Kuzey ve Doğu Suriye’ye operasyonun gündemde olduğu bir süreçte sayısal çoğunluk olarak Türkiye’de ana muhalefeti temsil eden CHP’nin iktidarı operasyona teşvik eden tutumunun ortaya çıkmasıyla beraber bir süredir olumlu esen yapay rüzgârların dinmesini beraberinde getireceği anlaşılmaktadır. İmralı’nın neden seçimlerde HDP’de vücut bulan Kürtler ile demokrasi çevrelerinin dikkatli olması konusunda uyardığı da daha iyi anlaşılmaktadır. Devletin hızla otoriterliğe, tek adam rejimine sürüklendiği böylesi bir süreçte ülkenin ana muhalefet hareketinin iktidarın politikalarını desteklemesini normal bir durum olarak görmemek gerekmektedir. Bunun Türkiye’deki devlet ve iktidar şekillenmesiyle ilgisi bulunmaktadır. Tarihsel arka plana sahip olan bu olgu hali hazırda yaşanan krizin de sebebi durumundadır aynı zamanda. Bu kriz siyaset krizidir ve siyaset krizinin temelinde zihniyet krizi bulunmaktadır.
Türkiye, bir ulus-devlet olarak inşa edildi. Devlet biçimi olarak kendi döneminin modasına uygun bir gelişme olmakla beraber Türkiye’deki iktidar kesiminin yaşadığı bazı özgül durumlar kendisini son derece farklı kılmıştır. Türkiye’de iktidar kesimi esasında Doğu uygarlığının dünyada hegemonya olma konumunu kaybetmesi, dünya hegemonyasının Batı uygarlığına geçmesinin yarattığı uygarlık krizinin derin bunalımını içinde taşımakla baştan beri krizli olarak şekillendi. Ulus-devlet sistemi Batı uygarlığının, onun kapitalist veçhesinin bir modeli olarak gelişti ve Batı’nın yeni egemen sınıfı olan burjuvazinin çıkarlarını sağlayacak şekilde dizayn edildi. Tüm biçim ve içeriği bu kriter baz alınarak oluşturuldu. Yeni tekelci sermaye kesimi bu siteme dayanarak kendini var etti. Aynı sistemin Doğu’ya taşırılması ise farklı sonuçlara yol açtı. Batı’da ulus-devlet yeni iktidar kesiminin icat ettiği bir yapı iken, Doğu ve Türkiye başta olmak üzere dünyanın diğer yerlerinde farklı sosyal ve siyasal koşulların etkisinde kalarak adeta başkalaştı. Zaten bir ihraç durumu söz konusudur. Batı’da yeni sermaye kesimi devlete yerleşme ve iktidar olma atağı içerisinde şekil alırken ve düzen bu şekilde kurulurken, Doğu’da ve Türkiye’de çöküş yaşayan devletin eski bürokrasisinin yeniden iktidar olma heveslerinin karşılığı olacak şekilde bir devlet ve iktidar düzeni kuruldu. Kralınkinden daha fazla kralcı olan bir sistem bu şekilde oluştu.
Batı’da kapitalist uygarlık sistemi bir gelişme seyri içerisinde olurken Doğu’nun Osmanlı, İran, Çin ve Hint imparatorlukları çöküş yaşayıp dağıldılar. Hegemonya Doğu’dan Batı’ya kaydı. Yeni hegemonya tüm dünyayı yeniden işgal etme hareketi içerisindeyken eski imparatorluk bekası üzerindeki bürokratik kesimlerin iktidar sorunu vardı. İktidar olma dışında hiçbir amacı olmayan bu kesimler bu uğurda bin türlü biçime girip her türlü tavizi verdiler. Türkiye’deki iktidar kesimi de bu tarzda gelişti.
Kapitalizmin Doğu’ya yerleşmesi ve bu arada Ortadoğu’yu sömürgeleştirmesi için uydu devlet ve işbirlikçi iktidar kesimlerine ihtiyacı vardı. Sistemin hegemonik merkezlerinin bu arayışı ile çöken devletten geriye kalan kesimlerin iktidar arzuları çakışınca bugün artık başa bela olan ve sistem tarafından da eski desteği görmeyen soykırımcı faşist devlet sistemleri ortaya çıktı. Bu modele öncülük eden de Türkiye oldu. Bunun dışında kalan, kapitalist sistemle, onun biçimleriyle yaşamak istemeyen Kürtler, sosyalistler ve itirazı olan diğer kesimler el birliğiyle dışlanıp bastırıldılar. Kürtlerin tasfiyesi, sosyalistlerin tasfiyesi bir devlet politikası haline getirildi. Türklük ve milliyetçilik devletin resmi ideolojisi olarak geliştirildi. Kürt inkarcılığı o günden geldi ve günümüze kadar devletin defterinde bu şekilde yer almaktadır. Laik veya muhafazakâr, iktidara gelen her iki kesimin yaklaşımı bu hususta değişmedi. Çünkü tüm iktidar kesimlerinin zihniyeti aynı kaynaktan beslenmekteydi ve bu hala bu şekildedir.
Türkiye’de İttihatçılıkla başlayan süreç CHP ile devam etti ve bugün Tayyip Erdoğan öncülüğünde devam etmektedir. Ancak Türkiye’de artık bir siyaset krizi yaşanmakta ve bu kriz aşılamamaktadır. Devlet içerisinde zihniyetten kaynaklı bir kriz hali mevcuttur ve döşüm gerçekleşememektedir. Çünkü Türkiye’de devlete yerleşen kesimlerin iktidar sahibi olma dışında başka bir amaçları, dünyaları yoktur. Onun için Türkiye’de geleneksel devlet sisteminden, diğer bir değişle ulus-devlet sisteminden, zihniyetinden kopulmadığı sürece bir dönüşüm gerçekleştirmek imkânsızdır ve mevcut kesimlerin böyle bir konumlaması yoktur. Geriye elbette daha baştan beri demokratik duruş içerisinde olan ve bunun mücadelesini veren Kürtler ile sosyalist ve demokrasi çevrelerinin aralarında birlik kurarak yürütecekleri mücadelenin başarıya ulaşmasıyla mümkündür. İmralı’dan gelen uyarı işte bu gerçeğin dile getirilmesiydi. Üçüncü Yol, siyaset ve zihniyet krizinden çıkışın, demokratik yeniden yapılanmanın yoludur. Bu yoldan yürünürse mesafe alınır. Aksi durumda çakılma yaşanır ve işte o zaman payanda durumuna geçilir.