Türkiye son günlerde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin alanlarına operasyon düzenleme konusundaki isteğini en üst perdeden ve neredeyse her gün tekrar ediyor. ‘Güvenli bölge’ tartışmaları, ABD’nin Türkiye ve özerk yönetim ile yaptığı görüşmeler, bugünlerde bir askeri heyetin yeniden Türkiye’ye gelecek olması baş döndüren bir trafiğe yol açtı. Tüm gözler bu bölgeye çevrilirken Rojava Demokratik Toplum Hareketi (TEVDEM) Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelil, olası bir operasyonun yol açacağı sonuçları, doğuracağı tehditleri, ABD ve Rusya’nın tutumunu değerlendirdi.
Suriye iç savaşı başladığından bu yana izlediğiniz politika tüm dünyanın dikkatini çekti. Ortadoğu’da daha önce eşi benzeri görülmemiş bir sistem inşası göze çarpıyor. Tüm pozitif etkinize rağmen neden bu kadar hedef oluyorsunuz?
Suriye krizi başladığı günden beri bizim temel hedefimiz ‘nasıl demokratik bir Suriye inşa edebiliriz?’ oldu. Mücadelemiz iki ayak üzerinde yürüdü. Birincisi; Kürt halkının haklarının ve kimliğinin kabulü, ikincisi ise tüm kimlikler ve inançların demokratik bir sistem içerisinde bir arada yaşamaları.
2011 yılından bu yana sürdürdüğümüz bu mücadele neticesinde önemli başarılar da elde edildi. Demokratik bir yönetim kuruldu, kurumlar oluşturuldu ve krizin çözümü için büyük adımlar atıldı. Diğer yandan IŞİD gibi bütün dünyanın başına bela olmuş bir yapının askeri gücü büyük oranda kırıldı. Hepsi kırıldı demesek de sahadaki varlığı kırıldı. Tüm bunlar olurken de sürekli olarak Erdoğan hükümetinin hedefinde olduk. Çünkü o demokratik bir sistemin gelişmesini istemiyordu. Çünkü Suriye krizinin çözülmesini istemiyordu. Mesela Afrin Suriye’nin en huzurlu ve güvenli kentiydi, yine Suriyeli onbinlerce göçmenin sığındığı bir yerdi ama oraya saldırdılar ve işgal ettiler. Ama bu da yetmiyor şimdi de Fırat’ın doğusunun tamamını işgal etmek istiyor. ‘Federe Kürdistan’ı da işgal edeceğim’ diyor. Hedefi sadece bir bölge, bir örgüt ya da bir yapı değil. Hedefi Osmanlı hayallerini gerçekleştirmektir.
Şüphesiz ki Erdoğan dayandığı siyasal İslam’la Ortadoğu’da hakimiyet kurmak istiyor. Ama bu o kadar kolay değil. Bize yönelik saldırılara gelince unutmamalıyız ki burası Suriye’nin sınırları içerisinde olan bir yer, Türkiye’nin sınırları içerisinde olan bir yer değil. Ama Erdoğan bu son günlerde sesini çok yükseltiyor.
Sizce neden son günlerde sesini çok yükseltiyor?
Bunun birçok nedeni var ama ilk etapta şunları sıralayabiliriz:
Bir: Erdoğan son seçimlerde kaybetti, prestiji sarsıldı ve eskisi gibi rahat değil.
İki: Partisinde parçalanma var ve AKP’nin kuruluşunda yer alan birçok isim yeni parti kurma hazırlığında
Üç: MHP ile yaptığı ittifak bir yere kadar yürüdü ama artık yürüyemez bir durumda ve gün geçtikçe daralan bir ittifak halini aldı.
Dört: Ekonomik olarak büyük bir kırılma yaşadı ve işler yolunda gitmiyor. Beş: Önemli bir şey de Rusya’ya verdiği bazı sözler var.
Afrin sürecinde Ruslara verdiği bazı sözler var ve o sözler onu zorluyor. Bütün bunları yan yana getirdiğimizde yeni bir gündeme ihtiyacı olduğunu görüyoruz.
Rusya’ya verilen sözleri biraz açabilir misiniz? Bu bilgiye dayalı bir şey mi yoksa varsayımlar üzerindeki bir yorum mu?
Bölgede iki temel güç var: biri ABD, biri de Rusya. Her iki tarafın da Suriye’de ittifakları var. Rusya, ABD ve ittifaklarını zayıflatmaya, etkilerini düşürmeye çalışıyor. Burada zayıf halka olarak gördüğü ABD ittifakı Türkiye oldu. Çünkü Türkiye NATO üyesi bir ülke ve ABD’nin bölgede dayandığı etkin güçlerden biri. Tersine NATO da yıllardır Kürtlere karşı savaşta Türkiye’nin en büyük destekçisi oldu. NATO silahları ile Kürtler vuruldu. Burada Rusya, Türkiye ile NATO ve ABD’nin arasını bozmaya çalıştı. Afrin savaşında Rusya Türkiye’ye icazet verme karşılığında Türkiye’den bazı şeyler istedi. Doğu Guta’nın boşaltılmasını istedi. Çünkü buradaki silahlı grupların en büyük desteği Türkiye’den geliyordu. Hatta siyasi kararları bile Türkiye’den geliyordu.
Diğer yandan Rusya, Türkiye’den Esad rejimini tanımasını istedi ve bunu da başardılar. Şimdilik gizli de olsa Türkiye ile Suriye görüşüyor. Türkiye, Rus gazının Ukrayna yerine Türkiye üzerinden Avrupa pazarına açılması, S-400’lerin alımı ve ticari ilişkilere kadar Rusya’ya birçok söz ve taahhütte bulundu. Tabi ki Türkiye’nin de bunda bazı çıkarları vardı.
Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye’ye harekat planı kapsamında şimdi adına ‘güvenli bölge’ denilen bir plan var. Ama burada da bir tıkanma var ve ortada iki taslaktan söz ediliyor. Biri ABD ile Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin, diğeri de Türkiye’nin taslağı. Bu iki taslakta ne var?
ABD’nin derdinin bizim ya da Türkiye’nin ne alacağı olduğunu çok zannetmiyorum. ABD burada daha çok Türkiye’nin bu içerisine girmiş olduğu ilişkilerin kendisine zarar vermesiyle ilgileniyor. Mesela Türkiye Cerablus’ta, Afrin’de ve İdlib başta olmak üzere birçok yerde Rusya ile girmiş olduğu pazarlıklarla ABD’nin planlarını bozdu. Rusya ise daha önce ABD’nin bölgeden çıkacağını hesaplayarak sık sık rejiminin KuzeyDoğu Suriye’ye yerleşmesini dile getiriyordu. Ama Trump’ın çekilmeme kararı sonrası rejimin buraya gelemeyeceğini görerek Türkiye’yi buraya karşı kışkırtarak ABD’nin planlarını daha çok bozmayı hedefliyor.
Erdoğan da kendisini dönemin sultanı olarak gördüğü için bütün bölgenin kendi hakimiyetinde olmasını istiyor. Misak-ı Milli’yi gerçekleştirebileceğine ciddi ciddi inanmaya başladı. ABD bunu gördü ve gelip bir çözüm geliştirmek istediklerini dile getirdiler. Ama işin doğrusuna bakacak olursak ABD bir çift sözle Türkiye’yi susturabilirdi. Bu gücü var. Ama onlar şimdi bizlerle Türkiye arasında bir denge kurmak istiyorlar.
ABD ile görüşmelerinizde bu dengeyi kurmak istediklerini dile getiriyorlar mı?
Evet. Bunu dile getiriyorlar. Bir çözüm geliştirmek istediklerini ve Türkiye ile aramızda bir çatışma çıkmaması ve bölgenin yeniden büyük bir kaosa sürüklenmesini istemediklerini açıkça dile getiriyorlar. Sayın James Jeffrey’in Türkiye’ye ziyaretinin temelinde de bu vardı.
İki taslaktan söz ediliyor. Biri Türkiye’nin istediği 33 kilometre derinliğindeki taslak, diğeri de sizin önerdiğiniz uluslararası koalisyon gözetiminde olması gereken 5 kilometrelik taslak. Bu iki taslağın detayları nedir?
İki taslak da doğru. Türkiye, sınır boyunca 30 ile 40 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge ve buradaki Özerk Yönetim’in dağıtılmasını istiyor. Bunun adı ‘güvenli bölge’ değil, güvensizlik ya da işgal bölgesidir. Aynı zamanda buraya ben gireceğim diyor. Afrin gibi yapmak istiyor ve kendisine bağlı çeteleri getirip yerleştirmek istiyor.
Türkiye’deki Suriyeli göçmenleri yerleştireceğini de söylüyor…
Hayır, o işin propagandası. Türkiye’deki Suriyeliler bugün de buraya gelseler biz onlara ne diyebiliriz ki. Onlar Suriye halkı ve burada yaşama hakları da var.
Öyle bir şeyi açıkça söylüyor musunuz?
Biz bunu her zaman söylüyoruz. Türkiye ya da başka bir yere göç etmiş olan Suriyeliler topraklarına dönmeli. Bu konuda herhangi bir sorun yok. Ama Erdoğan’ın amacı o değil. Erdoğan silahlı grupları getirip buraya yerleştirmek istiyor. Hatta İdlib’de sıkışmış olan bazı grupları getirip buraya sokmak istiyor.
Peki Türkiye kamuoyuna dönük mesajınız nedir? Bu savaş, Türk hükümetinin savunduğu gibi Türkiye halklarını çıkarına mı?
Türkiye halklarının bir beka sorunu var mı? Bu AKP ile MHP’nin isteğidir. Aslına bakarsan artık MHP, AKP’yi yönetiyor. Burada iki amacı var: birincisi; MHP kendi ırkçı ve şoven politikalarını yürütmek istiyor. İkincisi ise Erdoğan’ı topun ağzına sürüyor. Erdoğan’ın da iktidarını korumak için MHP’ye ihtiyacı var.
Türkiye’deki tüm faşizan uygulamalara baktığımızda, yani düşünce özgürlüğüne tahammülsüzlüğe, seçilmişlerin hapsedilmesine, insanların durduk yere tutuklanmasına, işkence edilmesine ve daha birçok uygulamaya bakıldığında toplumun gittikçe Erdoğan’a karşı biriken bir öfkesi doğuyor.
Türkiye’nin demokratik kamuoyunun bu saldırganlığa karşı tutumunu soracak olursak…
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın halkları bilmeli ki Erdoğan ile Bahçeli’nin çıkarları Türkiye’nin çıkarları değil. Örneğin İstanbul seçimlerinde Türkiye halkları, Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si, Çerkes’i, Laz’ı ve tüm bileşenleriyle nasıl bir demokratik birliktelik gidişata dur dediyse aynısını yapabilir. Ve Türkiye halkları şunu bilmeli ki Erdoğan-Bahçeli ikilisinin bu politikaları ileride Türkiye için sorunların kaynağı olacaktır ve asla Türkiye halklarının çıkarına olmayacaktır.
Evet, buraya kadar Türkiye’nin planı ya da taslağını konuştuk. Peki sizin planınızda, yani Demokratik Özerk Yönetim’in planında ne var?
Biz savaş istemediğimizi, kendi ülkemizde olduğumuzu ve kimseye bir zarar vermediğimizi her fırsatta dile getiriyoruz ve buna göre de hareket ediyoruz. Bu çerçevede sunduğumuz planda şunlar var:
- Adına ‘güvenli bölge’ denilen şeyin kentleri kapsamayacak şekilde 5 kilometrelik derinlikte olabileceğini söyledik.
- O bölgelerde yer alacak olan güçlerin yerel güçler olması gerektiğini söyledik.
- Koalisyon güçlerinin burada devriyeler atabileceğini söyledik.
- Bu bölgenin Türkiye değil, uluslararası güçlerin denetiminde olması gerektiğini söyledik.
Ama işin doğrusuna bakacak olursak Türkiye’nin bu saldırganlığına karşı bizim bir ‘güvenli bölge’ talep etmemiz gerekirdi. Ama koalisyon ile birlikte böyle bir planın hayata geçirilebileceğini belirttik.
Son zamanlarda özellikle Fırat’tan Serekaniye hattına kadar sınırda Türkiye’nin bir askeri hareketliliği var. Bir saldırı olması durumunda Kuzey Doğu Suriye Yönetimi ile savunma güçlerinin tutumu ne olacak?
Bir saldırı olması durumunda bölge halkları yıllardan beri ne yapıyorsa onu yapacaktır. Yani direnecektir. Direnişi esas alacaktır. Ama bizler bir savaş olmaması için ağırlığı diplomatik çalışmalara verdik. Bu konuda çok boyutlu diplomatik görüşmelerimiz var. Ama diğer yandan halkımız da direniş için hazırlıklarını yapıyor. Fakat biz, başta Kürt kamuoyu olmak üzere tüm demokratik çevreler şimdiden hazırlıklı olmalı ve bir saldırının olmasını beklemeden tutumunu ortaya koymalı. Buna karşı tutum geliştirmeleri gerektiğini düşünüyoruz.
Bütün toplumun duyarlı olması gerekir. Hazırlıklarımızı tamamlamalıyız. Sığınaklar, ilaç ve erzak stokları, toplumsal alanda çalışanların eylemlilik planları gibi tüm hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Bizler IŞİD’i yenmiş bir gücüz, öyle kolay kolay buradan vazgeçeceğimizi kimse hesaplamasın.
IŞİD’den söz açılmışken elinizde binlerce IŞİD üyesi ve ailelerinden de onbinlerce kişi var. Türkiye’nin bir saldırısı IŞİD’i yeniden canlandırma tehlikesini doğurmaz mı?
Erdoğan’ın tehditlerinin arttığı günden bu yana IŞİD’in uyuyan hücrelerinin hareketliliğinde de ciddi bir artış görüyoruz. Şimdi bunlara karşı bazı operasyonlar da yapılıyor. Erdoğan’ın tehditlerini arttırması ile IŞİD’in hareketliliğinin artması arasındaki paralelliğe baktığımızda bunların koordineli olduğunu düşünüyoruz. Sanki böyle bir şey bekliyorlarmış gibi bir şey çıkıyor ortaya.
IŞİD’in yeniden canlanması için bu saldırılar fırsat doğurur. Mesela saldırılar başladığında DSG güçleri cephe hattına ağırlık verecektir o zaman bu cezaevleri ve kamplardaki IŞİD’liler nasıl kontrol edilecek? Erdoğan onları kurtarmak da isteyebilir. Bunun için cezaevlerine bir iki atış yapmaları yetecektir. O zaman sadece buradaki güvenlik değil, dünyanın birçok ülkesindeki güvenlik de tehlikeye girecektir.
Acaba uluslararası güçler bunu görmüyor mu?
Görüyorlar tabi ki. Belki de bugüne kadar Türkiye’nin planlarına karşı birazcık tutumları varsa da bundan dolayıdır.
Hava sahası meselesi
Olası bir saldırı durumunda en çok merak edilen şeylerden biri de hava sahasının Türkiye’ye açılıp açılmayacağıdır. Koalisyon ve ABD ile görüşmelerinizde bu konu gündeme geldi mi?
Buradaki hava sahasının kontrolü ile Afrin’deki hava sahasının kontrolü aynı değil. Buradaki hava sahasının kontrolü koalisyon ve ABD’nin elinde. Onların izni olmadan hiçbir ülkenin uçakları buranın hava sahasına giremez. Ama eğer hava sahası Türkiye’ye açılırsa o zaman bambaşka bir tablo ile karşı karşıya oluruz. Eğer Türkiye hava sahasının açılması için ABD’yi ikna ederse o zaman ABD’nin ya buradan çıkması ya da uçaklarını uçurmaması gerekecek.
Bu konuyu ABD veya koalisyonla görüştünüz mü?
Onlardan resmi bir yanıt alamadık. Ama dışarıdan baktığımızda her şeyin Erdoğan’ın gönlüne göre yürümeyeceğini söyleyebiliriz (gülerek).