İnsan hakları ihlallerine karşı etkili politika geliştirebilmek, o alanın mevcut durumunu iyi bilmeyi gerektirir. Örneğin; çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasını gerçekten istiyorsanız öncelikle hangi yaşta, kaç çocuğun, nerede ve nasıl çalıştırıldığını bilmeniz gerekir. Çocukların ebeveynlerinin sosyo-ekonomik durumları da, çocuk işçi çalıştırıldığı için denetlenip ceza alan iş yeri sayısı da çok önemlidir. Tüm bunları -ve daha çoğunu- bilmelisiniz ki ihlalleri yaratan gerçek sebeplerin ortadan kalkmasına dair politika üretebilesiniz.
Türkiye’de kamu adına araştırma yapan, tüm politikaları etkileyecek veriyi üreten kurum TUİK. TUİK 6 yılda bir yayımladığı çocuk iş gücü anketi sonuçlarını, son anketin üzerinden yedi yıl geçmesine karşın hala açıklamadı. Oysa kamu idaresi; geçen yılı çocuk işçiliği ile mücadele yılı ilan etmiş ve bir strateji planı oluşturmuştu. Bu plan hangi veriye göre geliştirildi bilmiyoruz ama çocuk hakları hareketinin çok uzun süredir bildiği ve dile getirdiği bir şey var: Türkiye’de çocuklara ilişkin hak temelli, etkili ve sistematik veri eksik.
TUİK geçtiğimiz günlerde, Dünya Nüfus Günü’nde Türkiye’deki doğum oranlarına ilişkin bazı veriler paylaştı. Bu veriler içerisinde çocuklar da yer alıyor. Açıklanan verilere göre Türkiye’de çocuklar hala “anne olmak zorunda” bırakılıyor. Verilere göre; 2018’de 15 yaşından küçük 167 çocuk, 15-17 yaş grubunda ise 11 bin 636 çocuk doğum yaptı.
Bir hak ihlali olan çocuk evlilikleri oranlarına bakıldığında ise geçmiş yıllara göre bir gerileme izleniyor. 16-17 yaş grubunda evlenen kız çocuklarının toplam evlendirmelerdeki oranı 2018’de yüzde 3,8. Elbette bu rakamlar sadece resmi olanlar. Kayıt dışı evlilikler ve doğumlar bu rakamlara dahil değil.
2018 yılında Ağrı; yüzde 14,8 ile kız çocuk evlendirmelerinde en üst sırada yer alırken Ağrı’yı yüzde 14,1 ile Muş ve yüzde 12,5 ile Bitlis izliyor. Kız çocuk evlendirmelerinin toplam evlenmeler içindeki oranının en düşük olduğu iller ise yüzde 0,7 ile Bolu, yüzde 0,9 ile Trabzon ve Artvin.
5 Temmuz günü yayımlanan bu veriler; çocuk evliliklerinin önlenmesi amacıyla geliştirilecek politikalar açısından oldukça kıymetli. Ancak TUİK verilerinde sıklıkla karşılaşılan sorunlar burada da var: TUİK’in açıkladığı veriler sadece resmi kuruluşlara yansıyan vakalardan derlenmiş. Yani kayıt dışı evlilikleri ve doğumları TUİK’in verisinden öğrenemiyoruz. Dolayısıyla Türkiye’deki çocuk evliliklerinin sayısını ne yazık ki hala net olarak bilemiyoruz. TUİK ayrıca ayrıntılandırılmış veri de sunmuyor. Örneğin; 15 yaş altı doğum yapan -yani cinsel şiddete maruz kalan- çocukların yaşını tam olarak belirtmiyor. Bu çocukların kaçı 10, kaçı 12 yaşında örneğin, bunu da bilemiyoruz?
Sadece çocuk evliliklerinde değil çocuklara ilişkin pek çok alanda benzer şekilde oluyor. Özgürlüğünden yoksun bırakılan çocuk sayılarında da, çocukluk dönemi intiharlarında da, sağlık hakkı verilerinde de… Özellikle yaş grubu istatistiklerinde; çocuklara, yani 0-18 yaş arasındaki bireylere ait veriler 18 yaş üstü bireylere ait verilerle birleşik yayımlanıyor, böylece netleşmiş veriler görünür olmuyor. Bu da çocukların yaşadıklarına ilişkin gerçek durumun belirginleşmesini engelliyor. Örneğin; karayolunda trafik kazaları verisi paylaşılıyor ama bu kazalarda yaşamını kaybedenlerin kaçının çocuk olduğunu bu verilerden öğrenemiyoruz. Cinsiyete ilişkin bir ayrıştırma yapılıyor ama yaşa ayrışmış veri ne yazık ki yer almıyor.
BM Çocuk Hakları Komitesi’nin, Türkiye’nin verdiği çocuk hakların durumu raporuna ilişkin sonuç gözlemeleri ve tavsiyelerinde de bu konuya değiniliyor. Her ne kadar bu tavsiyelerin üzerinden 7 yıl geçmişse de, gözlemler de tavsiyeler de geçerliliğini koruyor.
Komite 2012 yılında çocuklara ilişkin veri eksikliği ile ilgili kaygılarını şöyle ifade etmişti: Komite; Türkiye’de; çocuk yoksulluğu ve iyi olma hali, çocuk işçiliği, engelli çocuklar, zarar ve risk davranışları gibi alanlara yönelik yetersiz veriler hakkında kaygılarını sürdürmektedir. Ayrıca, Taraf Devletteki tüm çocukların haklarından eşit faydalanmalarını izlemeye yardımcı olacak cinsiyet, coğrafi konum, etnik ve sosyo-ekonomik altyapı şeklinde ayrıştırılmış veri eksikliğinden kaygılanmaktadır.
Komite’nin bu kaygılarını giderecek önerileri arasında ise “düzenli ve güncel veri sağlayacak, çocuk hakları politikalarını izlemeye olanak yaratacak, tüm çocukların durumlarına ilişkin analizi kolaylaştıracak yaş, cinsiyet, coğrafi konum, etnik ve sosyo-ekonomik altyapı gibi bölümlere ayrılmış bir veri sistemi” yer almıştı. Yani yapılması gereken yine çok açık…
Evet, devletlerin insan hakları yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için insan hakları ihlallerini inkâr etmemesi; gerçek, anlamlı ve hak temelli verilerle durumu ortaya koyması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye’de sadece TUİK’e değil, tüm kamu idaresine önemli görevler düşüyor.