Başta Kazdağları ve Munzur’da olmak üzere yapılmak istenen altın madenlerine tepkiler artmaya başladı. AKP iktidarının özel olarak ilgilendiği altın madenleri ise doğal yaşamı adım adım yok ediyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Kazdağları, Dersim, Bergama, Ordu, Uşak ve diğer birçok bölgeri de içine alan altın madenlerinde ciddi bir artış yaşandığı izlenirken Türkiye coğrafyasının yüzde 65’i için maden lisanslarının hazırlandığı belirtiliyor. AKP hükümeti iktidara geldiği 2002 yılından bu yana temel olarak 3 alanı kendine bağlayarak bu alanlara yönelik destekler sağladı. Bu 3 alan ise enerji, maden ve inşaat sektörleriydi. Bu alanlarda kendi çeperindeki sermaye yapılarına öncelikler sağlayarak bu şirketlerin devasa ölçeklerde büyümesi gerçekleştirildi.
Enerji ve maden alanlarının en önemli ortak özelliği ise doğal yaşam alanlarına vermiş olduğu zararlar olduğu görülürken, AKP’nin her türlü yağma planı içinde yer alan “milli” kazanımı gösteren herhangi bir veri ortaya konamazken, doğal alanlar adeta katliama uğradı. AKP iktidarının temel aldığı 3 sektör içinde madenlerin ise özel bir yer tuttuğu görüldü.
AKP’nin maden politikası
AKP’nin 2018 yılı seçim beyannamesi maden politikalarını açıkça ortaya koyan özelliktedir. Beyannamede madencilik sektörünün geleceği için tüm yasal adımların atılmaya devam edileceği vurgulanmış ve “Madencilik sektörünün çevre mevzuatına uyumlu hale getirilerek, bu alanda Türkiye Hammadde Tedarik Stratejisi belirlenecek. Arama, üretim, ithalat ve ihracat politikalarımızı bu çerçevede gözden geçireceğiz. Ülkemizin ihtiyacı olan madenlerin yurt dışında aranması ve işletilmesi ile ilgili hukuki düzenlemeler ve faaliyetler gerçekleştireceğiz. ‘Yatırım ve sermaye güvenliği’, ‘rezerv güvenliği’, ‘bilgi güvenliği’ gibi hususlarda ‘Güvenli Madenciliğin Yol Haritası’ çalışmasını yapacağız. Ülkemizin sahip olduğu doğal kaynakların arama ve üretim çalışmalarına devam edeceğiz. Bu kapsamda kamu ve özel sektörün 2019 yılı sonuna kadar 6 milyon metrenin üzerinde maden arama sondajı yapmasını sağlayarak ülkemizin maden rezervlerini artıracağız. Ülkemizin sahip olduğu kaynakların tam olarak ortaya konması adına Türkiye jeofizik ve jeokimya haritalarını tamamlayacağız. Ekonomik değere sahip ve katma değer sağlayacak demir, bakır, altın gibi maden sahaları için yatırıma imkan verecek ihale politikası ve süreçlerini oluşturmaya devam edeceğiz” diye belirtilmişti.
Şirketlere her türlü destek
AKP beyannamesinde daha birçok vurgu bulunuyor, alıntıladığımız bölüm ise madenciliğe bakışın önemli bir özeti. Madencilik sermaye yapıları açısından birikimlerini yeniden değerlendirebilecekleri özel bir alan olarak görülür. Dünyada ve Türkiye’de devletlerin sağladığı olanaklarla vergi ödemedikleri, saha temini giderleri sıfır olan, altyapıları (enerji-su-yol vb.) devletçe karşılanan, ucuz ve uzun vadeli krediler sağlanan, doğa yıkımlarının önünde devletin her türden kurumu ile birlikte şirket çıkarlarının öncelendiği bir sektör sermaye için önemli bir yatırım alanıdır. AKP beyannamesinde özel olarak vurgulanan bakır, gümüş ve altın madenleri aynı zamanda uluslararası sermayenin de ilgi alanında yer almaktadır.
593 maden ruhsatı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Meclis’e sunulan bir soru önergesine verdiği cevapta, “Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulmuş, 118 farklı yabancı firmaya ait 593 maden ruhsatı bulunuyor. Mevcut durum itibarıyla yürürlükte olan maden ruhsat sahalarından 206 adet ruhsat, yabancı yatırımcı şirketler tarafından ihale yolu ile alınmıştır. Yabancı yatırımcı şirketler tarafından ihalesi kazanılan 14 adet saha için ise işletme projesi verilmiş olup işlemleri devam etmektedir” diye belirtmişti. Türkiye’de süren altın madenciliğinin tamamı ya yabancı şirketlerin Türkiye’de kurdukları şirketler aracılıyla ya da Türkiye’den kendilerine buldukları ortak veya taşaron şirketler eliyle yürütülmektedir.
Uluslararası fonlar
Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kriz içinde borçlarını ödeyebilmek adına yabancı fonlardan krediler ararken, bu kredi kurumları bazı alanların belirli bazı şirketlere açılmasını ön koştukları bilinmektedir. Türkiye’nin geçtiğimiz yıl İngiltere’de görüştükleri fonların da dolayısıyla bir takım ön koşulları olmuştu. 2018 yılı içinde ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek ve yine aynı dönemin Merkez Bankası Başkanı olan Murat Çetinkaya Londra’da uzun süren görüşmeler yapmıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Londra’ya gitmiş ve 3 gün kalırken, bu kalma süreleri dikkat çekmişti. Londra Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Aytuğ Göksu yaptığı bir açıklamada, “İngiltere tarafından yapılan önemli doğrudan yatırım işlemlerinin gıda, ticaret, gayrimenkul, kimya ve ‘madencilik’ gibi sektörler kanalıyla gerçekleşmesi, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik işbirliğinin derinliği ve çeşitliliğinin altını çizmektedir” diye belirtmişti. Londra’da kredi sağlanan fonlara ne tür sözler verildiği açıklanmadı ancak bazı veriler ipuçları barındırıyordu. Londra’daki görüşmelerle parelel olarak Türkiye’de maden havzalarının bütünleşik kullanımı (maden olduğu belirlenen vadiler ‘Maden Bölgesi’ olarak belirlendi) gibi bir takım adımlar hızla atılmaya başlandı. Ziyaret sonrası hazırlanan torba yasada Termik santrallerle ilgili bölümde yer alan 45. madde toplumsal tepki sonucu geri çekilerek madenlerle ilgili bölümlerin sorunsuz biçimde Meclis’ten geçmesi sağlandı.
Asıl patron küresel şirketler
Altın madenlerinin bir özelliği küresel şirketlerce yürütülüyor olmasıdır. Bu şirketlerin altın borsalarında manipülasyonlar yaratarak birikimlerine birikim katıp halkları soyduğu bilinmektedir. Şirketlerin isimlerine baktığımızda yerel bazı isimlerin aldığını görürüz. Örneğin, Kanada kökenli şirketlerde görüldüğü gibi Anatolian vb. isimli şirketler kurularak kendi borsalarında yürüttükleri operasyonlarla altın bulduk ve benzeri propagandalar eşliğinde çıkardıkları altından elde ettiklerinden çok daha büyük miktarda kârları borsalar üzerinden sağladıkları bilinmektedir. Gittikleri ülkelerde ise devletlerin sağladıkları sınırsız özgürlükler eşliinde yerel taşeron şirketleri kullanarak doğal yaşamın alt üst edildiği izlenmektedir.
Yasalar madencilere özel hazırlandı
Yabancı Sermaye Derneği (YASED) tarafından hazırlanan Endüstri Bölgeleri Kanunu ile Maden Kanunu’nda yapılan değişikşiklerle sermaye talanına zemin hazırlandı. Bu kanunlarla koruma alanları, ormanlar, meralar, su havzaları birer maden sahası haline getirildi. Devlet ormanlarında maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu olan su, haberleşme, yol ve altyapı tesislerinin yapımına, ‘bedel’ karşılığında Tarım ve Orman Bakanlığı’nca izinler verilmeye başlandı. Devlet ormanları sınırları içindeki tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, orman içi dinlenme yerleri, nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda yapılacak maden faaliyetlerine ilişkin ruhsatlar da Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yetkisine verildi.
Adım adım çıkarıldı
3 Temmuz 2005’te Köy Kanunu’nun 87. maddesi ve Tapu Kanunu’nun 36. maddesini değiştirilerek, yabancı şirketlerin istedikleri yerden toprak almasına, maden arama ruhsatı adı altında köyleri dahi satın almasına izin verilmişti. Dünyanın sabıkalı en büyük maden şirketlerinden biri olan Rio Tinto, zengin trona yataklarına sahip Ankara’nın Sincan, Eryaman ve Güdül ilçelerinin bulunduğu bölgede 500 km2 bir alanı uhdesine dahil etmişti. Köy kanunu sermaye kesimlerine yeterli gelmedi ve koruma bölgelerinin tamamında faaliyetlerini yürütmek istiyorlardı, bu da Endüstri Bölgeleri Kanunu ve Maden Kanunu gibi birçok kanunla AKP hükümetince sağlandı. Çıkarılan kanunlarda çok ilginç bir madde vardı, kanunda birçok muafiyet ve vergisizliklerle birlikte “maden bölgelerinin altyapı hizmetleri valiliklerce yapılacak” ibaresi yer aldı. Bugün olanca tepkiye rağmen jandarma zoruyla Karadeniz’deki yaylaları birbirine bağlayan 2600 km’lik ‘Yeşil Yol’ şirketlere altyapı olarak inşa edildi.
Devlet hakkı yüzde 1’e çekildi
Altın, bakır ve gümüş madenciliğinin, yaşam alanlarını siyanürle sonsuza kadar kirletmesine neden olduyor. Hemen her bölgede altın madeni aramaları ve siyanürle işlenmesi giderek artmakta. Çıkarılan maden kanunlarında, madenin yüzde 4’ü vergi olarak devlete ödenmesi yasalarla düzenlenirken bu oran önce yüzde 2’ye düşürüldü. Belirlenen yüzde 2’lik bedel ise beyana dayanıyordu. Şirket ne kadar maden çıkardığını kendisi beyan etmesi istenerek, şirketlerin ne kadar “güvenilir” oldukları devlet tarafından ortaya konuyordu. Sonrasında torba yasalarda beyan uygulaması aynen devam ederken devlet tarafından alınması öngörülen oran yüzde 2 olan (örneğin altının, gümüşün siyanürle Türkiye’de işlenmesi) cevherin Türkiye’de işlenmesi halinde devlet payı yüzde 1’e düşürüldü