Gazeteci Hayko Bağdat, Kuzey ve Doğu Suriye’deki olası gelişmeleri ve Türkiye’nin pozisyonunu değerlendirdi
Rojava Stratejik Araştırma Merkezi (NRLS), Kuzey ve Doğu Suriye’nin Kamışlo kentinde 5-8 Temmuz tarihlerinde “DAİŞ: Engel ve Yüzleşme Boyutu” başlıklı bir forum düzenlemiş. Uluslararası alandan siyasetçi, akademisyen ve gazeteciler katılmıştı. Forumun katılımcılarından biri olan Gazeteci Hayko Bağdat, gerçekleştirilen forumu, açıklanan sonuç bildirgesini, ve bölgedeki olası gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik’e değerlendirdi.
NRLS’nin düzenlediği DAİŞ forumunun katılımcılarındandınız. Öncelikle forum nasıl geçti? Ön plana çıkan konular neler oldu?
Forum, Rojava’nın kısa tarihçesi içerisinde gerçekleştirilen en üst düzey, en kalabalık ve verimli etkinliklerden biriydi. Bu forum üstelik hem DAİŞ’in hem Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hatta kısmen KDP’nin hedef göstermesine rağmen gerçekleşti. Forumda özellikle DAİŞ’in nasıl örgütlendiği, nasıl bir yapı olduğu, nasıl lojistik destek aldığını, nasıl silah desteği aldığını, kısa zaman içerisinde bölgede nasıl bir hakimiyet kurduğunu ve bunun baş aktörlerini konuşma fırsatımız oldu. Aynı zamanda askeri olarak yenilgiye uğramış ve Rojava’nın elinde esir olan on binlerce DAİŞ’linin ve bu DAİŞ’lilerin aileleri meselesi gündeme geldi. Bunların yargılanması, bu ailelerin akıbeti, oradaki DAİŞ üyelerinin vatandaşı olduğu ülkelerin tavrı ve bundan sonrası konuşuldu. Bu anlamda bu kadar büyük bir yıkım yaşamış bir coğrafyada DAİŞ gibi yani yeniçağın en büyük vahşetiyle karşı karşıya kalmış ve onu yenmiş bir coğrafyada bu toplantıyı görmek, dinlemek, bu toplantının bir parçası olmak çok benim için çok önemliydi.
Forum süresince bölgeye dair gözlemleriniz ne yönde. Uzun süren bir savaşın ardından halkın yaşama katılımı nasıldı? Orada neler yaşanıyor?
Rojava’nın her bölgesinde başka bir durum, başka bir acı var. Her bölgede başka bir örgütün verdiği bir zarar var. Rojava yönetimi kozmopolit bir coğrafyayı yönetiyor ve bu konuda hassas davranmaya çalışıyor.
Orada savaşın çok taze izleri var. Etrafta çok fazla siyasi denge var. Ama çatışma sürecinin biraz hafiflediği bu dönemde insanlar yaralarını sarmaya çalışıyor. Her bölgede başka bir hikaye var ama genel olarak Kobanê’den, Dêrik’ten gördüklerimden çok mutluyum. Oradaki insanlarda savaş yorgunluğu var ve her ailede bir kayıp hatta birden fazla kayıp var. Buna rağmen yeni tehditler, yeni savaş ihtimalleri var. İnsanlar içi rahat bir şekilde bu savaşın bittiği duygusunda değiller maalesef. Bu da çok moral bozucu ve kötü bir durum.
Forumun ardından açıklanan sonuç bildirgesini nasıl buldunuz?
Bu kadar kısa ve hedef gösterilen bir toplantıda mutlaka eksikler vardır. Rojava’da üzerine daha fazla eğilmesi gereken, daha fazla derinleştirilmesi gereken çok fazla sonuç var. Fakat ben bu sonuç bildirgesini bir öncü olarak görüyorum. Rojava yönetiminin insanlardan akıl danıştığı, bu sorunu çözmek için dostlarıyla bir arada çalışmayı önerdiği bir durum var. Dediğim gibi orada birçok sorun var. Bu konferans da bu sorunun çözümünde sadece bir laf etti, sembolik olsa da bir söz söyledi. Oraya katılan onlarca değişik ülkeden birçok insan geriye bu bilgilerle döndü. Dolayısıyla sonuç bildirgesine savaşın bu sertliği içerisinde çok fazla anlam yüklemiyorum. Ama konferansı anlamlı ve verimli buluyorum. Bu sonuçlarda iyidir.
Bildirgede öne çıkan konulardan biri DAİŞ’in yeniden örgütlenmesinin önüne geçmek. Ancak sınıra yaptığı askeri yığınağı her gün biraz daha arttıran Türkiye, bölgeye girmeye dair mesajlar veriyor. Bu tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yani iki açıdan bakalım. Biz oradayken Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘içimizdeki hainler de gitmiş teröristlerin toplantısına katılıyor’ dedi. AKP medyası da bizi boy boy hedef gösterdi. DAİŞ’in konuşulacağı bir konferans, kadınların, çocukların köle pazarında satıldığı, taciz, tecavüz gördüğü, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri insanlığın gördüğü en büyük zulmün konuşulacağı bir konferans neden Recep Tayyip Erdoğan’ı rahatsız eder? Niçin kendisi, istihbarat örgütü veyahut çeşitli kanallarla bu konferanstan rahatsızlık duyar? Bu şekilde DAİŞ’in bölgedeki etkinlik alanını yükseltmesini, DAİŞ’in bu zulmü işlemesinin müsebbiplerinden biri olduğunu dünyadan gizleyebileceğini mi zannediyor? Dolayısıyla, DAİŞ’in askeri olarak bitmesi sorunun bitirmediğini, zihniyet olarak ve böyle ülkelerinden bazılarının desteğiyle ya da sakallarını keserek başka şekilde varlığını devam ettirdiği bilgisini dünyada gizlemek mümkün mü bu iletişim çağında? Türkiye’de Wikipedia’yı kapatınca dünya senin DAİŞ ile olan hukukunu anlamayacak mı zannettin!
Bu konuda gerçekten bölgede hiçbir ülke masum değil. Başta Türkiye yönetiminin de burada hem savaş öncesinde hem savaş esnasında hem de şimdi izlediği politikalarını reddettiğimi belirtmek isterim. Savaş süresi boyunca zar zor hayatta kalabilmiş, bir şekilde orada hayatını yeniden inşa etmeye çalışan insanları niye tehdit ediyor? Yani Kürt sorununu beğenmiyor, görmek istemiyor, kafasını kuma gömüyor diye bütün dünyanın bunu böyle göreceğini mi düşünüyor? Şu anda Rojava’yı savaşla, yıkımla tehdit eden bir Cumhurbaşkanımız var. Savaş yorgunu insanlara bir NATO ordusuyla onlara büyük bir operasyon yapacağını söyleyen bir Cumhurbaşkanımız var ve bu Cumhurbaşkanının kendi coğrafyasında 20 milyondan fazla Kürt var. Dolayısıyla göze aldığı şey bu sefer çok fazla insanın hayatına girecek, kanına girecek, hayatını değiştirecek bir yıkım söz konusu olacak. Bu hem endişe verici hem de gerçekten de utanç vericidir.
O savaşın yaralarını bizim sarmamız lazım. Biz o ülkenin, o coğrafyanın komşusuyuz. O insanların akrabaları bir tren yolunun arkasında yaşıyorlar. Dolayısıyla bu tehditleri vatandaşı olduğum bir ülkenin asla onaylamadığım bir politikası. Türkiye’deki demokrasi ve barış güçlerinin bu fikirde olduğunu bilmek en azından bana umut veriyor.
Türkiye sürekli Rojava’yı kendisi için tehlike olarak görüyor. Yaptığınız bu ziyarette böyle bir izleniminiz oldu mu? Rojava, Türkiye için sahiden de bir tehdit midir?
Bir meslektaşım olarak bana sorduğunuz bu soruyu ben DSG komutanı Mazlum Kobane’ye şahsen sorma fırsatı buldum. Mazlum Kobane, çok net bir şekilde bölgede Türkler ile Kürtlerin barışmasından, iyi komşuluk etmesinden, işbirliği içerisinde olmasından yana umutlu olduğunu söyledi. Savaşarak nereye kadar gideceğiz. Eninde sonunda barışacağız ve yan yana yaşayacağız. Eğer birbirimizi topyekûn yok etme niyetimiz yoksa, coğrafyanın bizi bir arada yaşatacağı bir kaderimiz söz konusu. Bundan kaçış yok.
Dolayısıyla eğer Mazlum Kobane ve görüştüğüm YPG’nin diğer üst düzey yetkilileri yalan söylemiyorsa, eğer sokaktaki Kürtler, Araplar, Süryaniler, Aleviler, Ermeniler yalan söylemiyorsa Rojava’dan Türkiye’ye bir çatapat dahi atma söz konusu değildir. Ama Türkiye’deki Kürt sorununu görmezden gelmek, Türkiye’deki Kürt halkının haklarını gasp etmek ve bunu bir politika olarak inşa etmek niyetindeyseniz elbette bu fikir size uzak gelmez. Hatta savaş en fazla işinize yarayan malzeme olur. İnsan canını kendi siyasi kariyerine heba etmiş bir siyasi liderle karşı karşıyayız. En çok da her fırsatta Kürtleri gözüne kestiriyor bu süreçte. Umarım bu kez olmaz. Barzani, Türkiye ile niye iyi yaşayabiliyor. Onlar da Kürt. Dolayısıyla bir an önce hem iç huzurumuzu, iç barışımızı hem de bölgedeki bütün insanlara bir hayrımızın dokunması için barış inşasında yol almamız gerektiğini düşünüyorum. AKP iktidarının saldırgan ve tehditkâr politikaları insanlık adına utanç vericidir. Hem kendi vatandaşına reva gördüğü hem de komşularımıza reva gördüğü politikaları korkunçtur.
Türkiye’nin Rojava’ya yönelik olası bir askeri operasyonunda esir DAİŞ’lilerin durumu ne olur?
Türkiye’nin Rojava’ya olası bir saldırısı halinde meselenin Afrin’de olduğu gibi olmayacağı açıktır. Afrin’in coğrafi konumu başkaydı ve başka bir durumu vardı. Rojava yönetimi Türkiye’nin olası bir saldırısında savaşın 600 kilometrelik sınır hattında devam ettirme niyeti içinde olacaklarını söyledi. Erdoğan’ın bunu göze aldığı takdirde DAİŞ’in serbest kalması başımıza gelecek felaketler sadece bir tanesi olur.
Türkiye’de milyonlarca Kürt var ve oluşan milliyetçilik adasında Bursa’daki, Çanakkale’deki Kürtlerin durumu ne olacak? Diyarbakır, Cizre ne olacak? Veyahut Rojava ne olacak? Kim kiminle savaşacak korkunç bir ihtimal. Bu anlamda zaten Rojava yönetiminin gücünü aşan bu kadar DAİŞ’li esir ve aileleri zaten bir çıkmazda ve sorun teşkil ediyor. Dolayısıyla bu sorunu savaşsız halde bile çözmek çok zor iken, savaş zamanında çok korkunç şeylerin yaşanabileceği ihtimali var. Yani sorunuza korkuyla endişeyle, umarım olmaz diyerek cevap vermek istiyorum.
Sizin de ifade ettiğiniz gibi foruma katıldığınız için Türkiye’de hedef tahtası haline getirilenlerden biri oldunuz. Bu hedef göstermeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kişisel olarak soruyorsanız adımız çıkmış 9’a inmez 8’e. Bu saatten sonra bir eksik bir fazla fark etmiyor. Daha öncesinden de birçok defa hedef gösterildim. Şimdi de Rojava’dan bir davet gelmiş ve DAİŞ konuşulacak. Buna gözü kapalı giderim daha önce de gittiğim gibi. Buradan gelecek tehdit de listemize artı 1 olarak yazılır en fazla. Bu tehditlerle, hedef göstermelerle yılmayacağız. Milyonlarca demokrasi cephesinde yer alan gencin, şuan tutsak olan vekillerin, belediye başkanlarının ve diğer seçilmişlerin aynı kanaatte olduğunu düşünüyorum. Bizleri tehdit ederek durmayacaklar. Ben yaşadığım coğrafyanın bir dostuyum ve coğrafyamın aşığıyım. Ben Cizre’nin de, Kobane’nin de, İstanbul’un da dostuyum. O bölgedeki insanların barış ve huzur içerisinde yaşamasını istiyorum. Dolayısıyla barışı savunmanın, savaş karşıtı olmanın, gençlerimizin, halklarımızın, kadınlarımızın, çocuklarımızın canını korumanın, onların özgürlüğünü ve umudunu korumanın aslında memleket sevdalısı olmak olduğunu düşünüyorum.
Bu anlamda tarih boyunca ağzından vatan haini sözünü eksiltmeyen kişilerin vatan haini ilan edildiği bir yerde Nazım Hikmet’in dediği gibi “Sizseniz vatan dostu, bizimki vatan hainliği ise biz bu işe devam etmeliyiz” diyorum.