Fas’ta doğup Sorbonne’de hukuk eğitimi gören, Afganistan ve Suudi Arabistan’da El Kaide adına savaşan Fatiha, Amerikalılar tarafından bırakılınca IŞİD’e katıldı. Bağuz’da yaralı ele geçirilen Fatiha, kadınlara sürekli işkence yaptığını kabul etti.
Fatma Koçak-Kobani
Haziran 2014’te Musul’u işgal ederek sahneye çıkan terör örgütü IŞİD, YPJ/YPG ve diğer devrimci güçlerden oluşan Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) yürüttüğü 6 yıllık bir mücadelenin sonunda, 21 Mart 2019’da Derazor’un Bağuz kasabasında son nefesini verdi. Ancak ardında, bu topraklardan silinmesi bir hayli zaman alacak bir enkaz ve zihniyet bıraktı. Bir de IŞİD’li binlerce kadın ve çocuk…
Birçok prestijli haber ajansı IŞİD’e katılan bu kadınlarla röportajlar yaptı. Söz konusu röportajlar örgütün içindeki batılı kadınları tekil insan hikayeleri üzerinden “IŞİD’in gelinleri” şeklinde fantastik oryantalist zihniyetle kurgulanarak öne çıkarırken, IŞİD’in sistemi yeterince sorgulanmadı.
Dünyanın her yerinden geldiler
Kadınları IŞİD’e çeken sistem nasıl bir sistemdi? Sözde halifelikten kaçan ya da onun için son ana kadar savaşan IŞİD’li kadınlarla Kuzey Doğu Suriye’deki kamplarda ve cezaevlerinde görüştüm. Onlar Amerikalı, Faslı, Türkiyeli, Çeçen, Fransız, Norveçli, Kosovalı… Liste uzadıkça uzuyor, söyledikleri ise durup bir kez daha düşünmemizi gerektiriyor.
Yaşları 60 ile 20 arasında değişiyor. Aralarında maddafe yöneticiliği yapanlar, iç güvenlik sorumluluğu ve propaganda gibi işlerde çalışanlar var. Ama çoğunluğu “asıl görevimiz evlenmek ve çocuk doğurmaktı” diyor ve bu neden dışında Suriye’ye niye geldiğini bilmediğini söylüyor.
Sorbonne’li işkenceci
Görüştüğüm ilk kadın Fatiha Mihemmed Tahir El Heseni (60). Örgüt içindeki adıyla Um Adem. Um Arapça “Anne” demek ve Ortadoğu’da anne ve babalar çocukları olduktan sonra ilk erkek çocuğunun ismiyle anılırlar. Fatiha’nın ilk çocuğunun ismi Adem, bu nedenle adı Um Adem.
Konuşmaya Fatiha ile başlıyorum. Çünkü Fatiha 1990’dan sonra “cihatçı” radikal örgütlerin içinde yer almış. Bir de görüştüğüm tüm kadınlar, “O hepimizden çok şey bilir. Sistemi yürüten oydu, bize işkence yapan oydu” diye onu işaret ettiği için. Fatiha, Fas’ın Dar-ül Beyda (Kazablanka) kentinde dünyaya gelmiş. Fas’ta ve Fransa’nın saygın üniversitelerinden Sorbonne’de hukuk eğitimi almış. Dar-ül Beyda Üniversitesi’nde bir süre iş hukuku dersleri vermiş.
Orta halli, ticaretle uğraşan bir aileden geldiğini ve okulda çok başarılı bir öğrenci olduğunu söylüyor. “Aile yapın nasıldı?” diye soruyorum. Babasının çok eşli olduğunu ve annesinin bunu kabul edemediğini ama boyun eğdiğini anlatıyor. Babasına o zamanlar çok öfkelendiğini, bu nedenle 1985 yılında “Çok eşliliğin önlenmesi” üzerine hukuki yaptırımları içeren bir kitap yazdığını söylüyor.
Fatiha’ya, “Ama çok eşliliği savunan bir örgüte katıldın ve üstelik maddafelerde kadınların bir erkeğin ikinci, üçüncü hatta dördüncü eşi olmasını ayarladın. Bu bir çelişki değil mi?” diye soruyorum. Gayet emin bir tavırla, “O zaman anneme hak veriyordum, şimdi babama hak veriyorum” diyor.
El Kaide’nin ilk örgütleyicisi
1991’de Fransız vatandaşı Kerim Nihadi En Necati ile evlenen Fatiha, eşinin laik ve batılı düşüncede biri olduğunu, evlendikten sonra onu Müslüman gibi yaşamaya ikna ettiğini anlatıyor. Fatiha eşiyle birlikte El Kaide’nin Fas’taki ilk örgütleyicilerinden. 1993’den sonra üniversitede ders vermeyi bırakıp, iki oğlunu büyütmeye karar veriyor. Eşi ise 1994’te Bosna’da savaşıyor ve bir süre Hırvatistan’da cezaevinde kalıyor.
Afganistan’a ‘hicret’
2001’de eşi ile birlikte kendi deyimiyle “Afganistan’a hicret” eden Fatiha, “Bizim beynimizi batılı düşünceler yıkamıştı. Onlardan arınıp, İslam yoluna adanmamız için biraz zaman gerekiyordu. Çocuklarım da büyüyünce yola çıktık” diyor.
Fatiha, Afganistan’a gidiş yolunu şöyle anlatıyor: “Eşim 2000’in başında Afganistan’a gitti ve orada 8 ay askeri eğitim aldıktan sonra geri döndü. Ben 11 yıl Fas’tan hiç çıkmadım. El Kaide ile bağlantımız hep vardı. Eşim Fas’tan Afganistan’a direkt gitmiyordu. İllegal yolları vardı. Amerika, İngiltere ve Pakistan üzerinden gidiyordu. Böylece istihbaratların denetimine girmeden rahat hareket edebiliyordu. Ben de İspanya-Almanya-İran üzerinden Afganistan’a gittim.”
Cevapsız sorular
2003’te Afganistan’dan ayrıldıklarını söyleyen Fatiha, “Neden ayrıldınız, orada savaş devam ediyordu?” şeklindeki sorumuzu yanıtsız bırakıyor. Bangladeş üzerinden Suudi Arabistan’a geçen Fatiha’nın eşi ve küçük oğlu burada “hücre evi baskınında” öldürülüyor, kendisi ve büyük oğlu Adem ise tutuklanıyor.
2004’te Suudilerin kendisini Fas’a teslim ettiğini ancak Fas’tan Amerikalılar tarafından Atlantik’te bir cezaevine götürüldüğünü anlatan Fatiha, burada 9 ay sorgulandıktan sonra serbest bırakıldığını söylüyor.
“Neden serbest kaldığı ve nasıl aklandığı?” şeklindeki sorularımıza ise cevap vermiyor. 10 yıl Fas’ta yine El Kaide adına faaliyet yürüttüğünü ve Afganistan’a cihatçı gönderdiğini anlatan Fatiha, 2014’te El Kaide’yi bırakarak IŞİD için çalışmaya başlıyor. El Kaide’yi neden bıraktığı konusuna pek girmek istemiyor. Sonra da oğluyla birlikte IŞİD’e katılmak için Suriye’ye geliyor.
Suriye’ye Türkiye’den geçti
IŞİD’e katılan hemen hemen herkesin izlediği güzergâhtan yani Türkiye üzerinden Suriye’ye geçen Fatiha, Rakka’ya yerleşiyor. Fatiha bir süre kız çocukları için Kur’an eğitimi veriyor, ardından Rakka’daki maddafelerin genel sorumlusu oluyor.
“Maddafelerde kimler kalıyordu?” diye soruyoruz. “Yeni gelen muhacir kadınlar, başlarında erkek olmayan Suriyeli kadınlar, kocaları şehit olan kadınlar… Her ketibenin en az bir maddafesi vardı” yanıtını veriyor. Yaptığı işi de, “Dul bacıların evlenmesi ve ihtiyaçları ile ilgileniyordum. Yeni gelen muhacir bacıların ihtiyaçlarını karşılıyordum. Kadınların İslamiyet’e uygun yaşamasına yardımcı oluyordum. Şeytan akıllarını çalmasın diye onları terbiye ediyordum” şeklinde tarif ediyor.
İşkencenin adı ‘terbiye’
“Şeytan kadınların aklını nasıl çalıyor?” diye merak ediyoruz. Fatiha’nın yanıtı tereddütsüz: “Örneğin bir bacı iffetsizlik yapmışsa onu terbiye etmenin yolları vardır. Bu bir kuraldır. Batılı sistemlerde de kurallar ve kanunlar var. Bizim de kurallarımız vardı. İslam’ı yozlaştırmalarına izin veremezdik. Bir kadın vardı, sürekli camdan erkekleri izliyordu ve göz zinası yapıyordu. Ona terbiye olması için kırbaç cezası veriyordum. Kafirlerin düzenini içimize taşımaya çalışanlara, İslam’ı yozlaştırmaya çalışanlara karşı hoşgörülü olmamızı beklemeyin!”
İşkenceyi kabul etti
Konuştuğumuz bazı kadınların işkenceye bizzat kendisinin katıldığını söylediğini hatırlatıyoruz. “Fransızca ve İngilizce bildiğim için çevirmenlik yapıyordum. Ajan olarak yaşamımızı bozmak için gönderilen kadınlara işkence yapıldığına tanık oldum. Birçoğu da zaten kafir ülkelerin istihbaratı için çalıştığını itiraf etti” diye savunuyor.
Fatiha’nın IŞİD’e son olarak hizmet ettiği yer enformasyon bürosu olmuş. Yani IŞİD’in propaganda biriminde, Fransızca ve İngilizce sosyal medya hesaplarını yönetmiş. Sonra da Bağuz’da çatışmaya girmiş ve yaralı olarak yakalanmış. Çok eşliliği ve cariyeliği savunan Fatiha’ya, “Peki sen neden eşin öldükten sonra evlenmedin?” diye sorduğumuzda ise yine çelişkili bir yanıt alıyoruz: “Benim için koşullar farklı gelişti. İstemedim ve evlilik yapmadım.”
Cariyeler, esir alınan kadınlar…
Maddafelerde kendi tabiri ile “özgür Müslüman kadınların” barındığını, cariyelik sisteminin ise ayrı olduğunu söyleyen Fatiha, kölelik sistemini şöyle savunuyor: “Cariyelerle işim yoktu benim, Müslüman kadınların kaldığı misafirhaneye bakıyordum. Ama dinimizde cariyelik var ve Müslüman olmayan kadınlar cariye olarak alınır. O yüzden ben cariyeliğe karşı değilim. Ama satın alan erkeklerin onlara iyi davranması gerekir. Bu da Kur’an’da var.” “Nasıl iyi davranmak, mesela tecavüze karşı çıkabilirler mi?” diye soruyoruz, yanıtı ise muğlak: “Sahibi birlikte olmak isterse cariye buna karşı çıkamaz. Ama cariyenin karnını doyurmak, ihtiyaçlarını karşılamak sahibi olan erkeğin sorumluluğudur.” Fatiha’nın IŞİD’e yaptığı iş maddafelerle sınırlı kalmamış. İç güvenlik dediği istihbarat biriminde de görev almış. Oradaki görevini de şöyle anlatıyor: “Görevim, gelen muhacirlerin soruşturmasını yapmaktı. Örneğin kafir devletler yaşamımızı bozmak için içimize kadın ajan gönderiyordu. Bunların tahkikatını yürütüyordum.”
* Bu yazı dizisi Gazete Karınca ile eş zamanlı yayınlanmaktadır.
Çeviri: Siliva Şex Dawid
Yarın: Eski Hürriyet çalışanı gazeteci Defne Yaprak, nasıl IŞİD’in en ateşli savunucusu oldu?