“Seçim darbesi” süreci aslında “erken seçim kararı” alındığı ve CHP yönetimi de bu kararın “meşruluğunu” kabul ederek, sanki ortada “seçim” yapılabilecek bir siyasi ortam varmış gibi “kazanacağımız seçimi neden boykot edelim” dediği zaman başlamış oldu. Gece yarısına iki saat kalana kadar belirsizliğini koruyan seçim sonuçları, birden bire MHP oylarının yüzde 11’de sabitlenmesiyle birlikte “seçim darbesi” tamamlandı.
Seçmen ekran başında, “cambaza bak” sloganlarıyla CHP ve HDP’nin oylarına kilitlenirken, İYİ Parti ve Saadet gözlerden kaçtı. Ne oldu bu iki partinin oylarına?
Seçim öncesinde gerek CHP, gerekse HDP, pek çok sivil toplum örgütü, bu arada AGİT ve diğer uluslar arası gözlemciler, seçim hilelerine karşı gerçekten büyük önlemler aldı. Ama onlar da “oyların Erdoğan ile İnce” arasındaki “az farkın” hileyle değiştirilmesi tehlikesine ve aynı şekilde “az farkla” HDP’yi baraj altında bırakmak için yapılacak yolsuzluklara kilitlendi. HDP ve CHP hemen bütün sandıklarda müşahitlerle seçimi denetledi. Kendi partilerine verilen oyları korudu.
Seçimin ertesi günü İnce “Partimize gelen sonuçlarla YSK’nin açıkladığı sonuçlar arasındaki farklar seçimi etkileyecek miktarda değildi” diyerek, kendi partisinin oylarının çalınmadığını kabul etti. Şu ana kadar pek çok itirazlarına rağmen HDP’den de “fahiş bir hileyle” oylarının çalındığına dair bir iddia gelmedi.
Ama seçim olup bitti, bitene kadar da ne Akşener’den, ne partisinden, ne Karamollaoğlu’ndan ve partisinden ses soluk çıkmadı. Bu iki parti oy sayımında kendi oylarını koruyabilecek müşahitlerden yoksundu, diğer iki parti de zaten kendi derdine düşmüştü.
Bu iki partinin yaklaşık yüzde onluk oyu önce buharlaştı, ardından da MHP ve biraz da AKP hanesine “akarak” seçim darbesi, son derecede sofistike bir “sandık hokkabazlığı” ile sonuçlanmış oldu. İnce’nin, seçimden bir gün sonra yaptığı, bence başarılı konuşmasında bu iki partinin beklenenin altında oy almasını seçimi kaybetme nedeni olarak açıklaması elbette yerindeydi. Ancak İnce bu “mucizenin” nasıl gerçekleştiğini ne yazık ki açıklamadı.
Şimdi pek çok analist seçim kampanyası bile yapmayan MHP’nin “aldığı oyları” hayretle karşılıyor. Bahçeli neden seçim kampanyası yapmadı? Çünkü yapsaydı, alanlardaki “MHP oylarının” neredeyse yüzde üçlük bir oy oranını göstereceğini, oysa kıpırdamadan yüzde onluk bir oyu cebine aktaracağını biliyordu.
İyi de oyları ustalıkla MHP’ye kaydırılan söz konusu iki parti neden ortalığı ayağa kaldırmıyor?
Benim görüşüm şu: Özellikle İYİ Parti elde ettiği milletvekili sayısını, az sonra “Milliyetçi, dinci cephede” yer alabilmek amacıyla büyük bir “pazarlık gücü” olarak “yeterli” buluyor. Az sonra kriz derinleştiğinde İYİ Parti’nin, belki de Saadet’in bu cephede yer aldığını görürseniz hiç şaşırmayın. Kombine bir “seçim darbesi” yapılmıştır ve CHP İYİ Parti’yle “ittifak” adına HDP’yi “dışlayarak” şu hazin sonucu önleyememiştir.
Ben kendimle tutarlı olarak, “madem erken seçim kararıyla, meşru olmayan bir seçim yapıldı, madem seçim darbesi gerçekleşti, bu durumda tek adam rejiminin demokratik güçlerin son mevzilerine yönelik saldırıları başladığında, CHP ve onunla birlikte HDP tereddüt bile etmeden TBMM’yi ‘izzet-i ikbal ile’ terketmeyi şimdiden düşünmeye başlamalı” derim.
Parlamento yok. Meclis kürsüsünde konuşmalarla rejimi teşhir için medyada neredeyse en küçük bir imkan yok. Kriz var ve derinleşecek. Krizin yükü OHAL’le eşdeğer baskılarla emeğin sırtına yüklenecek. Savaş yayılacak. Küreseller pusuda ve artık zayıfladığı ve ancak “sofistike bir seçim darbesiyle” iktidarını koruyabildiği açık olan Erdoğan’a hem ekonomik, hem de dış politik faturalar birer birer çıkarılacak. “Milli seferberlik” adı altında CHP ve HDP dışında bir cephe kurulacak. Belki CHP’nin “devletle bütünleşmiş” kesimleri, tıpkı 12 Mart darbesinde “cuntacı CHP’lilerin” yaptığı gibi bu cepheye katılacak. “Beka”meka nakaratıyla.
HDP ve sosyalistler bu gibi durumlara şerbetlidir. Şimdi CHP’nin ve özellikle Muharrem İnce’nin ne yapacağı önemli.
Son konuşmasına bakılırsa ve son tweet’indeki “şarkı güftesinden” mülhem “yarım kalmama” mesajı hesaba katılırsa, bir şeyler yapabilir.
Nasıl yapar? CHP’nin başına geçip, partiyi yukarıda yazdığım tehlikeye karşı yeniden mi yapılandırır? Yoksa alanlarda yenik düşürdüğü “Fırkacı fraksiyonlarla” başa çıkamayıp yeni bir “oluşum” mu örgütler, yoksa Yalova’da emeklilik mi yaşar?
Yaşayacağız ve göreceğiz.