Son birkaç günün Türkiye’sinde yaşananlara bakmak nelerle karşı karşıya olunduğumuzu, AKP-MHP blokunun eline teslim edilen Türkiye’nin nerelere savrulduğu ve daha nerelere savrulacağı gözler önüne serilmektedir. Dışarıya taşırılmış Kürtlere karşı iç savaş daha da derinleşen bir hal aldı. Pençe 2 adıyla Güney Kürdistan topraklarındaki işgalin genişletileceği haberleri geldi. Biri binbaşı olmak üzere birçok askerin yaşamını yitirdiği devlet tarafından bildirildi. S-400 füzelerinin Türkiye’ye gelişi gerçekleşti ve bunun üzerine yaptırımların olacağı belirtilmekte. T
ürkiye’nin gerçekte ne tür faaliyetlerle görevlendirdikleri belli olmayan diplomatlarından biri öldürüldü. Ekonomik kriz derinleşerek devam etti. Olumlu hiçbir şey yok. Mevcut tarzla olamaz zaten. Bu gidişata dur diyebilecek, gidişatın yönünü değiştirebilecek irade ortaya çıkmazsa mevcut yönde gidişin sürmesi, baş aşağı yokuş ve uçurumlara yuvarlanarak devrilmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunun siyasal tercümesi toplumun katliam ve kırımlara, büyük kırılma ve çöküşlere maruz bırakılmasıdır. Üçüncü Yol olmayı, bunun siyasetini yapmayı gündemine alan HDP’nin doğal olarak bu hususlar üzerinde yoğunlaşması doğru olacaktır.
Ortadoğu’daki savaş ve kriz kapitalist sistemin içerisinde bulunduğu krizin sonucudur. Kapitalizm Ortadoğu’ya yeni işbirlikçi kesimler üzerinden işgal ve sömürgecilikle girdi. Kapitalizmin Avrupa’daki yapılarına benzer kurumları Ortadoğu’ya bu işbirlikçi kesimlerin eliyle üstten dayatarak getirdi. Tüm bu yapıların başında ulus-devlet sistemi gelmekteydi. Katliam ve kırımlarla ulus-devlet Ortadoğu’da egemen hale getirildi. Bunun sonucunda Ortadoğu’da katliam ve kırımdan geçmeyen toplumlar kalmadı. Bunlar Avrupa’da ve dünyanın diğer yerlerinde de yaşanmıştı. Ortadoğu’da daha şiddetlisi yaşandı. Dahası, aşılamayan bir durumla karşı karşıya kalındı. Bu hala da öyledir.
Başta Türkiye, daha sonra İran ulus-devletleri bölgenin dizayn ve dengesinin kurulması şeklinde kurgulanıp geliştirildi. Ortadoğu’da katliam ve soykırımlardan sonra bölgenin dört unsuru, Arap, Türk, Fars ve Kürt unsurları üzerinden bir denge ve sistem kuruldu. Kuşkusuz denge derken kapitalizmin, onun hegemonik sisteminin menfaatlerine hizmet etme şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa gerçekliğe uygun, herkesin özüne uygun bir parametre söz konusu olmamıştır. Tam tersine bir durum anlaşılmalıdır. Bunun niteliğini Kürtlerin durumuyla, Kürtlerin en az yüzyıldır maruz kaldıkları büyük haksızlığa bakarak anlamak en doğru olanıdır.
Ortadoğu’ya zorla giydirilen bir kaftan olan ulus-devlet ve daha geniş biçimde kapitalizm ve onun her türden ilişkileri kriz ve tıkanma yaşayan bir konuma gelince bugün yaşanan durum ortaya çıkmış oldu. Türkiye, kapitalizmin bölgeye taşınmasında köprü olarak değil, sistemin modeli olarak tasarlanıp geliştirildi. Fakat şimdi yeni dönemin tekrar bir modeli olma konusunda çok ciddi kuşkuların olduğu bir sürecin içerisinde kendini bulmaktadır. Türkiye’de egemen devlet kesimleri bu konumlarını mutlak korumak istemektedirler. Fakat bunu yaparken de asgari de olsa bir değişim yaratma, gerçekleştirme kabiliyeti gösterememektedir. Eskinin aynısını, ulus-devlet konumunu korumak ve sürdürerek bunu yapmak istemektedir. Burada hegemonik sistem tarafından iki farklı bir muamele ile karşı karşıya kalmaktadır. Birincisi, Obama yönetimi zamanında bunun olmayacağı, değişim gerçekleştirerek bir denklem arzu etmesi salık verildi.
Türkiye kendisine dönük bu yaklaşımı görünce esas olarak geliştirdi. Trump yönetiminde yaklaşım biraz daha farklı oldu. Bu süreçte ABD’nin dünyada izlediği henüz ne olacağı tam bilinmeyen politika Türkiye’nin stresli, kriz ve sorunlu yapısı için de gelişti. Trump yönetimi belli ki dikkatleri İran’a yöneltme arzusundan ötürü hiçbir yapı ve tarzla kendini karşı karşıya getirmemeye çalışmaktadır. Sanki herkesle her türlü işi her an yapabilecekmiş gibi bir hava içerisinde olmakta, daha doğrusu öyle görünmekte ama gerçeklik bu şekilde olmamaktadır. Bunun biraz da görüntüsüne kapılan Türkiye ve onun aklı, faşizmin derinleştirilebileceği düşüncesine girmekte, bu şekilde ayakta kalabileceğini hesaplamaktadır. Fakat elbette gerçeklik bu şekilde olmamaktadır. Kapitalizmin menfaatleri vardır ve herkesle ilişki bu menfaatlerin gerçekleşmesi üzerinden olmaktadır.
Şimdi faşizm ABD tarafından bir sopa olarak kullanılmaktadır. Türkiye’ye tarihin en çirkin misyonu verilmektedir. Başka hülyalarda olanlar bu gerçekliği görecekler mi bilinmez. Bunu görmeleri biraz zor gibi. Yüzyıl önce bir model olarak tasarlanan Türkiye şimdi çirkin bir misyonla görevlendirilmiş ve kendisine bu şekilde muamele ediliyor. En başta Kürtler bu şekilde “terbiye edilmeye”, Rojava ve Kuzey Suriye’de ABD politikalarına hizmet eden bir biçime girmek için faşizm devreye sokuluyor. Rojava’ya ve Kuzey Suriye’ye her an saldıracak bir güç konumunda bekletiliyor. İşte bu durumun yeterince anlaşılmadığı görülüyor. Kürtler ve Ortadoğu’daki yeni denklem daha iyi anlaşılmalı. Faşizm her yönüyle deşifre edilirse doğru mücadele stratejisine ulaşılır ve faşizm aşılabilir.