Torba Yasa ile Merkez Bankası’nın (TCMB) bu yıl 46 milyar liranın üzerinde olduğu tahmin edilen ihtiyat akçesi Hazine’ye aktarılmış olacak.
Hazine’nin nakit açığının kapatılması ve borçlanma ihtiyacının azaltılması için yapıldığı düşünülen bu düzenleme (devletin mali krizi ile enflasyon arasındaki ilişki anlamında) başlı başına bir analizi gerekli kılıyor.
Nakit açığı ve borçlanma hızla artıyor
O halde öncelikle, devlet mali olarak ne durumda bir bakalım. Devletin mali durumunu tam olarak görebilmek için sadece bütçe açığına değil, bunun yanı sıra “Hazine nakit açığına” ve devletin borçlanmasının ne durumda olduğuna bakmak gerekiyor.
Hazine nakit açığı Hazine’nin anlık olarak ihtiyaç duyduğu nakdi, dolayısıyla da borçlanma gereğini gösteriyor. Bu açık son üç yıldır (özellikle de son bir yıldır) çok ciddi bir biçimde artış gösteriyor.
Öyle ki 2016 yılında -38,2 milyar lira olan açık, 2017 yılında -60,4 milyar liraya ve 2018 yılında -70 milyar liraya yükseldi. Dahası bu açık sadece bu yılın ilk 6 ayında -77,8 milyar lirayı buldu (1).
Yani açık (daha yılın yarısında), geçen yılkı toplam açığın yaklaşık yüzde 111’ini aştı. Açığın bu hızla devam etmesi halinde nakit ve borçlanma ihtiyacının daha da artacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok.
Bütçe açığında rekor artış!
Hazine nakit açığının neden hızlı bir biçimde arttığını anlayabilmek için öncelikle devlet bütçesinin gelir ve giderlerindeki gelişmelere bakmak gerekiyor. Nitekim bütçe gelirlerindeki artışın, bütçe giderlerindeki artışın çok gerisinde kaldığı görülüyor.
Biraz detaylandırmak gerekirse: 2019 yılı Ocak-Haziran döneminde bütçe gelirleri (2) bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 14 oranında artarken, bütçe giderleri yüzde 20,5 oranında arttı (neredeyse bir buçuk katı). Bütçe gelirlerinin çok büyük bir kısmını oluşturan vergi gelirleri ise (aynı dönemde) sadece yüzde 4,4 oranında artarken, faiz hariç bütçe giderleri yüzde 17,7 oranında arttı.
Bu gelişmelerin sonucunda geçen yılın ilk 6 ayında 46,1 milyar lira açık veren bütçe, bu yılın ilk 6 ayında 78,6 milyar lira açık verdi (3) (bu yıl için öngörülen açığın yüzde 97,5’i böylece ilk 6 ayda gerçekleşmiş oldu).
Tarihsel olarak en yüksek faiz dışı açık (FDA) gerçekleşti
Daha da önemlisi, geçen yılın ilk 5 ayında (artı) 11 milyar lira faiz dışı fazla verilmiş iken, bu yılın ilk 5 ayında bu fazla açığa dönüştü ve 3 kat artarak (eksi) 20,1 milyar lira oldu. Ocak-Haziran dönemini kapsayan ilk 6 ayda ise bu açık 27,8 milyar liraya yükseldi. Yani bir ayda faiz dışı açık (FDA) 7,7 milyar lira arttı. Geçen yılın ilk 6 ayına göre FDA’daki büyüme yüzde 127’yi buluyor.
Bilindiği gibi, faiz dışı denge, faiz ödemeleri düşüldükten sonraki bütçe ya da Hazine dengesi olarak tanımlanıyor. Ortaya çıkan fark pozitif ise faiz dışı fazladan (FDF), negatif ise faiz dışı açıktan (FDA) bahsedilir. Bu açığın hızla büyümesi devletin yapısal bir mali kriz (dolayısıyla borçlanma yönündeki baskı) içinde olduğuna işaret eder.
Program Tanımlı (IMF tanımlı) Faiz dışı denge tanımında ise o yıl elde edilen bir defalık, geçici gelirler (özelleştirme gelirleri, faiz gelirleri, Merkez Bankası ve kamu bankalarının kâr ve temettü gelirleri, bedelli askerlik gelirleri, imar affı gelirleri vb. hesaba dâhil edilmez.
Bütçe harcamaları arasında, Haziran ayında (geçen yılın Haziran ayına göre) en fazla artan harcama; yüzde 82,4 ile (4,4 milyar lira) yerli yabancı rantiyeye yapılan faiz ödemeleri oldu (ilk 6 ayda bu artış ortalama yüzde 50).
Sorun sadece faiz değil!
Ancak artık sorun sadece yüksek faiz ödemeleri değil çünkü faiz ödemeleri düşüldükten sonra dahi bütçe çok ciddi açık veriyor. Bu da devlet maliyesinin dengesizliğine neden olan bazı yapısal faktörlerin devrede olduğunu gösteriyor.
Bu yüzden faiz ödemeleri dışında hangi harcamaların (örneğin sermaye destekleri ve askeri harcamalar ve diğer güvenlik harcamaları gibi) bütçe açığını, dolayısıyla da Hazine açığını ve borçlanma gereğini artırdığını özellikle irdelemek gerekiyor.
Bütçe açığının bir tarafı olan vergi geliri tahsilatlarındaki durgunluğun nedenleri arasında; ekonomik krizin vergi ödeme gücünü azaltması, vergi toplama gayretinin zayıflaması, sıklıkla çıkartılan vergi afları ve yüksek enflasyonun vergi gelirlerini reel olarak düşürmesi gibi faktörler sayılabilir.
Sermaye destekleri biçimindeki harcamalar ve şirket kurtarmaları arttı
Açığın diğer tarafı olan devlet harcamalardaki artış bütçe gelirlerindeki artışın bir buçuk katı, vergi gelirlerindeki artışın ise 4 katından fazla.
Devlet harcamaları içinde (geçen yılın Ocak- Mayıs döneminden bu yılın aynı dönemine olmak üzere) en hızlı artan kalem yüzde 36 ile cari transferler oldu (Haziran’da bu artış yavaşladı ve yüzde 21’e geriledi).
Toplam harcamalar içindeki payı yüzde 41’i aşan transferlerin, sübvansiyonların ve teşviklerin bu kalemden verildiği göz önüne alındığında (ister ekonomik kriz gerekçesiyle, isterse yeni rejim altında elde edilen yeni imkânların, kolaylıkların sayesinde olsun) devlet bütçesindeki açığın ilk sırada yer alan nedeninin sermaye kesimine yönelik mali destekler olduğu ileri sürülebilir. Ancak Haziran ayında (bütçe kaynaklarının azalması yüzünden) bu desteklemede frene basıldığı da göze çarpıyor.
Rantçı sermaye payını artırdı
İlk 6 aylık dönemde faiz ödemelerinin artış hızı yüzde 50,1 oldu. Yani devlet rantiyeye 50,8 milyar lira faiz ödedi (anaparadan söz etmiyoruz). Böylece rantçı sermaye bu tahsisten en kazançlı çıkanların başında geliyor.
Bunun nedeni kuşkusuz (vergi gelirlerinin yetersizliği ve özelleştirme yapılamaması yüzünden), kontrolden çıkmış devlet harcamalarının ağırlıklı olarak borçlanma ile karşılanıyor olması. Devletin borçlanma ihtiyacı ya da eğilimi arttıkça yerli ve yabancı bankalara olan faiz ödemeleri de artırıyor.
Bu, bir yandan rantçı sermayeye kaynak aktarma biçiminde belirgin bir haksızlığın ve ekonomik israfın sürdüğünü gösteriyor. Diğer yandan da (ironik bir biçimde) İslamcı görünüme sahip bir iktidarın faiz karşısındaki çaresizliğini sergiliyor.
Devlet tahvillerinin faizinin, hem AB ve ABD gibi Merkez Ekonomilerdeki faizlerden birkaç katı, hem de aynı kendi ile kulvardaki Yükselen Ekonomilerinkinden de 2 katına yakın düzeylerde olduğu dikkate alındığında, bu faiz ödemelerinin ne denli tahrip edici ve yoksullaştırıcı olduğu ortaya çıkıyor.
Öyle ki 10 yıllık devlet tahvili faizleri Yükselen Ekonomilerde ortalama yüzde 4,5 iken, Türkiye’de yüzde 7’nin üzerinde seyrediyor (4). Ayrıca ülkede son bir yıldır Tahvil Getiri Eğrisi terse dönmüş durumda. Yani kısa vadeli devlet tahvillerin faizleri uzun vadelilerin (birkaç yıllıkların) üzerine çıktı (5). Bu da rantçı sermayenin giderek devlete uzun vadeli borç verme konusunda daha az güvendiğini gösteriyor.
Faiz dışı harcamalarda patlama
Ancak Hazine nakit açığının tek nedeni faiz ödemeleri değil. Bunu da faiz dışı dengeye bakarak görebilmek mümkün.
2016 yılından bu yana program tanımlı bu denge açık vermeye başladı ve bu açık her geçen yıl büyüdü. Öyle ki son 12 ayda yeni bir rekor kırarak 99,2 milyar liraya yükseldi (6). Yukarıda da vurgulandığı gibi, geçen yılın ilk 5 ayında pozitif olan faiz dışı denge, bu yılın ilk 5 ayında hem açığa dönüştü, hem de 3 kata çıktı. Dahası geçen yılın ilk 6 ayına göre FDA’daki büyüme yüzde 127’yi buldu.
Gelecek yazı: Aşırı borçlanmanın sonu: Monetizasyon
Dipnotlar:
(1) 2016-2018 verileri için: http://www.mahfiegilmez.com/…/enflasyon-bugun-duser-yarn-ck… ve 2019 verisi için: Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2019 yılı Hazine Nakit Gerçekleşmeleri, https://www.hmb.gov.tr (5 Temmuz 2019).
(2) T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Aylık Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu (Haziran 2019).
(3) Agr.
(4) Ali Rıza Güngen , “KÖİ maliyeti belirginleştikçe batış da netleşiyor”,http://sendika63.org (31 Mayıs 2019); IMF, Fiscal Monitor, Curbing Corruption (April 2019), s. 13; OECD Economic Outlook, Trade uncertainty dragging down global growth (21 May 2019).
(5) 14 Mayıs 2019 tarihli DİBS ihalesindeki getiri (faiz) oranlarına ait TCMB verileri.
(6) Güngen, agm.