“Eğer biz imkansızı yapmazsak, olanaksız ile karşı karşıya kalırız.” Murray Bookchin.
Elbette Bookchin’in bu sözü bir köşe yazısıyla açıklanabilecek bir cümle değil. Ben daha farklı bir yerlere taşıyarak bunun üzerinden değerlendirmeler yapmak istiyorum. İlk defa yazım tarzımın dışına çıkarak farklı bir şey yapacağım.
Oluşan herhangi bir tehlikeyi bir pastaya benzeten zihniyetin çözümü kapitalizme muhtaçlık temelinde olur. Bu yaklaşım bize algılamaya başladığımız günden itibaren verilir. Kapitalist öğretiler sadece tüketim alışkanlıklarıyla açıklanamaz. Her türlü yaşamsal soruna yaklaşımımızı da belirler. Öyle ki bulduğumuz çözümlerde tam da bu öğretiler hakimiyet sürer.
Denizler, göller, akiferler, nehir ve dereler bu denli kirletilirken sorunun tespitinden uzak olsa da en doğru çözüm sazlıklardır. Bütün sazlıkların yok edilmesini hazmedip arıtma için şaşaalı olan ileri biyolojik arıtma tesisi kurulmasını önermek bu öğretinin sonucudur. Kimsenin koruması ya da iyileştirmesine ihtiyaç olmadan da sazlıklar varlıklarına devam edebilir. Üniversitelerde açılacak bir bölüm olarak karşımıza bugün-yarın arıtma mühendisliği çıkabilecektir. Bu algıyla soruna yaklaşanların tutumu teslimiyet ve rant içeriklidir. Ama bu yaklaşımın sahiplerini suçlamıyorum. Bu insan için yürüdüğü günden bu yana öğretilmiştir.
Sazlıkları korumak ve kendi yaşam alanlarından uzak durursak, süre-çok-harika bir ileri arıtmaya ihtiyaç duymayız. Sorunun tespitini yaparak yaklaşım gösterirsek ya da öğretisel olan bakış açımızı değiştirerek bakarsak bu bile direniş olur, kazanımdır.
Reel sosyalizmin en derin sorunu bilimi esas alan yaklaşımıdır. Tam da Türkiye’de “mü-hendese” den türeyen bu tanım hepimizi bir mühendis yapmıştır. Bu kelime; Arapçadan gelen bilim bilen, matematiğe hakim olan demektir. Beş bin yılda oluşan analitik zekanın bir sonucu olarak duygusal zekayı aşağılayan, cinsiyetçi, zayıflık olarak gören anlayışı besleyen en önemli öğedir.
Kentleşme, ormanlaşma, su, çevre, sağlık, tüketim, turizm, enerji, ekonomi gibi tüm yaşamsal konulara dair bulunan çözümler bu anlayıştan kaynaklanır. Toplum mühendisliği hepimizin yaptığı ama asla anlayıp, doğru sonuç üretmediğimiz bir alan değil midir? Ekolojik yaklaşım; hiyerarşi, bürokrasi ve tahakküm içermeyen demokratik sosyalist bir yaklaşım olup; yüz binlerce yıl birlikte, barışık, dayanışmacı bir yaşamı ifade eder.
Doğal seleksiyonda insan kendini gerçekleştiren doğadır söyleminden hareketle suçlu insan değil kapitalist olan sistemdir ve ekoloji mücadelesi anti-kapitalisttir, modernitesi ise demokratiktir. Bookchin’in bu sözü aslında içinde bulunduğumuz durumun vahametine işaret eder, bize mücadele ve direniş öğretir. Olanaksız ile imkansız arasında bir fark yoktur. Son üç yüz yılda hortlayan kapitalizmin yarattığı tahribatların önlenmesi için demokratik sosyalizm temelinde toplumsal ekolojik bir yaşamın inşasıyla mümkündür, der Murray Bookkchin.
Yaptığım gözlemlere bakınca; anlatmak istediklerimin yer bulmamasına dair eksikliklerimi fark ediyor aynı konuyu defalarca yazmak durumunda kalıyorum. Samuel Beckett’i anarak romantizme kapılmadan sonlandırmak isterim; ekoloji mücadelesi uzun soluklu ve zordur. “Hep denedin hep yenildin. Olsun yine dene yine yenil. Daha iyi yenil” demek isterdim ama yenilmediğimize dair yazılacak yazılarda buluşmak üzere.