15-20 Temmuz 2016 günlerinde Türkiye’nin siyasal ve toplumsal tarihinde görülmemiş ilkler yaşandı. Bunlardan biri, trajikomik darbe girişimi olarak tarihe geçen 15 Temmuz darbe girişimiydi. İkincisi, bu darbe girişimine karşı parlamentoda grubu bulunan bütün partilerin ortak bir tutum almasıydı. Üçüncüsü, darbeden 5 gün sonra kendisine karşı silahlı bir kalkışma olduğu iddiasıyla AKP iktidarının yaptığı sivil siyasal darbeydi.
Parlamentodaki tüm partilerinin desteğini arkasına alan AKP hükümeti, 20 Temmuz 2016’da olağanüstü rejim standartlarının geçerli olduğu OHAL ilan etti. Cumhurbaşkanı’na verilen yetkiler ile Türkiye’nin siyasal rejimini değiştirecek olan bir süreci fiilen başlattı. On binlerce kişinin kamudan ihraç edildiği, tutuklandığı, yargılandığı, binlerce kurumun kapatıldığı, DBP’li belediyelere kayyumların atandığı, milletvekillerinin tutuklandığı uygulamalar ile Türkiye tarihinde hiçbir darbe döneminde olmadığı kadar, KHK ile idari, siyasi, askeri ve hukuki tasfiyeler başladı.
Darbe içinde darbe niteliğine bürünen bu süreçte, 8 Ağustos 2016’da “Yenikapı ruhu” olarak lanse edilen ve HDP dışındaki bütün partilerin katıldığı “Demokrasi ve Şehitler Mitingi” ile oligarşi partileri arasında yeni bir siyasal konsept oluştu. 24 Ağustos 2016’da ise Fırat Kalkanı Harekatı başlatılarak Cerablus-Azez arasındaki 90 kilometrelik bölge ile El Bab’a kadar güneye doğru 45 kilometrelik alan Türkiye’nin denetimine geçti. 11 Eylül 2016’da ise hükümet kayyum uygulamalarına başladı: DBP’ye bağlı başta Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyeleri olmak üzere 103 belediyenin 83’üne kayyım atadı ve 89 belediye eşbaşkanını tutukladı.
Parlamentoda AKP, MHP ve CHP kutsal ittifakına dayalı yeni konsept ile 12 Ekim 2016’da Başkanlık rejimine geçiş için düğmeye basıldı. 4 Kasım 2016’da HDP eş başkanları ve vekilleri tutuklandı. 20 Mayıs 2016’da CHP’nin de desteğiyle yapılan anayasa değişikliği ile milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılarak HDP eşbaşkanları ile 10 vekil tutuklandı. 10 Aralık 2016’da AKP ile MHP arasında sağlanan mutabakat ile 18 maddelik anayasa değişiklik teklifinin TBMM’ye sunulmasının ardından kabul edilen değişikliklerin 16 Nisan 2017’de referanduma sunulması kararlaştırıldı.
Yeni yıla yeni bir savaşla girildi. 20 Ocak 2018’de “Zeytin Dalı Harekatı” adıyla Efrin’e askeri harekat başladı. Türkiye’nin en geniş milli mutabakatını oluşturan AKP-MHP’nin savaş cephesini CHP, BBP, VP, İyi Parti, SP hep birlikte destekledi. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. 16 Nisan 2017’de Anayasa referandumunda ve 22 Haziran 2018’de yapılan şaibeli Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde oligarşinin iki kanadının oluşturduğu Cumhur ve Millet ittifaklarının el birliği ile 2 yıldan beri fiilen uygulanmakta olan başkanlık rejimine yasal statü kazandırıldı.
Bu kronolojiden anlaşılacağı gibi 15 Temmuz şaibeli darbe girişimi olmasaydı başkanlık rejimine geçiş mümkün olmayacak ya da bu kadar kısa sürede gerçekleşemeyecekti. Nitekim Erdoğan Başkanlığını kutlarken sarayda yaptığı konuşmada, “Darbenin hemen ardından Anayasa değişikliği ile reforma başlamamızı sağlayan milletimize teşekkür ediyorum. 4 yıl sonra bir kez daha aynı duygularla amin diyorum. Bu defa cumhurbaşkanlığı makamına, değişen yönetim sisteminin gereği olarak, yürütme organının tüm yetkileriyle geldik” dedi. Erdoğan daha sonraki bir konuşmasında bu darbe girişimini kendisi için “Allahın lütfu” olarak tanımladı.
Son 3 yılda yaşadıklarımızı siyasal ve toplumsal bir dinamiğin doğal/normal seyri ile izah etmek mümkün değil. Sanki her şey geri planda birileri tarafından planlanmış bir projenin uygulanması gibi bir seyir izledi. Geldiğimiz aşamada bu sürecin ana eksenini, olayların seyrini, kişi ve kurumların üstlendikleri rolleri ve siyasal sonuçlarını daha net olarak görebiliyoruz. Emperyalizmin ve Türk oligarşisinin çıkarları için AKP-MHP koalisyonunun CHP desteğiyle yaptığı 20 Haziran 2019 sivil siyasal darbesinin üç temel amacı şöyleydi: 1. Başkanlık rejimine geçmek, 2. HDP’yi ve bileşenlerini parlamentodan tasfiye etmek, 3. AKP iktidarının ömrünü uzatmak. Darbenin siyasi ayağı ise bu süreci başından sonuna kadar yöneten AKP’dir.