Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde ‘milli’ sözcüğüne önemli atıflar yapılır. ‘Batarsak hepimiz birlikte batacağız’, ‘aynı gemideyiz’ gibi vurgularla, (örneğin bankaların kurtarılması gerektiği gibi) emekçileri hiçbir biçimde ilgilendirmeyen sermaye çevreleri için emekçi halkları ‘milli çıkarlar’ için fedakarlığa çağırırlar. Milli sözcüğünü ağızlarına pelesenk ederek halkın gözünde iyi bir şey yaptıklarını göstermeye çalışırlar. Bu millilik söylemlerinin halkın çıkarlarına yönelik bir şey olmadığı ise bilinen bir gerçektir. Türkiye’de de çok kullanılan sihirli sözcük ‘Millilik’ vurgusu ile şirketlerin saltanat kurdukları açıkça gözlemlenmektedir.
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘Tarımda Milli Birlik Projesi’ 25 Nisan 2019 tarihinde duyurulurken ayrıntılarının ise 3. Tarım ve Orman Şurası’nda açıklanacağı belirtilmişti. Yalın Sistem vurgusuyla Türkiye’nin tarımsal yapısının tümüyle değiştirileceği ve ‘Milli Birlik Kooperatifi’ ile özel sektörün yüzde 50 ortak olacağı ‘Semerat Holding’ kurularak tüm kooperatiflerin bu holdinge bağlanacağı, tüm üreticilerin ise zorunlu olarak holding kooperatiflerine üye olacağı belirtilmişti. Sihirli ve bir o kadar zehirli olan “milli” sözcüğüyle süslenmiş olan “Milli Birlik Projesi-Kooperatifi” ile çiftçiler şirketlerin birer kölesi haline getirilmesinin hedeflendiği ise açıklamanın detaylarında görmek mümkün.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli geçtiğimiz gün III. Tarım ve Orman Şûrası tanıtım toplantısında yaptığı yeni bir açıklama ile ‘Tarımda Milli Birlik’ hedefinin bazı detaylarına girdi. Bakanın yaptığı açıklamada ormanlara bakış açısını özetleyen şu cümle dikkat çekti; “Türkiye’de tarımsal üretimi ve orman ürünleri üretimini artırmak.” Bu ‘milli’ yaklaşımda tarım ve orman ürünleri üretimini artırmak sözcüğü Semerat Holding’e biçilen rolü özetliyor. Pakdemirli, bu şurayla tarım ve ormancılıkta gelecek 5 yılı planlayarak, 25 yılı yönetmeyi hedeflediklerini, Türkiye’nin küresel ve bölgesel anlamda yerinin sağlıklı şekilde belirlenmesi, koşullara göre en uygun stratejinin geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Orman ürünlerinden söz etmesi orman varlığını korumayı amaçlamadığını gösteriyordu.
Pakdemirli, gelecek 3 aylık süreçte dinleme ve istişare sürecini gerçekleştireceklerine dikkati çekerek, artısı ve eksisiyle mevcut durumu göreceklerini belirterek, “Herkes fikrini bize ulaştırsın. Bu 3 ay konuşalım, sonra 5 sene boyunca tüm paydaşlar işine baksın.” Bakan elbette haklı, hepimiz işimize bakalım ancak bu paydaşlar vurgusu sıkıntılı. Örneğin orman bedellerinin düşürülmesini ya da kaldırılmasını isteyen maden patronları ile orman köylülerini veya doğal yaşamı ve ormanları korumak amacıyla bir araya gelmiş insanların kurduğu örgütleri mi paydaş görüyor? Yoksa sermaye içinde orman ve tarım üretimlerinin paylaşılmasından mı söz ediyor? Bakanın bu konuya açıklık getirmesi şart. Çünkü koruyan ile saldıran arasında bir paydaşlıktan söz etmek imkansız.
Bakan herkes işine baksın diyor, örneğin ağaçları korumak için ODTÜ’de ağaçlara sarılanlar inandığı bir şeyi yani işini yapıyor. Diğer tarafta işini yapan devlet güçleri ise bir avuç sermayenin çıkarına hizmet etmek amacıyla, ağaçlara sarılanlara saldırıyor. Burada her iki karşıt gurup, aslında işini yapıyor. Biri saldırırken diğeri koruyor. Bakan ise herkes görüşünü bildirsin diyor. Ancak ortada herkesin kim olduğu konusunda ciddi bir problem var! Örneğin 2004-2017 yılında 8 bin 420 hektar orman belli olmayam nedenlerle yandı. Aynı dönemde ise 28 bin 557 hektar orman enerji, maden, turizm, imar vb. nedenlerle hükümetin verdiği izinle katledildi.
Paydaşlardan görüş isteyen Bakan Pakdemirli 3. Tarım ve Orman Şûrası kapsamında çalışacak 21 farklı Çalışma Gurubunda, ‘sektörün her bileşeni’ ile hazırlanacak çalışma belgeleri, şûra komisyonları için kılavuz niteliği taşıyacak belgeler olacağını belirtti. Bu çalışma gurupları içinde ‘orman ürünleri üretim’ gurubunda kereste ve sunta sanayisicileri yer alırken, yakılan ormanların yerinde ot gibi biten turizm şirketleri, RES şirketleri, altın madencileri gibi sermaye gurupları ise farklı bir çalışma gurubunda çalışacak.
Bakanın şûradaki görevi ise ormanlar üzerinde farklı çıkarları olanları, komisyonlarda bir araya getirip ortaya çıkan talepleri birbirini kesmeyen bir yerden düzenlemekten ibaret olacağı muhakkak. Onlar işine bakıyor! Peki, ormanları, suları, tarım arazilerini, kuşu, kurdu, balığı koruma ve geleceğe taşıma iddiasında olanların işlerine baktıkları söylenebilir mi?