Türk ordusu son bir hafta içinde Suriye sınırına yeniden yığınak yapmaya başladı. Akçakale ile Ceylanpınar arasına çok sayıda asker ve ağır silah yerleştirdi. Bir taraftan S-400 sorunuyla ABD ve NATO’yla, bir taraftan Kıbrıs sorunuyla AB ülkeleriyle, bir taraftan İdlib sorunuyla Rusya’yla, bir taraftan İhvan sorunuyla Arap ülkeleriyle sorun yaşayan AKP hükümetinin yeni bir gerginlik istemesi dikkat çekici.
Neredeyse tüm dünya ile gerginlik yaşayan AKP-MHP hükümetinin bu kadar sorunun içinde yeni bir sorun kaynağı istemesi mantıken akıl kârı değil. Fakat AKP’nin kimsenin cesaret edemediği hamleleri yaparak bugüne kadar geldiğini de unutmamak gerekir. Bu noktada asıl soru; AKP hükümetini riski yüksek hamleler yapmaya cesaretlendirenin ne olduğudur.
Suriye de dahil olmak üzere Ortadoğu genelinde en etkili devletlerin başında ABD gelmesine rağmen şimdiye kadar ABD’nin Suriye’de ne istediğini ve nasıl bir yol haritası izlediğini kimse çözebilmiş değil. 2014 yılına kadar Türkiye eliyle yürüttüğü ‘ılımlı İslam’ projesiyle bölgeyi yeniden dizayn etmeyi amaçlayan ABD stratejisi, özellikle AKP hükümetinin radikal İslamcı grupları desteklemeye başlamasıyla sekteye uğramıştı. Ondan sonra da yeni bir strateji oluşturamadı. Suriye siyasetine ve savaşına girmenin meşru zeminini bir türlü yakalayamayan ABD, IŞİD’in 2014 Kobane saldırısını fırsat bildi.
Rojava’da Kürtleri destekleyerek Suriye siyasetine girmeyi başardı. Ancak Türk devletinin Kürt düşmanı karakterini iyi hesaplamadığı için ‘stratejik ortağım’ dediği ve bölge stratejisini üzerinden şekillendirdiği Türk devleti ile karşı karşıya geldi. Bundan dolayı her ne kadar Suriye siyasetinde meşru bir zemin yakalamışsa da ana stratejisinden koptu. Yeni bir strateji de belirleyemediği için taktik hamlelerle işi yürütmeye çalıştı. Sürekli Türk devleti ile Kürtleri buluşturabileceği noktayı yakalamaya çalışarak 2014 öncesi stratejide ısrar etti. Ancak AKP-MHP hükümetinin uzlaşmaz tutumundan dolayı şimdiye kadar orta bir yol bulabilmiş değil. Hatta bu süreçte, Türk devleti ABD’nin hasımları olan devletlere daha fazla yakınlaştı. Bu durum ABD’nin 2014 öncesi stratejisinin yaşam şansını ortadan kaldırdı.
ABD Suriye savaşı boyunca siyaseti taktik hamlelerle yönetmeye çalıştı ki, bu da yaptığı hamlelerin kendi içinde tutarsızlaşmasına neden oldu. Bundan kaynaklı olarak bir gün Suriye’den çekileceğim diyor diğer gün kalacağım diyor, S-400’ler için Türkiye’nin alması durumunda yaptırım uygulayacağı tehdidinde bulunuyor ama aldıktan sonra da bir açıklama dahi yapamıyor, ‘güvenli bölge’ sorununa bir gün sımsıkı sarılıyor diğer gün gevşeyip AKP’nin tehditlerine boyun eğiyor. İşte tüm bu tutarsız hamleler stratejiden yoksun bir siyaset anlayışından kaynaklanıyor.
ABD’nin, 2014 sonrası, strateji oluşturmadan taktik hamlelerle siyaset yapma çabası ‘güvenli bölge’ tartışmalarında da hissediliyor. Önümüzdeki günlerde ABD tarafı ile Türk tarafının ‘güvenli bölge’ tartışmaları için bir araya gelmesi bekleniyor. AKP hükümetinin bu tartışmalardaki amacı Kuzey ve Doğu Suriye’nin saldırısına onay almak ve burada kendine göre yeni bir siyasi yapı oluşturmak. ABD’nin amacı ise Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi ile Türk devletini uzlaştırmak. Bu şekilde de Deyrezor petrolünü kullanılabilir hale getirmek.
ABD bir taraftan Kuzey ve Doğu Suriye’de istikrarı korumaya, diğer taraftan da petrolü dünyaya ulaştırabilmenin yolunu oluşturmaya çalışıyor. En kullanışlı yol da Akdeniz’e ulaştırmakla sağlanabilir ki, Akdeniz’e açılan yolların çoğunun ucu Türk devletinin elinde. Geriye Lazikiye veya Tartus üzerinden Akdeniz’e ulaşmak kalıyor ki, oradan götürmek de Deyrezor petrolünü yeniden Rusya’ya teslim etmek demektir. Deyrezor petrolü Akdenize ulaştırılmadıkça da hemen yanı başında akan Fırat suyundan hiçbir farkı yok. Bundan dolayı ABD Türk devletini Suriye sorununun çözümüne dahil etmek istiyor. AKP hükümeti de Türkiye’nin jeostratejik önemini kullanıyor. ‘Güvenli bölge’ tartışmaları bundan dolayı uzuyor. Türk ordusunun Kuzey Suriye sınırına askeri yığınak yapmasından da anlaşılıyor ki, ‘güvenli bölge’ tartışmalarında AKP hükümeti yine uzlaşmaz bir tutum sergileyerek ABD’ye geri adım attırmak, taviz koparmak isteyecek.
Türk devletinin son yıllarda NATO eksinden kayıp Rusya’ya yakınlaşması da AKP hükümetinin bunu ABD’ye karşı bir şantaj aracı olarak kullanma isteminden kaynaklandı. ‘Güvenli bölge’ tartışmalarında da bu kart perde arkasında yine masada olacak. ABD Ortadoğu’ya açılan kapı olarak gördüğü Türkiye’yi, jeostratejik öneminden dolayı, Rusya’ya kaptırmak istemiyor. Bundan dolayı ABD’nin, Türk devletinin Rusya’dan uzaklaşması karşılığında, ‘güveli bölge’ tartışmalarında geri adım atması mümkün. Zaten bu konuda ABD’li yetkililer her ne kadar bir dönem Kuzey Suriyeli yetkililere Suriye rejimiyle ilişkilerini kesmeyi dayattılarsa da, şimdi de ‘kendi başınızın çaresine bakın’ tarzında mesajlar veriyorlar. Bundan dolayı ‘güvenli bölge’ tartışmalarında ABD’nin nasıl bir tutum alacağı belli değil. Ki, S-400’leri alması durumunda Türk devletine ciddi yaptırımlar uygulayacağını söyleyen ABD’nin, S-400’ler alındıktan sonra yaptırımları F-35 programıyla sınırlı tutması ABD’li yetkililerin Kuzey Suriye ve ‘güvenli bölge’ konusunda pazarlık masasını hala açık tuttuklarını gösteriyor. S-400’ler konusunda yavaş adım atmalarının nedeni de ‘güvenli bölge’ tartışmalarında masadan çıkacak sonucu beklemekten kaynaklanıyor.