2008’den sonra iktidar, üretme çözümlerle şirketleri krizlerinden kurtarmaya çalışırken, yasama ve yürütme araçlarını sermaye için kullanırken halklara aynı güçle politik baskısını artırmayı sürdürdü. Böylece doğal alanları sermaye değerlendirme alanı seçen şirketleri, her geçen gün ülkenin tüm doğal ve kültürel alanlarında görmeye başladık. Hepimizin bildiği bu gerçeklik kendi paralel süreçlerini de doğurdu. Ortadoğu ve Türkiye halklarının yaşadığı tüm coğrafyada Şırnak’tan Milas’a, Afrin’den Şengal’e kadar yapılan saldırılar meşrulaştırılmaya çalışıldı. Terör, güvenlik, beka, intikam alma gerekçeleri ile yaşamı yok etmek onandı, siyasetin maskesi ile yapılanlara katkı verildi. Saldırı altındaki bölgelerde yaşam tüm boyutları ile geri dönüşümsüz yok olurken, sonuçları savaş politikaları ile ülkeyi yönetenlerin, sermaye biriktirenlerin hanesine/varlığına artı değer olarak eklendi.
2000’li yılların ardından sular ticarileştirildi. HES’ler, termik santraller ve RES’lerin ardından JES’ler ile vadiler, şirketler tarafından paylaşılırken, aynı su havzasında orman ekosistemi içinde sayısız taş ocakları, maden işletmeleri HES göletlerinin yakınında pıtrak gibi belirdi. İktidar hızla ülkenin “enerji açığını” gidereceğini belirttiği enerji şirketleri ile maden şirketlerini kardeş yapıverdi. Yollar, köprüler, yayla yolları, otobanları yapan inşaat şirketleri, el çabukluğu ile taş ocaklarını da vadiye serpiştirirken yaptıkları yollar ve bağlantıları ile madenleri, dağların tepelerindeki RES ve ENH’lerini birbirine yakın kılıverdi. Edirne ve Amed -Hozat- Silvan; yeraltındaki geçirimsiz zemini paramparça edip geçirimli kılan kaya gazı sondajları ile tanışmaya başladı. Aydın ve Çanakkale JES’lerle yeraltından birbirine bağlanıp sıcak su yüzeye çıkarılmaya başlandı.
İktidarın desteği ile yenilenebilir enerji kaynağı olarak iddia edilen JES’leri yapmaya başlayan şirketler, JES’ler öncesinde yeraltında zararsız uykudaki ağır metalleri aktifleştirerek toprağın yüzeyinde ne inciri ne domatesi, ne diğer sebzeleri bu metallerden mahrum etmedi. İhraç edilen metalli ürünler hızla üreticisine iade edildi. Geçimlik tarım yapanlar ellerinde iade ürünleriyle, bir yandan giderek yoksullaşırken diğer yandan üst solunum hastalıkları ile hastane kapılarında günün büyük kısmını geçirmeyi sürdürmekte. İktidar ise bu “başarılı” yönetimden memnun, yenilenebilir enerji üretimine ve şirketlere verdiği destekle övünerek varlığını sürdürmeye çalışmakta. Biogaz enerjisi üretimi kapsamında ya da entegre atık yönetiminin içinde çöp tesisleri atıktan enerji elde ediyor şiarı ve uygulaması, yenilenebilir enerji üretimi olarak sessiz sedasız yayılmakta. Pek çok ilde entegre atık tesisleri, biogazdan enerji üretme tesisleri yenilenebilir enerji kapsamında desteklenmekte. Bu üretimlerin artacağını bu hafta Meclis’e getirilen torba yasadan da açıkça anlıyoruz.
Meclis’te bu günlerde tartışılıp geçirilen yasa maddeleri, 6719 sayılı enerji yasasında değişiklik yaparak biogazdan enerji elde eden şirketlere üretimi beklemeksizin onay verilir verilmez şirketin desteklenmesini içeriyor. Kısaca görünen o ki önümüzdeki günlerde her yerde yakma tesisleri hızla artacak. Yenilenebilir enerji üretimi adı altında işletilecek bu tesislerde ne yakılan atığı izlemek mümkün olacak, ne de yakma sıcaklığını. İzaydaş tehlikeli atık tesisinin tanıtımlarına bakarsanız, tehlikeli atıktan enerji üretimini yenilenebilir enerji kapsamında göreceksiniz. Örneğin Hatay’da Harbiye-Kamberli arasında yapılacak biogaz-enerji tesisinde pamuk sapı, kuru prina, ağaç budama kalıntıları, pamuk sapları yakılacağı belirtiliyor. Yakma sıcaklığı 200oC’lerde, 400oC’nin altında prina yakıldığında PAH vb. kompleks aromatik organik maddeler bacadan bölgeye sürekli yayılacak. Bu rüzgarın taşıdığı her canlı için kansere kadar pek çok hastalığı içeren risk anlamını taşıyor.
Bu destekleri verenleri, yenilenebilirlik maskesinin arkasına gizlenenleri; yaşamı, yaşam alanlarını, halkların geçmişini ve geleceğini yok edenleri/katledenleri, bugün kendilerini bu yolla var edenleri, destekçilerini; bizler, kadınlar, gençler, halklar affetmiyoruz. Onları yargıladık ve mahkum ettik; hiç unutmayacağız, hiç affetmeyeceğiz.