AYM, YÖK başkanının öğretim elemanları hakkında doğrudan soruşturma açabilme yetkisini iptal etti
Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre CHP, 2547 Yükseköğretim Kanunu’na eklenen bazı düzenlemelerin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Dava dilekçesinde, devlet ve vakıf yükseköğretim kurumlarının personeline uygulanabilecek disiplin cezalarını gerektiren fiillere 657 sayılı Kanun’daki fiil ve hallerin de ilave edildiği, bu şekilde 657 sayılı Kanun’da sayılan fiil ve hallerin 2547 sayılı Kanun kapsamına alındığı belirtildi. Dilekçede, üniversite öğretim elemanlarının memur statüsünde olmadığı halde bu statüye ilişkin disiplin hükümlerine tabi tutulmalarının amacı aşan bir düzenleme olduğu savunuldu.
Dava dilekçesinde ayrıca 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun, “disiplin cezası verme yetkisini” düzenleyen maddesine eklenen ve öğretim elemanları hakkında doğrudan YÖK Başkanı tarafından soruşturma açılmasını öngören kuralın da Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülerek, iptaline karar verilmesi istendi.
Anayasa Mahkemesi, her iki düzenlemeyi de Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. Öğretim elemanlarının disiplin sorumluluğu kapsamına 657 sayılı Kanun’da sayılan fiillerin tamamını dahil eden kuralın iptaline ilişkin karar, 9 ay sonra yürürlüğe girecek.
‘Anayasal bakımdan sorunlar çıkartabilir’
2547 sayılı Kanun’un “disiplin ve ceza işleri”ne ilişkin maddelerine, 6764 sayılı Kanun ile eklenen, “657 sayılı Kanundaki fiillere ilave olarak…” şeklindeki ibarelerle, 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinde sayılan fiillerin tamamının, 2547 sayılı Kanun kapsamına alındığı belirtilen gerekçede, şunlar belirtildi:
“Bu fiillerin bir kısmının öğretim elemanlarına uygulanması anayasal bakımdan sorunlara yol açacak niteliktedir. Şöyle ki, 657 sayılı Kanun’da yetkili olmadığı halde basına demeç vermek kınama cezasını gerektiren fiiller arasında sayılmıştır. Bir öğretim elemanının bilimsel faaliyet alanına ilişkin bir konuda basın veya medya aracılığıyla kamuoyuna açıklamada bulunmasının disiplin yaptırımına bağlanması ise bilim hürriyeti ile bağdaşmamaktadır.”
Gerekçede, 2547 sayılı Kanun’da siyasi parti faaliyetinde bulunmamak kaydıyla yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarının siyasi partilere üye olabileceklerinin düzenlendiği hatırlatıldı. 657 sayılı Kanun’da ise, siyasi partiye girmenin devlet memurluğundan çıkarılmayı gerektiren fiiller arasında gösterildiği belirtilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:
“Bu yönüyle Anayasa’nın öğretim elemanlarına yasaklamadığı siyasi partilere üye olma fiilinin dava konusu ibareler yoluyla 2547 sayılı Kanun kapsamında kamu görevinden çıkarma cezasının dayanağı sayılması Anayasa ile çelişmektedir.
657 sayılı Kanun’da sayılan fiiller esas olarak devlet memurları için öngörülmüş olduğundan, bu fiillerin bir kısmı gerek içerik gerekse kullanılan kavramlar ve ifade tarzı itibarıyla öğretim elemanlığı görevinin kapsam ve niteliğiyle örtüşmemektedir. Nitekim kullanılan kavramlar noktasında ortaya çıkan bazı uyumsuzlukları kanun koyucunun da öngördüğü anlaşılmaktadır.”
Gerekçede, öğretim elemanları hakkında kılık ve kıyafet ile çalışma saatleri ve biçiminin belirlenmesi konusunda memurlar için öngörülen düzenlemelerin ayniyle uygulanmasında, “Yükseköğretim kurumları ve üst kuruluşları”nı düzenleyen Anayasa’nın 130. maddesine uygunluk bulunmadığı vurgulandı.
Anayasa tarafından öngörülen ayrım ve farklılıkların dikkate alınmayarak, öğretim elemanları ile memur ve diğer personelin tümüyle aynı kurallara tabi kılınması ve dava konusu ibareler yoluyla öğretim elemanlarının disiplin sorumluluğu kapsamına 657 sayılı Kanun’da sayılan fiillerin tamamının dahil edilmesinin, Anayasa’da bu kişiler için öngörülen güvencelerle örtüşmediğine işaret edildi.
Dava konusu kuralların, gerek uygulayıcılar gerekse disiplin kurallarının muhatapları yönünden birtakım belirsizliklere de yol açmasından ötürü Anayasa’nın ilgili maddeleriyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşıldığı bildirildi.
Yetkinin iptali
Anayasa Mahkemesi ayrıca, 2547 sayılı Kanun’un “disiplin ve ceza işleri”ne ilişkin maddelerine, 6764 sayılı Kanun ile eklenen ve YÖK başkanına öğretim elemanları hakkında doğrudan soruşturma açma yetkisi veren hükmünü de iptal etti.
İptal gerekçesinde, kuralın, aylıktan veya ücretten kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması veya birden fazla ücretten kesme, üniversite öğretim mesleğinden ve kamu görevinden çıkarma cezalarını gerektiren fiillerle ilgili olarak YÖK başkanının disiplin amiri sıfatıyla öğretim elemanları hakkında doğrudan soruşturma açabileceğini hüküm altına aldığı hatırlatıldı.
Anayasa’da üniversitelerin, kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olduğunun belirtildiği vurgulanan gerekçede, yükseköğretim kurumlarının işleyişine ilişkin yapılacak düzenlemelerde YÖK’ün Anayasa’da tanımlanan görev ve işlevlerinin dikkate alınması gerektiği kaydedildi.
YÖK’e atfedilen işlevlerden bir kısmının gerekli görüldüğü hallerde YÖK başkanına bırakılmasının kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu ifade edilen gerekçede, şunlar aktarıldı:
“Bununla beraber devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerini düzenleyen konular bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun koyucuya bırakılmıştır. Bilimsel özerkliğin koşullarının oluşturulabilmesi üniversitelerin kendi işleyişine ilişkin idari kararların alınmasında da serbest olmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda YÖK ile birlikte daha somut ve kurumsal bir görünüm kazanan devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkisi ile bilimsel özerkliğe sahip üniversite olgusu arasında hassas bir dengenin kurulması gerekmektedir.”
Gerekçede, 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin (a) fıkrasının 6764 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki metninde, YÖK başkanı yalnızca YÖK ile üniversite rektörlerinin disiplin amiri olarak düzenlendiği, dolayısıyla soruşturma açma yetkisinin Kurul ve rektörler ile sınırlandırıldığı hatırlatıldı.
Dava konusu kuralın ise öğretim elemanlarının görev yaptığı yükseköğretim kurumundaki disiplin amirlerinin yetkisine ek olarak YÖK başkanına da disiplin amiri sıfatıyla öğretim elemanları hakkında doğrudan soruşturma açma yetkisi verdiği belirtildi.
Gerekçede, şunlar kaydedildi:
“Kuralın salt öğretim elemanlarının disiplin fiilleriyle ilgili YÖK başkanına doğrudan soruşturma açma yetkisi tanınmasının, YÖK’ün üniversiteler üzerinde sahip olduğu denetim yetkisinin neredeyse yükseköğretim kurumlarındaki tüm akademik personeli kapsayacak ve üniversiteler üzerinde hiyerarşik bir güce sahip olacak şekilde genişletilmesi sonucunu doğurduğu görülmüştür.
Öğretim elemanlarının görevlerine son verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi hususunun bilimsel özerkliğin bir gereği olduğu da dikkate alındığında, YÖK başkanına öğretim elemanları hakkında soruşturma açma yetkisi tanıyan kuralın bilimsel özerkliği zayıflatan ve YÖK’ün sahip olduğu denetim yetkisini aşan yönü ile Anayasa’nın 130. ve 131. maddeleri ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır