Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, 142 yıl hapis cezası istemiyle tutuklu yargılanan Selahattin Demirtaş hakkında tutukluğun devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma için ise 2-3 Eylül tarihleri belirlendi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşması ikinci gününde devam etti. Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’yle (SEGBİS) Sincan Kampüs Cezaevi’nde görülen duruşmasına bağlanan Demirtaş, hakkında 142 yıl hapis cezası isteniyor. Demirtaş’ın duruşmasına HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, HDP Meclis Amiri Mahmut Toğrul, HDP’li vekiller Meral Danış Beştaş, Tülay Hatimoğulları, Kemal Peköz, Mensur Işık ve HDP MYK üyesi Nazmi Gür ile birlikte çok sayıda avukat katıldı.
‘Siyasi saiklerle hazırlanan bir fezleke’
Dün 29, 30 ve 10 nolu fezlekelere dair savunma yapan Demirtaş, bugün 25 No’lu fezlekeye dair savunma yaptı. Demirtaş, “Fezlekede suç tarihi 28 Eylül 2019 tarihinde Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlandığı ve hazırlanma tarihi olarak da 24 Şubat 2016 olarak görünüyor. Elazığ Karakoçan ilçesinde 2013’ün 9’uncu ayında yaptığım konuşmaya yaklaşık iki buçuk yıl sonra 2016 yılının Şubat ayında fezleke hazırlanıp, Meclis’e gönderilmiş. O tarihte yine 7 Haziran seçimleri sonrasında AKP tek başına iktidarını ve parlamento çoğunluğunu kaybettikten sonra neredeyse Türkiye’yi çılgınlığa sürükleyen, çatışma ve savaş politikaları sürecinde hazırlanan bir fezlekedir. Fezlekenin hazırlanmış olması için iki buçuk yıl beklenmesi de aleni olarak siyasi saiklerle hazırlandığına önemli bir veridir” dedi. Demirtaş, sonrasında fezlekede yer alan bilgileri okudu. “Terör örgütünün veya amacının propagandasını yapmak, suçu ve suçluyu övmek, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” suçlamalarıyla yargılandığını hatırlatan Demirtaş, akabinde Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebiyle hazırlanan bilirkişi raporu okudu.
‘AKP iktidarı ile Gülen cemaati o dönemde sarmaş, dolaştı’
Demirtaş, fezlekeye yer alan şu konuşmasını tekrarladı: “Bir sabah uyandı halkımız Cumhuriyet kurulmuş, dediler. Din yasak, dil yasak, inanç yasak. Neye uğradıklarını şaşırdılar. İslami gelenekten gelenlerde horlandı ve zulüm gördüler. Ama onlar bu geleneği temsil etmiyorlar. Hangi gelenekten geliyor bunlar. 12 Eylül döneminde Kenan Evren darbe yapıp, bu halkın evlatlarını işkencede ezdiği günlerden, bunların tesir ettiği günleri bugün sürdürenler şunu diyordu; biz senin tankının paleti olalım paşa. Kenan Evren’e methiyeler diziyorlardı. Bunlar o dönemde cuntaya, darbeye, katliamlara, inkara sahip çıkan bir gelenekle hareket ettiler.” Demirtaş, bu konuşmasına dair, “Konuşmamın burasında kastettiğim ‘Senin tankların paleti olalım, paşam’ cümlesi Fethullah Gülen’e aittir. 12 Eylül döneminde yazdığı bir yazıdan atıf yapmıştım ve AKP iktidarı ile Gülen cemaati o dönemde sarmaş, dolaş, kan kardeş, can kardeş oldukları için ona atfen söylemiştim” dedi.
‘Kürdistan benim anavatanımdır’
Demirtaş savunmasına şöyle devam etti: ” Türk Tarih Kurumu ve Türk tarih tezi, Güneş Dil Teorisi üzerine Kürt ve Kürdistan inkar edildi diye, kendine profesör diyen şaklabanlar bunun kitabını yazdı diye, “dünyadaki bütün diller Türkçeden türedi” yazdı diye biz bunu kabul etmek zorunda değiliz. Tarihi olarak, coğrafi olarak, bir realite olduğu için vardır. Siz de savcılarınız da, yüz milyon tane hüküm kursanız da Kürdistan vardır. Bir coğrafyadır. Benim de anavatanımdır. Önemli bir kısmı da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sınırları dahilindedir. Evet, Kürdistan vardır. Daha önce de söyledim; Binali Yıldırım söylediği için değil, Erdoğan söylediği için değil, Sultan Sencer yazdığı için değil, Abdülmecid Kürdistan madalyonu bastığı için değil, Mir Bedirhan Kürdistan beyi olduğu için değil
‘Rumeli diyeceksiniz Kürdistan diyemeyeceksin’
Mahkeme bana 100 yıl ceza versin, umurumda değil. Ama Kürdistan ve Kürt kelimelerini kullanarak tek bir cümle [hüküm] kurarsanız mahkemeniz hakkında suç duyurusunda bulunurum. Ben sizin etnik kimliğinize, inancınıza hakaret ediyor muyum? Edemem. Saygısızlık olur. Ben bu ülkede halen Kürt ve Kürdistan demenin terör propagandası sayılmasını hakaret olarak görüyorum. Kabul etmiyorum. Mahkeme bunu düzeltmek zorundadır. Rumeli diyebileceksin, Kürdistan diyemeyeceksin. Var mı böyle bir şey? Konuşmamda da belirtmişim, biz Kürdistan’ı ayrı bir devlet olarak ifade etmek istesek bundan korkmayız. Çıkar söyleriz. Kürdistan bir coğrafyadır. Siyasi sınırları yoktur, sosyolojik sınırları vardır. Kürdistan, kadim bir coğrafyanın ismidir. Elazığ savcısı istedi diye ben bundan vaz mı geçeceğim? Kusura bakmasınlar. Ben Kürt’üm. Bin yıl da cezaevinde kalsam Kürt’üm.
‘Kürt milliyetçisi değilim’
Kürt milliyetçisi değilim. Milliyetçi değilim, milliyetçi çizgiyi doğru bulmam. Ama benim Kürtlüğümle alay edildiğinde, kusura bakmayın tepemin tası atıyor. Kürdistan kelimesini kullandım diye beni terör propagandasıyla suçlayanları gördükçe benim de tepemin tası atıyor. Empati yapın. Etnik kimliğiniz, inancınız, mezhebinizle alay edildiğinde, yok sayıldığında ne hissedersiniz? İnsanın onuruyla ilgili bir mevzudur bu.
‘Savcı işkenceyi savunuyor’
Bu yüzden Mazlum Doğan, İbrahim Kaypakkaya, Deniz Gezmiş, Şeyh Sait veya Seyit Rıza’nın yasalara göre suç isnadı yapılmışsa bunlara hangi suçunu övmüşüm. Evet Mazlum Doğan’ın işkenceye karşı direnişini övmüşüm. Ha o zaman savcı işkenceyi savunmuş oluyor. Kenan Evren darbe, cunta yönetiminin ve o dönem Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkenceci yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran’ın savunuculuğunu yapıyor. Ben Mazlum Doğan’ın işkenceye karşı direnişini savunuyorsam savcı da bunu suç sayıyorsa savcı Esat Oktay Yıldıran’ın darbecilerin fiilini savunmuş oluyor. Sizin normalde bu savcı hakkında suç duyurusunda bulunmanız lazım. Ben burada suçu suçluyu övmüyorum. İşkence suçunu övmüş oluyor savcı. İşkenceyi, darbeciyi övmüş oluyor savcı. İbrahim Kaypakkaya’nın işkence tezgahlarında öldürülmesini eleştirmek suçsa işkenceyi o halde savunuyorsunuz demektir. Ben bu konuşmamın düzelttiğim yerlerle birlikte kelimesi kelimesine arkasındayım.
‘Demokratik özerklik Türkiye’nin kurtuluşu’
Demokratik özerklik Türkiye’nin çözüm yoludur. Tek adamlık, faşizm, diktatörlük Türkiye’ye anayasa referandumu ile zorla kabul ettirilebiliyor da Selahattin Demirtaş bir miting de demokratik özerkliğimi savunamayacak. Şuan da Türkiye’yi yönetenler en büyük suçu işliyor. Anayasa askıya alınmış durumda. Anayasa bir yönetimle yönetilmiyor. Anayasasızlık şuanda fiili bir durumdur. Yargıya hükümet tarafından bangır bangır talimat veriliyor. On binlerce insan yasadışı bir şekilde hükümetin talimatıyla işten atılıyor, yargı yoluyla baskı uygulanıyor. Binlerce akademisyen ben savaş istemiyorum dediği için akademilerinden atılıyor ve yargı bunlara patır patır cezalar yağdırıyor. Bunlar suç değil, bunları yapan hükümetin yaptığı yürütme suç işlemiyor ama Selahattin Demirtaş’ın 2013 yılında yaptığı konuşmada Kürt ve Kürdistan demesi suç, onu yakalayacağız, yıllarca ceza vereceğiz. Bu mudur adalet anlayışı? Utanç verici bir durum.”
Demirtaş, benzer konuşmaları Meclis çatısı altında yaptığını ve bunun Anayasa 83/1’e göre zaten sorumsuzluk kapsamında olduğunu kaydederek, 25 nolu fezlekeye dair savunmasını şöyle tamamladı: “Ama ben mahkemeniz Anayasayı tanımadığı için ona değinmiyorum. Bu benim siyasi düşüncemdir. İstikrarlı bir şekilde savunduğum siyasi düşüncelerimdir demek istiyorum. Parlamento içinde ayrı parlamento dışında ayrı konuşmadım. İlkeli istikrarlı bir siyasi çizginin temsilcisi olmaya gayret ettim demek istiyorum. Benim Karakoçan’da yaptığım konuşma şiddetle, terör propagandası ile halkı kin ve düşmanlığa davet ve sevk etmekle, bir suçlama daha vardı neymiş suçu ve suçluyu övmekle hiçbir alakası yoktur. Tamamıyla siyasi kumpas fezlekesidir. Bunlar tarihe not olarak düşsün diye tutanaklara geçiriyorum. 25 nolu fezlekeye dair savunmamı da bu şekilde tamamlamış durumdadır.”
Mahkeme heyeti, açıkladığı ara kararında savcının mütalaası doğrultusunda Demirtaş’ın tutukluluğun devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma için ise 2-3 Eylül tarihleri belirlendi.
HABER MERKEZİ