İslam aleminde Kurban Bayramı’na “İyd-i Ekber” yani “en büyük bayram” denir. İki milyara yakın insanın bu en büyük bayramı, her ne kadar “laik cumhuriyet” olduğu söyleniyorsa da kuruluşundan beri hiçbir zaman tam anlamıyla laik olamamış kutsal devletimizce de gerekli saygıyı görmüş ve en uzun süreli tatili olan bayram olarak değerlendirilmiştir.
AKP iktidarı döneminin ilk yıllarında sayın Erdoğan, Milli Görüş’ten ari, devleti laik kabul eden ılımlı İslam imajı çizmiş ve bu fikrini diğer İslam devletlerine de empoze etmeye çalışmışsa da bu iddialar sözde kalmış, devlet resmen olmasa da fiilen bir İslam devleti görünümünü almıştır. Aynı zamanda Başkomutan da olan devletin başı sayın Erdoğan ise cenazelerde Kur’an okuyarak ve diğer ritüelleriyle birlikte adeta bir emirülmüminin olarak görülmektedir.
Bütün bu gelişmeler, Kemalist Cumhuriyet’in kendi din anlayışı ve yaşam biçimini zorla herkese kabul ettirme inadına duyulan haklı tepkinin etkisiyle doksan küsur yıldan beri bir ileri bir geri gidilmek suretiyle kazanılan mevziler sayesinde oldu. Son on yedi yılda ise önce toplumun büyük kesiminin gına getirdiği askeri vesayete son verildi, sonra bekçisiz bağa girilmişçesine toplum hayatında her türlü çağdaş kural ve kurum dışlanarak bir din devleti havası yaratıldı.
İşte bu yeni devlet anlayışının yepyeni ve tüm bayramlardan daha öne çıkan bir bayramı oldu: 15 Temmuz Şehitler ve Demokrasi Bayramı. 15 Temmuz 2016’da bastırılan darbe teşebbüsüne karşı kazanılan zaferin kutlandığı bayram. Yıldönümünde sabaha kadar kutsal bayram arifelerindeki gibi camilerde salâ okunan bir bayram.
Biraz üzerinde düşünülünce ortaya insanın kafasını karıştıran şeyler çıkıyor.
Medyada, meydanlarda, dost meclislerinde hasretle davet ettikleri, bir zamanlar ülkeyi birlikte yönettikleri Fethullah Gülen öncülüğünde bir darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kalındı.
Bir kere her şeyden önce 15 Temmuz kalkışması nedir? Tamam, en kötü seçimli (demokratik demeyeyim) rejimin en iyi darbeden daha iyi olduğunda sağcısıyla solcusuyla hemfikiriz. Darbelerin neler yaptığını gördük, iliklerimize kadar yaşadık. Haklı olarak “şimdi yaşadıklarımız çok mu iyi” sorusuyla karşılaşabiliriz ama bana göre yine de 15 Temmuz darbe teşebbüsü başarılı olsaydı çok daha kötüsüyle karşılaşırdık. Önlenmesine sevindik ama neden oldu bu darbe kalkışması, kimler yaptı, işte kafa karıştıran kısım o.
Muhalefet, “kontrollü darbe” dedi, AKP çevreleri hop oturup hop kalktı. Şimdi bile televizyonlarda anlı şanlı uzmanlar bu konuyu tartışıyor. Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) diye adlandırılan ve Rojava’daki Kürt örgütü PYD’yi çağrıştırmak suretiyle kafaları karıştırma amacına yönelik bir hamle ile PDY (Paralel Devlet Yapılanması) ibaresi de eklenen bir örgütle karşı karşıya kaldık. Gelin görün ki dünyanın hiçbir ülkesi devleti içten kemiren böyle bir terör örgütünün varlığını kabul etmiyor.
Muhalefetin, darbenin siyasi ayağının ortaya çıkarılması amacıyla verdiği Meclis Araştırması Önergeleri, AKP’nin ve görünüşte hala siyasi ayağın çıkarılmasında ısrar eden Sayın Bahçeli ve partisinin oylarıyla reddediliyor. En büyük mağdur da kendileri güya.
Nasıl bir mağduriyetse, Allah’ın bir lütfu olarak gördükleri darbenin hemen sonrasında, 20 Temmuz’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) sayesinde hoşuna gitmeyen kim varsa, tutukladılar, işten attılar, açlığa mahkum ettiler. Sayı yüzbinleri buldu. Cezaevlerinde siyasilerden yer kalmadığı için hırsızları, tecavüzcüleri, dolandırıcıları tutuklamadan yargılıyorlar.
İşçi haklarını tırpanladılar, grevleri ertelediler.
Fethullahçıların Kürtlere, Alevilere ve solculara karşı düşmanca tavrı herkesçe bilinmesine rağmen, Kürt, Alevi ve solcu olan binlerce kişiyi mağdur ettiler, insanlara davalar açtılar.
Aslında bu anlattıklarımız dünyanın başka herhangi bir ülkesinde ancak mizahın konusu olabilirdi.
Hocaefendi sonunda ortaklıkla yetinmedi ve tetiği çekti ama silah tutukluk yaptı, istediği olmadı. İşte kafam burada fena karışıyor gene.
Birçoğu “küçük dağları ben yarattım” havasında olan Kemalist generaller, subaylar nasıl böyle bir yapının içinde yer alıyorlar? Nasıl kendilerinden rütbece küçük ve hatta astsubaylardan bile emir alabiliyorlar, anlaşılır şey değil. Tabii hakim kanı, iktidarı ele geçirmek isteyen iki kanadın sonradan hesaplaşmak üzere birlikte hareket ettikleri. İran’da öyle olmadı mı? Humeyni solla işbirliği yaptı, İslam Devrimi’nden sonra onlara döndü.
Darbeyi MİT Müsteşarı ile Genelkurmay Başkanı öğleden sonra haber alıyorlar, ama hiçbir şey yapmıyorlar, ülkenin Cumhurbaşkanı eniştesinden öğreniyor, Başbakanı ve İçişleri Bakanı kayıp.
Kardeşleri, eşleri,çocukları darbe girişiminin en ön saflarında yer alan iktidarın birçok ileri geleni, mevkilerini koruyor.
Umarım sağlıklı bir demokrasiye kavuştuğumuz bir gün bu konular enine boyuna araştırılır da o güne kadar sağ kalırsak işin aslını anlarız.
Yine de bu “en büyük bayram kutlu olsun” mu demeli, ne dersiniz?