Türkiye Ermenilerinin 10 yıldan uzunca bir süredir patriklerini seçememeleri AYM’nin belirttiği ‘din özgürlüğünün ihlali’ anlamına gelmekle birlikte, esasen daha önemli bir hak kaybını ifade ediyor. Yaygın algıya göre patrikler, en nihayetinde birer din adamıdırlar. Temsil ettikleri inancın en üst temsilcileri olarak görülürler. O yüzden de ruhban sınıfından, piskopos rütbesini taşıyanlar arasından seçilirler.
Ancak unutmamak gerekir ki, patriklerin bir diğer sıfatı da ‘millet başı’ olmuştur.
Taşları yerli yerine koymak ve meseleyi doğru anlamak açısından tarihe bakmakta yarar ver. Türkiye Ermeni Patrikliği 1461 yılında, başka bir deyişle Konstantinapol’ün fethinden sadece sekiz yıl sonra, Sultan 2. Mehmet’in fermanıyla kurulmuştur. Makama getirilen ilk patrik, Bursa Ermenileri ruhani önderi Hovagim, Osmanlı coğrafyasında yaşayan tüm Ermenilerin ruhani önderi ve millet başı olarak tanınmıştır. Bu olay Ermenilerin dini ihtiyaç ve taleplerinden değil, tümüyle imparatorluğun siyasi stratejilerinin bir ürünü olarak yaşanmıştır.
Cumhuriyet yönetimi Lozan antlaşmasının şartları gereği, bu Osmanlı kurumuna karşı reddi mirasa başvurmamış, sadece onun millet başı sıfatını görmezden gelmekle yetinmiş, patrikleri, tüzel kişiliklerini de tanımayarak, etkinliği olmayan bir dini önderliğe indirgemiştir.
Bu kısa tarihçe dahi patrikhanenin siyasi bir kurum olduğu gerçeğini ortaya koymakta. Ne var ki, devlet karşısında işlevsizleştirilen patrikler de, kendilerini bu daraltılmış alanda daha güvende hissetmekteler. Bir dizi yaşamsal meselede tavır alma sorumluluklarını, ‘bizler din adamlarıyız, bu konulara karışamayız’ bahanesi ile üzerlerinden atabilmekteler. Ama kendi toplumları karşısında bir dizi çıkar gruplarına hizmet ederken de toplumun temsilcisi konumlarını alabildiğine kullanmakta sakınca görmezler. Meselenin bu boyutunun da tarihsel bir arka planı var. Geçmişte de patrikler, dönemin aristokrat sınıfını temsil eden amiraların çıkarlarına hizmet eder durumdaydılar. Ermeni toplumsal uyanışı, 19. yüzyılda kendi ölçeğinde bir burjuva devrimi gerçekleştirerek patriklerin halkın oylarıyla seçilmesinin yolunu açtı. 1863 tarihli “Ermeni Milleti Nizamnamesi” Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet tarafından onaylanarak yürürlüğe giren ilk anayasa metni oldu. Bu metni hazırlayan Ermeni hukukçular, birkaç yıl sonra Osmanlı’nın ilk anayasası olan ‘Kanunu Esasi’yi hazırlayanlar arasında yer alacaktı.
1863 Anayasası günümüzde hukuki bir değer taşımıyor. Ancak AYM geçen hafta Resmi Gazete’de yayınlanan gerekçeli kararında bu yasaya atıfta bulunarak, patrik seçimi esaslarının, tıpkı önceki seçimlerde olduğu gibi, bu metne göre düzenlenmesini istiyordu.
Mevcut ortamda Türkiye Ermeni toplumu bir yandan keyfi ve hukuksuz gerekçelerle patrik seçimi sürecine müdahil olan hükümeti, diğer yandan da hükümetin tavrından yararlanmaya çalışan iç çıkar gruplarını aşmak zorunda. Uzunca bir süredir vasata razı olmanın doğal sonucu olarak 150 yıl önce bastırılan amiralar sultası, kimi kifayetsiz yöneticiler ve dirayetsiz ruhbanların sırtında bir kez daha oligarşik bir egemenlik sağlama çabasında. Üstelik bunu yaparken de, ‘devlet böyle istiyor’, ‘devlet şunu istemiyor’, ‘ısrar edersek devleti karşımıza alırız’ gibi söylemlerle aba altından sopa göstermekten de sakınmıyor. İstanbul’da yayınlanan Ermenice gazeteler de trajik bir şekilde bu usulsüzlüklere destek veriyorlar. Örneğin İçişleri Bakanı’nın müdahalesi ile düzeltilen patriklik kaymakamı (Değabah) seçmeden seçime gitme kararına karşı, ‘Olsa da olur, olmasa da’ diyebiliyorlar.
AYM’nin gerekçeli kararı şu ana kadar işlenen hataları telafi edemez belki ama bundan sonrası için ciddi bir uyarı olmalı.
İlk kez patrik seçilmiyor İstanbul’da. Yeni seçilen patriklik kaymakamının “Devletin göndereceği talimatnameye göre seçim yapacağız” açıklaması son derece talihsiz olmuştur. Türkiye Ermenileri patriğinin seçimi, Türkiye Ermenilerinin bir iç meselesidir ve devletin görevi, bu sürecin salimen tamamlanmasını sağlamaktan ibarettir. Yoksa adaylar konusunda yeni şartlar, kısıtlamalar dayatmak hangi makamdan gelirse gelsin, kabul edilemez.