Geçmişten günümüze farklı mücadele yöntemleri ile kadınların mücadele geleneği sürüyor. Bu geleneğe bağlı kalan isimlerden Kutsiye Bozoklar, 56 yıllık ömrünün 36 yılını tekerlekli sandalyede geçirip bir an bile ‘teslim olmadı’. “Işık Kutlu”su olarak bilinen Bozoklar, 68 kuşağının yetiştirdiği devrimcilerinden. 20 yaşındayken polis kurşunuyla tekerlekli sandalyeye mahkum edildiği günden itibaren kavgasını ve mücadelesini kalemiyle sürdüren Bozoklar, aklını ve yüreğini işçi sınıfının, emekçilerin ve kadınların kurtuluşuna adadı. 19 Mart 1973 tarihinde mücadele arkadaşı Ahmet Muharrem Çiçek ile birlikte gittiği evde polis baskınına uğradılar. Ahmet Muharrem başına sıkılan kurşunla infaz edilirken, bozoklar yaralı kurtuldu. Bel kemiğine denk gelen kurşun nedeniyle yaşamının geri kalanını tekerlekli sandalyede geçiren Bozoklar, çok sevdiği gökyüzünün altında hep direndi ve her an “yaşamak direnmektir” dedi.
‘Altüst oluş dönemi’ 68’ler
Yazar, gazeteci ve şair olan Kutsiye Bozoklar, 1953 yılında Mersin’de Köy Enstitü’lü bir öğretmenin ikiz çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Bozoklar ve ikizinin ortaokul yıllarında devrimci düşünceyle tanışmalarını sağlayan babaları oldu. Kitabı, insanı ve şiiri sevmeyi babasından öğrendiğini belirten Bozoklar, annesini ise “Sessiz ama sarsılmaz bir kaya gibi arkalarında hayatı boyunca duran kadın” olarak tanımladı. 68 devrimci başkaldırı yıllarında lisede olan Bozoklar, not ve puanlama sistemini boykot eylemlerine katıldı. O dönemi kendi sözleriyle şöyle anlatmıştı Kutsiye: “68’li yıllardı, görkemli bir altüst oluş dönemi. Çin’den Amerika’ya kadar gençlik başkaldırıyordu.”
Kaypakkaya ile yola devam
Dönemin tüm genç devrimcileri gibi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Çetin Altan rüzgarını hissetmiş, “Devrim Dergisi”nin tedrisatına dokunmuştur. Ardından TİP eleştirileri ve “Aydınlık” dergisiyle tanışan Bozoklar, lise biterken kararını vermiştir: Yaşamı devrimci yaşayacaktır. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne girdi, kardeşi de İstanbul Teknik Üniversitesi’ne (İTÜ). Kendi içlerinde kurdukları komün hayatları artık Mersin’den İstanbul’a taşınmıştır. Ardından gelen 12 Mart askeri muhtırasıyla açılan balyoz hareketleri; baskı, yasak, cezaevi, idam… Mücadeleye karar vermiş olarak kendisi gibilerini bulmakta zorlanmayan Bozoklar, gizli gençlik örgütü Devrimci Gençlik Birliği’nden (DGB) sonra İbrahim Kaypakkaya önderliğinde yeni bir örgütle yola devam eder.
‘Belki gülünç, çocuksu….’
12 Mart’ın saldırısıyla karşılaşmakta gecikmeyen bu yeni devrimci çalışmaları sürecinde Meral Yakar ve Ali Haydar öldürülür, Kaypakkaya ise yakalanır. Çalışmaları yeniden düzenlemek adına Bozoklar ile Çiçek, 19 Mart günü arkadaşlarıyla buluşacaklardır ancak birlikte gittikleri evde polis baskınına uğrarlar. İlk vurulup yığıldığı duvar dibinden bir çuval gibi fırlatıldığı araba kasasında gözlerini göğe çeviren Bozoklar, o anı şu sözlerle anlatır: “Yattığım yerden gökyüzünü görebiliyordum; Şolohov’un ‘Ve Durgun Akardı Don’ romanında bir devrimci tipi vardır: Gönüllü Bunçuk. Kurşuna dizilirken, başını gökyüzüne çevirir ve o güzelliğe takılıp kalır. O tür durumlarda bir tuhaf oluyor insan. Belki gülünç, çocuksu…
İnan, ben de İlya Bunçuk’a takılıp kalmıştım. ‘Evet, haklıymış. Gökyüzü ne kadar güzel’ diye.” Ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede her türlü işkenceye maruz kalan Bozoklar’ın, “Yaşamak direnmektir” sözünün kaynağı da o günlere denk gelir. Hastanede, kendi deyimiyle “karşı taraftakiler” ölümünü beklerken, ölüm tutanağı için gelenlere “kusura bakmayın, ölmedim” yanıtını verdi.
Söz uçar, yazı kalır
Bozoklar, sonraki 2 yılı Ankara GATA’da tutuklu hasta olarak geçirdi. İdam cezası istemiyle yargılandı, 1974 affında tahliye oldu. O yıllarda, “sessiz ve kaya gibi sağlam” olarak tanımladığı annesi, bir gün Bozoklar’a “Kızım bunca okuyorsun, artık yazmalısın. Söz uçar, yazı kalır” der. Annesinin bilgeliğine güvenerek yazmaya başlar Bozoklar. Yaşamı direniş olan Bozoklar, artık yazılarıyla umutsuza umut, yolunu şaşırana yol gösteren olmuştur. 12 Eylül tutsaklarının zindan hayatlarını Bozoklar’ın mektupları ve şiirleri ile güzelleştirir. 1988 yılının başlarında yayın hayatına başlayan Emeğin Bayrağı dergisinde 5 yıl köşe yazarlığı yapar, ardından Atılım gazetesinde yazmaya başlar. Bozoklar için gazete yazarlığı yeni bir başlangıç olur. Yaşamı boyunca kalemini elinden bırakmayan ve kadın sorunlarına da değinen Bozoklar, slogan haline gelen “Yaşamak direnmektir” sözlerini de ilk kez kullanan kişi olarak bilinir. Bu iki sözcüğü bir şiire dize yaptığında bir gün dillerde ezgi, dillerde slogan olacağını düşünmemiştir muhakkak. 68 kuşağından devrimci, yazar Bozoklar, tedavi gördüğü Ankara Başkent Hastanesi’nde 16 Temmuz 2009 tarihinde 56 yaşındayken hayatını kaybeder.
Kutsiye Bozoklar’ın eserleri
Bozoklar’ın köşe yazılarının yanı sıra, “Yaşama Dair”, “Umuda Yazılı Sözler”, “Hep Aynı İnatla”, “Sanat ve Mücadele”, “Türkiye Bu Tadı Seviyor mu?”, “Hayatı Ellerinden Tutmak”, “Emperyalist Küreselleşme ve Yalanlar”, “Hangi Kültür” ve “Kavga Düştü Payıma” adlı kitapları yayınlanır. Ölümünün ardından ise Akademi Yayınları, yazılarını “Sosyalizm, insan, hayat” ile “Sosyalizm ve insan kadın” adlı kitaplarda derler.
Sibel Özalp/Diyarbakır-Jinnews