Yer aldığı Özgür Basın geleneği içerisinde ifade özgürlüğü ve insan hakları mücadelesinde 45 yılı geride bırakan 67 yaşındaki gazeteci-yazar Hüseyin Aykol, hakkında “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla verilen ve kesinleşmiş 3 yıl 9 aylık hapis cezası nedeniyle 11 Temmuz günü evinde gözaltına alındıktan sonra Sincan F Tipi 2 Nolu Cezaevi’ne konuldu. Kapatılan Özgür Gündem gazetesindeki yazıları ve çalışmaları nedeniyle tutuklanan Aykol, verilen hapis cezasına rağmen Türkiye’yi terk etmedi. Aykol, ülkeyi terk etmesinin sebebini yakın çevresine şöyle açıklıyordu: “Binlerce insan hapiste ve Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeliği’nden kaynaklı onlarca kişi hapis cezasıyla karşı karşıya. Durum böyleyken ülkeyi terk edemem.” Cezaevlerine yabancı bir isim olmayan Aykol’un hakkında açılmış toplam 63 ceza davası bulunuyor.
Çeviri ile yayıncılığa giriş
Manisa’nın Salihli ilçesinde doğan Egeli bir devrimci olarak, Tıp Fakültesi’ni kazanıp Ankara’ya gelen Aykol, dönemin sosyalist çevrelerinde yayıncılığa başladı. Daha sonra Tıp Fakültesi’nden ayrılıp, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçiş yaptığı dönemde Marksist klasiklerini çevirmeye başlayan Aykol, Ser Yayınevi’nden çıkan “Diyalektik ve Tarihi Materyalizmin Alfabesi”, “Ekonomik Romantizm”, “Marx’ın Kapitali’nden Soyut ve Somutun Diyalektik” gibi onlarca eseri Türkçe’ye kazandırdı. Aykol, bu çevirilerinin yanı sıra “Refah Partisinin Tarihsel Gelişimi”, “Türkiye’de Sağ ve İslamcı Örgütler”, “Ortadoğu Denkleminde Türkiye- İsrail İlişkileri”, “Bölüne Bölüne İktidar Olmak- Türkiye’de Sağ Örgütler”, “Türkiye’de Solun Trajedisi”, “Aykırı Kadınlar-Osmanlı’dan Günümüze Devrimci Kadın Potreleri”, “Kürt Basınında 20 Yıl” gibi birçok kitaba da imza attı. Kısa süre önce de Aykol’un, “İlginç Zamanlarda Yaşamak: Kürt Basınında 30 Yıl” adlı kitabı raflardaki yerini aldı.
Cezaevinde 10 yıl
12 Eylül Askeri Darbesi ile birlikte cezaevine konulan Aykol, Mamak, Çanakkale, Buca, Aydın ve Salihli cezaevlerinde 10 yıl kaldı. Cezaevi sürecinde Özgür Basın’ın ilk yayını olan “Toplumsal Diriliş” adlı haftalık yayının çıkarılacağını öğrenen Aykol, yayına cezaevinden fikren desteklerini sundu. Aykol, cezaevinden sonra ise 22 Nisan 1990’da birçok kesiminin yan yana gelmesiyle oluşturulan ‘Halk Gerçeği’ adlı haftalık gazetenin yayın yönetmeni olarak işe koyuldu.
50’den fazla gazetede yer aldı
Aykol, Halk Gerçeği’nden bu yana Özgür Ülke, Özgür Gündem, Özgür Yaşam, Yeni Gündem, Özgürlükçü Demokrasi ve son olarak Yeni Yaşam gazetesine kadar uzanan Özgür Basın geleneğinin tüm yayınlarına emek verdi. Aykol, bu süreçte yine 50’den fazla günlük ve haftalık gazete, dergi ve benzeri yayınların çıkışında aktif rol aldı. Verdiği bir röportajında Aykol, bu süreci, “Onlar kapattılar, bombaladılar, arkadaşlarımızı hapse attılar, sürgüne gönderdiler, öldürdüler ama biz gazetemizi çıkarmaya devam ettik. Bunları anlatmaktan gurur duyuyorum. Çünkü haber uğruna yaşamlarını yitirmiş arkadaşlarımız var” diye dile getirecekti.
‘Boyun eğmeyeceğiz’
Aykol, en zor günlerine yakın şahitlik ettiği, kalemi ve emeğiyle ayakta kalıp, gelişmesine büyük katkı sunduğu Özgür Basın geleneğinin temsili haline dönüştü. 1994’te bombalandığı günün ertesinden “Bu ateş sizi de yakar” manşeti ile 4 sayfa olarak çıkan Özgür Ülke gazetesini hazırlayanlar arasında yer alan Aykol, 22 yıl sonra mahkeme kararıyla kapatılması üzerine 17 Ağustos 2016’da Atılım’ın özel sayısı olarak yine 4 sayfa çıkan Özgür Gündem gazetesine “Boyun eğmeyeceğiz” manşetini attı. Aykol, verdiği başka bir röportajında o günleri şöyle anlatmıştı: “Tabi, bayilerden aldığınızda gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz. Böyle bir gelenek de olduk. Bombalanan insanlar gözaltına alınmış. Tesadüfen o gün o büroda olmayan, dışarıda olan insanlarla oturuyorsunuz, başka bürolarda o 4 sayfayı çıkartıyorsunuz. Bizim gayretimizi anlatmaya kelimeler yetmez ama ben aslında bombalama emrini veren insanların suratlarını görmek isterdim, ‘Ulan ertesi gün yine çıktı bu gazete’ derken ki surat ifadelerini.”
Dün bombalanan gazetelerinin bugün yargı eliyle kapatılmasını da “post-modern bomba” olarak tanımlayacak olan Aykol, nedeni ise şöyle açıklayacaktı: “Ha bombalamış, yok etmişsin ha şu şekilde kapatmışsın. Niye ‘Post-modern bombalama’ diyorum, çünkü burada çalışan insanlar gazeteciler, burada geçimlerini sağlamak, muazzam para kazanmak için değil -asla böyle bir şey olamaz zaten- bir nevi hayat tarzı olarak burada olmak istiyorlar. Diyorlar ki, Türkiye’de bir demokrasi olsun, iyilikler olsun, insanlar kendi kimliğiyle yaşasınlar. Böyle bir mücadelenin sesi olmak için burada olmak istiyorlar. Sen onun elinden bu işi alıyorsun, öldürmek gibi bir şey. Devlet bunu yapmak istiyor aslında ama bilemediği/bilmek istemediği defalarca aynı sonucu almayı düşündüğü halde, burada çalışanların devam etmesi. Bürosuz gazetecilik yapıyorlar, gazete ertesi gün başka bir isimle çıkıyor.”
‘Sözümüz var’
Musa Anter, Ferhat Tepe, Hüseyin Deniz, Cengiz Altun ve diğerleri… Aykol, öldürülen 70 gazeteci arkadaşının kendisine bıraktığı mirası, her zorluğa rağmen gazetecilikte ısrar ederek sürdürdü. Öldürülen gazetecileri “En az yakınanlar, hatta hiç yakınmayanlar ilk önce öldürüldüler, biliyor musunuz?” diye anan Aykol, cezaevine girse bile Özgür Basın bayrağını taşımaya neden devam edeceğini ise şöyle dile getiriyor: “Bu gazeteler, bu radyolar, bu televizyonlar susmayacak. Sözümüz var. Sözümüz o arkadaşlara.”
Yerinde gözlemleyecek
Aykol’u diğer pekçok özelliği gibi meslektaşlarından en önemli özelliği Türkiye cezaevlerinde yaşanan ihlalleri sistematik olarak kamuoyuna aktaran tek gazeteci olmasıydı. “Okurlarla Baş Başa” ve “İçerden” adlı köşelerinde Aykol, tutukluların sesini mektuplarıyla kamuoyuna taşıdı. Tutuklulardan her gün onlarca, yüzlerce mektup alan Aykol, cezaevlerinde olan bitenler konusunda insan hakları örgütlerinin de adeta açık kaynağı haline geldi. Yılları deviren bu çalışmaları sonucunda ise, “Tutukluların Hüseyin Hocası” oldu. Bugüne kadar cezaevlerinden kamuoyunun gündemine taşıdığı hak ihlallerini kendi deyimiyle “yerinde gözleyecek” olan Aykol, bunu da cezaevindeki ilk gününde görüştüğü avukatı aracılığıyla ilettiği mesajında gösterdi: “Güzel şeylerin bedeli mutlaka vardır. Şaşkın ve üzgün değilim. Sesimi bundan sonra buradan duyuracağım.”