Saray tehlikeli bir şekilde ABD’nin yaptırımlarına hazırlanıyor.
Bu hazırlığın en önemli adımı Merkez Bankanı Başkanının tasfiyesi ve bu bankanın varlıklarına el konmasıdır.
Başka işler de oluyor. Gelin Can Teoman’ın Ahval’de yayınlanan yazısından şu paragrafa bakalım:
“Daha önce Murat Yetkin tarafından kaleme alınan bir plandan bahsetmiştik. O yazıda Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçişin ardından kendi sermayesini oluşturmaya dönük planlarından bahsediliyordu. Servet değişimi için çıkarılacak kontrollü bir krizden…
Kriz ortamı demek yüksek faiz, yüksek döviz demek. Bugüne kadar iş yapanların işlerinin zora girmesi, borçlarını ödeyememesi demek. Fabrikaların, şirketlerin fiyatlarının ucuzlaması, iflas eden şirketler, iflas eden bankalar demek. Devletin yeniden ekonomiye adım atması, aynı zamanda kimin batıp, kimin ayakta kalacağına karar vermesi demek. Servet değişimi demek.”
Şimdiye kadar Türk ekonomisiyle ilgili en önemli yazı bu yazıdır. Söz konusu saptama, yani Türk kapitalizminde sermayenin yeniden bölüşümünün başladığına dair bu hüküm, sanılandan çok daha önemlidir.
Türk tekelci kapitalizmi 2010 yılında başlayan Arap Baharı’yla birlikte harekete geçti. Amacı Ortadoğu pazarlarında egemen olmaktı. Neden? Çünkü bütün tekelci kapitalizmler gibi, Türk kapitalizmi de sınır dışına sermaye ihraç etmeden mevcut durumunu koruyamaz, kendi pazarını rakiplere kaptırmaktan kurtulamaz. Davutoğlu’nun “Stratejik derinlik” teorisi “bölgesel emperyalist” stratejiyi anlatır. “Ortadoğu’da güç merkezi olarak AB’ye üyelik” stratejisidir bu.
Olmadı.
Ama ülkede tekeller var. Tekel büyüyemezse rakip tekeller onu yutar.
Ne yapmalı? Madem Ortadoğu’da büyüyemedik, o halda içeride var olan sermayeyi yeniden paylaşmalıyız.
İşte Can Teoman bu politikayı deşifre etmiştir.
Türkiye içe dönmüştür. Kobene’de DAİŞ’in yenik düşmesiyle birlikte Türk kapitalizmi Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da hegemonya umudunu kaybetmiştir.
Kaybedince devreye Erdoğan rejimi girmiş ve “yandaş sermayenin” Batı yanlısı sermayeyi yutarak büyümesi için Can Teoman’ın yazdığı “çökertme” yoluna girmiştir.
Herkes bu “çökertme” planının PKK’ye karşı hazırlandığını sana dursun, bu plam, önce Türk ordusunun Batı kanadını “çökertme” yolunda ilerlemiş, ardından sıra sermayeye gelmiştir.
Türk tekelci kapitalizminin tarihi, içeride sermayenin devlet zoruyla bölüşüm tarihidir.
“Milli sermaye” adına ilk bölüşüm, 1915 Ermeni ve Süryani soykırımı ile birlikte yaşanmıştır, Ermeni ve Süryani sermayesi “milli müteşebbisler” arasında bölüşülmüştür. Derken Pontus Rumlarının mallarına “millet adına” el konşutur.
Ardından 6/7 Eylül pogromuyla birlikte Rum sermayesi el değiştirmiştir.
Ama daha güncel olanı, Cemaat’e karşı başlatılan “el koymalardır.” Milyarlarca dolarlık sermaye Cemaat’in elinden alınmış, Saray yanlısı sermayenin eline geçmiştir.
Saray rejiminin herkese “irreal” ya da “irrasyonal” gelen adımları belli ki içeride yeni bir sermaye paylaşımının adımlarıdır. Sıra Batı yanlısı sermayeye gelmiştir.
Sanıyorum bu tehlikeyi TÜSİAD farketmiş bulunuyor. O nedenle geçenlerde bu kurumdan yapılan açıklamalar yeni bir “sermayenin bölüşülmesi” planını Koçların, Sabancıların, Eczacıbaşıların, diğer Batı yanlısı tekellerin farkettiğni gösteriyor.
Tamam. Sonunda “yesinler birbirilerini” diyebilirsiniz. Ama şu soru ortada: Bu yeniden paylaşımın sonunda ne olacak? İşçiler, emekçiler bundan nasıl etkilenecek? Soru stratejiktir.
Rejim Batıdan kopuyor. Rusya’ya ve Çin’e yaklaşmaya çalışıyor.
Çalışınca ne olacak?
İşçiler ve emekçiler bu sermaye bölüşümünün sonunda diktatörlük rejiminde tıpkı Uzak Asya işçisinin düştüğü duruma düşecek. Ayda elli dolara çalışacak. Hayret edilecek hadise şudur: Şu anda var olan rejimden kurtuluş, hem Batı yanlısı sermayenin, hem de işçi sınıfının ortak amacı haline gelmekte.
Üçüncü yol nedir? Saray yanlısı sermayeyle ya da Saray karşıtı sermayeyle birleşmek mi?
Hayır.
Sarayın sermayesine ve Batı sermayesine karşı, kayedecek olan emekçilerden yana olmaktır.
Ama…
Bilinçli işçi sınıfının üçüncü yolu, saldırısının sivri ucunu, ülkede yeniden sermaye paylaşımına yönelenlere çevirmek ve Saray’ın bu yıkıcı politakasına karşı herkesle diyalog ve ittifak arayışında bulunmak.
Koçlarla da mi?
Belki evet. Koçları başka türlü tasfiye etmek mümkün olmadığı için.