Hukuk, örgütlü toplum yapısının ortaya çıktığı ilk çağlardan beri en azından ismen vardır. Mutlakiyetle yönetilen monarşilerde veya küçük klanlarda bile her olumsuzluğun iyi kötü bir müeyyidesi vardır. Kısastır, diyettir, kırbaçtır, recmdir. Ama bu kuralın varlığı, ille de uygulanmasını gerektirmez. Egemen isterse cezayı kaldırır, değiştirir, hafifletir ya da ağırlaştırır. Tarihteki Hamurabi Kanunları, günümüz modern hukukunca hala birçok kurumu korunan Roma Hukuku, Kilise Hukuku, İslam Hukuku tarih içinde toplumun sevk ve idaresinde temel rol oynamışlardır. Bununla birlikte çoğu kez keyfi uygulamalarla karşılaşılmıştır.
Devletin veya kıralın yetkilerinin – özellikle vergi ve cezalandırma siyaseti alanlarında- kısıtlanmasına 1215 İngiltere’sinde rastlıyoruz. Magna Carta, kralın yetkilerine, birçok kısıtlama getirmiş ve İngiliz Hukuku’nun en önemli belgesi olmuştur.
Aydınlanma çağında devletin işlevi ve insan hakları alanındaki felsefi gelişmeler, fertle devlet arasında bir toplumsal sözleşme halini alan anayasaların toplum hayatına girmesine yol açmıştır. Avrupa ve Amerika’da anayasalar dönemine geçilmiştir.
Batıda 1789 Fransız Devrimi’yle başlayan özgürlükçü gelişmeler, doğu toplumlarında ve ülkemizde daha geç görülegelmiştir. 1807’de Sultan 2. Mahmut ile bir kısım “Ayan” arasında akdedilen Senedi İttifak, Osmanlı Devleti’nde devlete karşı bir kesimin haklarını korur gibi gözüken ilk belgedir. Batının baskısıyla kabul edilen Tanzimat ve Islahat fermanları, ancak gayrimüslimlere bazı rahatlamalar getirdi.
1876’da kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu, ilk Osmanlı Anayasası’dır. Ne var ki bir yıl bile yürürlükte kalmadan rafa kaldırıldı ve 1908’e kadar 2. Abdülhamit yine bildiği gibi yönetti.
1908’de Hukuk Devleti olduk mu? Tabii ki hayır, yine padişah yerine İttihat ve Terakki Fırkası’nın keyfi idaresine kalmıştı ülke. Ermeni ve Süryanilerin uğradığı belalar, Balkan ve 1. Dünya Savaşı ve sonuçta devletin parçalanması en çok hukuk devletinin ayaklar altına alınmasının sonucudur.
Cumhuriyetin kuruluşu ile kabul edilen 1924 Anayasası, 1921’deki TBMM Hükümeti’nin çıkardığı ve en azından toplumsal eşitliği savunan 21 Anayasası’nın ilkelerini, tek ulusun üstünlüğüne dayalı hale getirdi. Anayasada yer alan her insan hakkı ile ilgili madde, “ammenin menfaati” bahanesiyle adeta kullanılmaz hale getirilerek keyfiliğin yolu açık tutuldu.
Devletin tek etnisiteye dayalı karakterini ve bünyesinde barındırdığı Diyanet İşleri Başkanlığını muhafaza ederek diğer halklara ve inançlara hayat hakkı tanımamak bir yana bırakılırsa özellikle bazı özgürlükler ve yargı denetimi bakımından oldukça ileri bir metin olan 1961 Anayasası, “Topluma geniş geldiği” düşüncesiyle “özgürlüklere şal örtme” düzeyine getirildi ve 12 Eylül faşizminin eseri olan 1982 Anayasası Türkçe dışındaki dillerin konuşulmasını bile yasakladı.
Aslında Türkiye Cumhuriyeti bugün hala 1982 Anayasası’yla yönetilmekte. Ancak yapılan onlarca değişiklikle tanınmaz hale getirilen bu Anayasa, 2017 değişikliğiyle kabul edilip 16 Nisan 2017’de şaibeli bir halk oylamasıyla ve Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle kabul edilen şekli aldı. Bizi, adı var, ama kendisi kayıp bir hukuk devleti bilmecesiyle karşı karşıya bıraktı.
İzninizle birkaç soruyla hukuk devletini irdeleyelim:
*Bir gecede çıkarılan kararnamelerle yargıda, medyada, akademide, orduda, kamunun çeşitli alanlarında yüzbinlerce kişiyi işsiz ve aç bırakan devlete hukuk devleti diyebilir miyiz?
*İşinden edilenlerin ailelerini de açlığa mahkum ederek çalışma alanı dışına çıkaran devlet hukuk devleti olur mu?
*Cezaevlerinde yedi yüzü aşkın bebek bulunan bir devleti mi hukuk devleti?
*Dünyanın hapiste en çok gazetecisi olan devleti mi hukuk devleti?
*Devletin tüm imkânlarını kullanarak seçim mitingleri yapan parti başkanının cumhurbaşkanı olduğu devlete hukuk devleti denir mi?
*Anayasa Mahkemesi’nin,Yargıtay’ın, Danıştay’ın kararlarını tanımayıp “bunları tanımıyorum, saygı da duymuyorum” denen ve bu kurumların kararlarına uyulmayan devlet hukuk devleti mi?
*Olağanüstü Hal kaldırılmasına rağmen Anayasa’ya aykırı bir biçimde hükümlerini üç yıl boyunca yürürlükte bırakmak hukuk devletiyle bağdaşır mı?
*Devletin tüm ihalelerini belli kişilere vermek ve bunların denetimini engellemek hukuk devletinin neresinde var?
*Sayılmakla bitmez ama son olarak en güncel konuya değinelim. Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması yasada açıkça belirtilmiştir; ticaretle uğraşması veya yasayla verilmiş görevleri ifa etmesinin olanaksızlaşması dışında süresi dolmadan görevden alınamaz der. Anayasanın 104/20 maddesi ise kanunda açıkça yer alan konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamıyacağı hükmünü koymuş. Süresi dolmadan başkan, “hedeflerin tutturulamadığı”gerekçesiyle ve kararnameyle alındı. Halbuki daha iki gün önce Maliye Bakanı tüm ekonomik hedeflerinin tuttuğunu söylemişti.