Eğer 2015’in ilk aylarını çözüm masasının hükümet tarafından devrildiği bir nokta, bir dönüm noktası olarak alacak olursak, o günden bu yana iktidarın Kürtlere ve siyasi temsilcilerine yönelik her taktik girişimi halkımız tarafından bir hakaret olarak algılanıyor. Çünkü zaman zaman, özellikle de seçim dönemlerinde, HDP’li seçmenler hükümeti sarstığında, tek başına oturduğu iktidar koltuğundan ettiğinde, iktidar kanadından bazı yaklaşımlar, bazı yaklaşma imaları, imalı açıklamalar geliyor. Hükümet HDP’nin ve Kürt seçmenlerin olası demokrasi ittifaklarından çok korkuyor. Fakat Kürt halkının siyasi feraseti çok yüksek. Hükümetin çözüm konusunda samimi olmadığını, bütün açıklamalarının ardında Kürt muhalefetine duyduğu büyük bir düşmanlığın gizli olduğunu biliyor halkımız, yaklaşım teşebbüslerinin ardındaki art niyetin farkında.
Zaten iktidar da öyle sıkışmış durumda, derin devlet ve MHP ile öylesine sıkı fıkı bir ilişki içinde ki ve bu koalisyonun bozulmasından öyle korkuyor ki, Kürt sorununun çözümüyle ilgili umut satmaya kalkıştığında bile, kaş yapayım derken göz çıkarıyor.
Haziran 2015’te HDP’nin seçim zaferinin etkisiyle tek başına iktidarını kaybettiğinden beri hükümetin Kürtlere karşı izlediği imha politikası, uyguladığı savaş konsepti, bel bağladığı siyasi soykırımlar, öyle büyük acı ve yıkımlara sebep oldu ki halkımızın yaşamında, bunlar Kürtlerin hafızasından öyle sökülüp atılacak bir şey değildir artık. Bu sebeple de iktidar işin o kısmını sorundan saymayıp unutturmaya çalışıyor. Bu konuda tek bir özeleştirel açıklamaları yok. Tam tersine dönemin mağdurlarından yargı eliyle ağır cezalar dağıtarak hâlâ intikam almaya çalışıyor. Kürt sorununun son yıllardaki en bariz veçhelerini, kent ablukalarını, o dönemin yıkımlarını görmezden geliyor. Ve bu yüzden de rahatlıkla Kürt sorununu çözdüklerini, Kürt sorunu diye bir şeyin olmadığını iddia etmeye kadar vardırıyor işi. Çünkü istedikleri tam da bu, Kürtsüz Kürt sorunu çözümü. İktidar Türkiye gündemini Kürtsüzleştirmeye çalışıyor şu günlerde.
Aslında iktidarın diplomasi alanında, dış politikada da yapmak istediği bu. Yani dünya gündemini de Kürtsüzleştirmek. Bütün ittifaklarını, siyasi ve ticari işbirliklerini Kürtlerin Rojava kazanımlarından sonra bu amaçla kuruyor hükümet. Bütün bu S-400 inatlarının, F-35 kavgalarının ardında yatan da bu. Bütün amaçları Kürtlere gözdağı vermek. Herhalde bu silahları NATO’daki müttefiklerine ya da Rusya’ya, Çin’e karşı kullanacak değil. Rusya da ABD de bunun çok iyi farkında ve Türkiye’yi diplomasi alanında Kürtler üzerinden sıkıştırıyor, şantaj yapıyorlar. Trump, G-20 zirvesi sırasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yanındaki heyetin yüzüne karşı söyledi bunu büyük bir patavatsızlıkla. Türk hükümetinin Suriye’deki Kürtlere bakışı için “doğal düşman” tanımını kullandı.
İşte tam da böyle algılandığı için Türkiye’nin Suriye politikası, dış politikası, diplomatik girişimleri ciddiye alınmıyor. Türkiye’nin uluslararası toplum nezdinde ve her defasında aleyhine kullanılıyor. Ülke içinde ise tam da bu nedenle Kürt halkı, hükümet kanadından Kürt sorununa ilişkin gelen her açıklamayı bir hakaret olarak hissediyor. Ki 31 Mart seçimleri öncesi Kürtlere açık açık hakaret edildiği de oldu miting podyumlarından, barkovizyon ekranlarına bakarak.
Hükümetin siyaseti ve demokratik muhalefeti Kürtsüzleştirme çabaları uyguladığı siyasi soykırım politikalarının temel hedefi. Onlar “Kürt sorununu çözdük, Kürt sorunu yoktur” gibi açıklamalar yaparken, sosyal medyada her gün binlerce insan zindanlarda rehin tutulan siyasi öncülerinin, seçilmişlerinin, partililerinin, evlatlarının serbest bırakılması için dünyanın her yerinden ve ülkenin her köşesinden çağrıda bulunuyor. Yerel seçimlerin ardından hile ile, adaletsiz yargı kararlarıyla Kürt seçmenin bir dizi yerdeki iradesini, oylarını yok saydı hükümet. HDP’li başkanlar belediyelerde makamlarına oturur oturmaz kayyumların bıraktıkları finansal ve çevresel enkaz ile karşılaştılar.
Kiminle çözdünüz de, sorun yok, diyorsunuz? Tecridin kapısını biraz aralamak için aylarca bedenlerini ölüme yatırdı Kürt siyasiler. Seçim taktiklerinizin demokratikleşme olarak algılanacağını mı sandınız?
Kimi yerlerde hükümetin başka başka girişimleri olduğu duyumlarını da alıyoruz. Kürtsüz Kürt sorununun çözümü için bazı yerinde sayma faaliyetleri olduğunu. Hükümet yanlısı kimi sivil toplum örgütlerinin bu işe koşulduğunu. Bunlardan bir şey çıkmayacağını artık anlamış olmaları gerekmez mi?
Benim de kurucu üyesi olduğum Türkiye Barış Vakfı’nın Van’daki ‘Barış Açısını Savunmak’ toplantısında Vakıf Başkanı Hakan Tahmaz’ın da dediği gibi Kürt sivil toplum örgütleri, Kürt sorununun çözümü için halkla birlikte sorumluluk almalıdır. Ve çok sayıda bağımsız sivil toplum örgütü de bunu yapıyor zaten.
İ̇ktidar siyaseti, demokratik muhalefeti, barış çabalarını Kürtsüzleştirme politikasından vazgeçmelidir. Uygulanan siyasi soykırım Kürtlerin yine büyük acılar çekmesine sebep oldu son yıllarda. Ama Türkiye de uluslararası topluluk içinde hareket edemez oldu, dış politikası iflas etti, ekonomik çöküş başladı.
Kürtsüz Türkiye siyasetinin gideceği bir yer yok. Kürtlerle barış ve çözüm ise Türkiye’nin gelecek vizyonudur. Bu vizyonu taşıyan siyaset önümüzdeki dönemin aktörü olur.