Küresel iklim krizi ile birlikte yok olan doğa en önemli sorun olarak insanlığın karşısında dururken, ekolojik yaşamdan ve tarım toplumundan da hızla uzaklaşılıyor. Ekosistem Yaklaşımcısı Huriye Yıldız Kara, kadının doğa ve tarım ile olan bağını değerlendirirken, “Kadının dünyayı doyurduğunu, tarımının bel kemiğini oluşturanın kadın olduğunu unutmamaız gerekiyor” diyor. Jinnews’ten Gülisten Azak’ın sorunlarını yanıtlayan ve kendisini, “Ekolojik çevrelerde ‘Kompost ana’ diye tanınırım. Atık değerlendirme yönümle daha çok bilinirim. Biyolojik çeşitlilik anlamında hem doğal biyoçeşitlilik hem de tarımsal biyoçeşitlilik konularında yaptığım çalışmalarla kimi çevreler tarafından ise bana ‘Huriş Alatus’ yani ‘Akdeniz alt endemiği’ şeklinde bir isimlendirmede bulunmuşlardır” sözleri ile anlatıyor.
Erkekler teknik işlerde Ekosistem ve ziraat üzerine birçok akademik çalışma yürüten Kara, kadının ekosistem ile bağı üzerine şu sözleri ifade ediyor: “Kadın aslında topraktaki bereket gibi. Yani doğa ile kadın benziyor birbirine. Çünkü hep yenilenebilen, var olabilen ve kendisine yönelik tüm engellemelere rağmen dünyanın her yerinde tarımın temelini oluşturan ve sürdüren kişi olmuştur kadın. Tarımın köklerini tutan ve var eden kadındır. Tarihsel süreçten bugüne dek baktığımızda dünyanın her coğrafyasında aynı kadını ve tarımdaki üreticiliğini görürüz. Şimdi şöyle bir uzaktan baktığın zaman model tarımda kapitale dayalı iş dalı şeklinde yapılan tarımda, kadının rolü arka plana itilmiş durumda. Kadın görünmüyor. Ama dünya böyle değil. Dünyanın hala 3’te 1’i tamamen doğa ile tarımı birlikte götürebilen, emeğini ürüne dönüştüren ve bu sayede kendi toplumunu var edenin kadınlar olduğunu görüyoruz.
Eğitim veren ve organik tarım projelerinde çalışanların, doğayla uyumlu projelerde çalışanların büyük bir bölümünün kadın olduğunu görürsünüz. Erkekler tarımın daha çok teknik işlerinde bulunurken, kadınlar ise var edici, uyumlu hale getiren bilimsel projelerde kendilerini gösterir.”
Dünya bir çöle doğru ilerliyor
“Yönetim ve kontrol isteği hırslarına kapılarak kısa vadeli çıkarlarımızla yekpare olan doğa küremizi önce tarımsal alanlar, kentsel alanlar ve doğal ekosistem alanları diye 3’e ayırdık” diyen Kara, bugün dünyanın çatırdama durumuna geldiğine dikkat çekiyor ve ekliyor: “Dünya tamamen çöl bir metropolitana doğru ilerliyor.” Bu noktada çözümün, gelecek jenerasyonların doğa ve tarımla bağını kurabilmelerı için ortam oluşturulması olduğunu söyleyen Kara, “Aksi takdirde gelecek nesilleri kaybedeceğimizi de bilmek zorundayız” vurgusu yapıyor.
Zincirleri nerede kırabiliriz?
Bugün dünyanın bir çok yerinde ekolojik, perma kültür çiftlikleri ve eko köyler kurulduğunu bunların komün sistemlerle ilerlediğini söyleyen Kara, “Ama bir şekilde dışarıdan beslenmeyi en aza indirgemeyi ve bu sistemi sürdürebilme, yerel insanlara bunun ne denli uyuştuğunu göstermek gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Bu da yerel insanla ne kadar iç içe olduğun, adapte olabildiğin, üretime yol açabildiğini sorgulamakla mümkün. Yani dayatılan sisteme yeni köleler icat etmekle değil, özgürleşmemiz için zincirleri nerelerde kırabilmemizi ya da nerelerde o destek ve paylaşımları yapabileceğimizi samimiyetle sorgulamamız gerekiyor” diyor.
İşe kendimizden başlamalıyız
Kara sözlerini, “Önce işe kendimizle başlamak, kadının dünyayı doyurduğunu, tarımının bel kemiğini oluşturanın kadın olduğunu, bugün yaşanan tarımsal sıkıntılara direnenin yine kadın olduğunun bilinmesi gerekir. Kadının tarım başta olmak üzere tüm alanlardaki gücünü görmek gerek. Birlikte ama çeşitliliğimizi kabul ederek, bizi güzelleştiren farklılığımızı ortaya koymalıyız diyebilirim” ifadeleri ile tamamlıyor.
MERSİN