Nobel Ödüllü yazar Kenzaburo Oe, 1935 yılında Japonya-Şikoku’nun bir köyünde doğdu. Böylece ülkesinin II. Dünya Savaşı’na yaşadığı insani ve maddi yıkıma çocuk yaşlarda tanıklık etti. Artık haritalarda bile olmayan bu köyden ayrılmaya hiç niyeti yoktu; ancak üniversitede okumak için Tokyo’ya gitmek zorunda kaldı. Orada anadili Japoncayı Lehçe farkı yüzünden adeta yeniden öğrendi. Nitekim Japonca’da üç alfabe var ve bunlardan Hiragana ve Katagana’da 46 harf varken; Kanjide ise tam 1945 harf bulunmaktadır. Japonya’nın en prestijli üniversitesi olan Tokyo Üniversitesi’nde Fransız Edebiyatı eğitimi gördü. Türkiye’de özellikle “Kurbanı beslemek” eseri ile tanınan yazar, Japonya’nın gelmiş geçmiş en güçlü sosyal ve politik eleştirel yaklaşımını roman dünyasına taşıyarak Japon edebiyatında kendine özgü bir yer edindi. Onun bu özelliğini yansıtan entelektüel niteliği yüksek romanları ona ülkesinde beş ayrı ödül getirdi.
2. Dünya Savaşı
Savaşçı sınıf kökenli olup, geleneklerine bağlı bir taşra ailesinde yetiştirilmişti. Yaşıtı Japon çocuklarının çoğu gibi, Japonya’nın müttefik güçlere yenildiğini ve teslim olduğunu, II. Dünya Savaşı’nın bittiğini radyoda İmparator Hirohito’nun kendi sesinden duyuşuna kadar İmparator’un yaşayan bir Tanrı olduğuna inanmıştı. Ancak İmparator’un kendisi gibi bir insan olduğunu öğrendiğinde, dünya algısını sonsuza dek değiştiren kayboluş ve yıkım duygusunu yaşadı. Babasının erken ölümü, II. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın yenilmesi ve son olarak da oğlu Hikari’nin beyin fıtığı nedeniyle engelli olarak doğması yazarı hem kişisel hem de edebiyat hayatındaki en etkili olaylardı.
Sartre, Mailer, Faulkner…
Eserlerinde Sartre, Mailer, Faulkner, Melville, William Blake, William Butler Yeats, Charles Dickens, Fyodor Dostoyevsky, Miguel de Cervantes, Dante ve Chi-ha gibi çeşitli yazarları birleştirdiği söylenen yazarımız Kenzaburo Oe, 1994 yılında ise Nobel Edebiyat Ödülü ile onurlandırılmıştır. Kenzaburo Oe’nun eserlerini Türkçede Can Yayınları yayınladı. Benim elimdeki kitap, daha önce ayrı ayrı yayınlanan üç eseri bir araya getirmiş: Kurbanı beslemek, Delilikten kurtar bizi, Gözyaşlarımı sileceği gün…
Neden kitabı okumak için seçtim?
“Kurbanı beslemek” isimli uzun öyküde, II. Dünya Savaşı’nda Japonya’yı bombalayan Amerikan uçaklarından biri dağa çakılıp, patlar. Uçağın yanına silahları, baltaları ve tırpanlarıyla giden köylüler, uçaktan paraşütle atlayıp, sağ kurtulan zenci bir pilotu esir alıp, köylerine getirirler. Burası bırakın il merkezine, bağlı oldukları ilçeye bile epeyce uzakta bulunan küçücük bir köydür. Esirin yargılanıp, muhtemelen idam edileceği yetkililere bir an önce teslim edilmesi gerekir; ancak savaş yüzünden darmadağın olmuş bir bürokrasi söz konusudur ülkede. Savaş esirinin ilgili yetkililere teslim edilinceye kadar kaldığı köyde, çocukların adeta oyuncağı oluşu, çocukların onca yoksulluk içinde savaşa ve esire bakışındaki gözlemler, gerçekten mükemmel olmuş. Ancak bu gözlemlerde, yazarın yaşamından izler var galiba. Peki ben bu kitabı okumak için niçin seçtim? Japonya’daki G-20 Zirvesi’ne giden Türkiye heyetine önermek için değil herhalde. Nobel ödüllü bir yazarı keşfetmek istedim aslında. Bu arada, “Kurbanı beslemek” isimli öyküyü okurken, Kuzey Doğu Suriye’de yargılanmayı beklerken, ‘beslenmekte’ olan IŞİD’li esirler geldi aklıma her nedense…