Sivas Katliamı’nın üzerinden 26 yıl geçti. 2 Temmuz 1993. Bu gazeteyi okuyan ve o yıllara tanık olan herkes, hepimiz için hiç unutmadığımız, unutamayacağımız katliamın üzerinden yıllar geçse de yüreğimizdeki yangın hiç sönmedi. Gözlerimizin önünden o görüntü hiç silinmedi.
Bizler; o gün kötü ve çirkinin nasıl organize olduğuna tanıklık ettik; biri alandaydı, diğerleri Ankara’da. Sivas’ta olanlar ağızlarından salyalar aka aka toplaştılar, yetkili olanlar ise seyretti, bekledi. Uçaklar kalkmadı o gün, o alana daha fazla güvenlik getirilmedi, katliama engel olunmadı. Ve o binada sanatçılar, o zanlar birbirine sarılarak, dayanışarak, saatlerce yardım gelmesini bekledi. O yardım hiç gelmedi. Göz göre göre yandılar/yakıldılar.
Olduğunuz yerin size dar geldiği, uçmak, yananları kucaklamak, o yangından çıkarmak istediğiniz oldu mu hiç. O gün öyle bir gündü hepimiz için, çaresizliğimiz yüreğimizi öyle kavurdu ki, acısı onlarca yıl geçse de dinmedi. Bilirsiniz eminim; sizin dışınızda ve yüreğinizde başlar yangın. Km’lerce uzak oluşunuz acınızı büyütür, çaresizliğiniz boğazınızda düğümlenir, canlar yanarken, öfke boğazınıza oturur. Kurtarmak çok kolayken yetkililerin akıl almayacak şekilde yavaşlıkları, müdahale etmeyişlerini anlamazsınız önce. Yerlerinden kıpırdamayışları çıldırtır sizi. İçinizde volkanlar patlar, koşup söndürmek, kurtarmak istersiniz her bir canı. Sadece kahrolursunuz, saatler ilerleyip alevler yükseldikçe kavrulup kalırsınız olduğunuz yerde. Tanırsınız faşistleri bir bir. Öyleydi Sivas’ta canlar yanarken, her biri birbirinden güzel insanların bulunduğu bina ateşe verildiğinde içinizde büyüyen acı.
Yakmanın yapılabildiği, katillerin hep aynı şekilde, organize olduğu, sadece kendilerinin bu ülkede yaşamına hak gördükleri bir ülkede yaşıyoruz yıllardır. Ormanlar, köyler, bodrumlara sığınmış gencecik insanların olduğu Cizre’de binalar yakılırken de aynı katiller iş başındaydı.
Yangını söndürmek için gitmişsinizdir büyük olasılıkla, mutlaka biri size yakın bir yerde çıkan yangında canları kurtarmaya çalışmışsınızdır. Uzaktan seyretmiyorsanız; ağaçların kaçmak için alevin tersine doğru eğilmesine, ağlamasına, inlemesine tanık olmuşsunuzdur. Yanan bir canlıyı kurtaramadığınızda, alevler size inat yükseldiğinde kendinizden vazgeçersiniz, tek bir amacınız vardır, söndürmek/kurtarmak.
2015 yılı 7 Haziran sonrası halklar kardeşliğe yürürken Cudi yakılmıştı önce. Ardından Lice, Dersim, Amed ormanları araçlardan atılan alev toplarıyla bir anda yanıvermişti. Yangın için yardım istediğimiz yetkililer helikopter yok, orası güvenli değil, sabaha gideriz inşallah demişti bizlere. O yıl 6800 hektardan fazla orman içinde mezralarla, canlılarla birlikte yandı. Sur, Cizre, Nusaybin, Dargeçit vd Kürt halkının yaşadığı bir bütün bölgede savaş başladı ardından. Bizler aynı katilleri, ellerinde toplar, uzun namlulularla gördük alanda, gözlerini kırpmadan halkları öldürdüler, yıkıp yaktılar evleri, barkları, köyleri.
Bugünlerde yeniden başladı yangınlar; önce Dersim ormanlarında ardından Ege’de, Datça’da, İstanbul’da, Heybeliada’da ormanları yaktı birileri. Kendilerini intikam tugayı olarak tanımlamışlar. Kimden intikam aldıklarını söyleyelim; yaktıkları alandaki canlılardan, bizlerden halkların dayanışması için yan yana duranlar ve o bölgede yaşayan halklardan.
Biz yakanları; ateşe verenleri, sönmemesi için gereğini yapanları, köyleri boşaltanları, boşalan alanları kendi kullanımlarına, sermaye birikimine sokanları, bu şekilde güç ve iktidar olanları tanıyoruz. Bizler bir canı diri diri yakanları, azmettirenleri, elinde meşale, çakmak ile, ağzından salyalar akan saldırganları, kurtarmamak için tüm yetkilerini kullanan bu faşistleri yeneceğiz.
Kesin kararlıyız bu ülkede katiller değil bizler, halklar kazanacak. Kardeş olmayı başaracağız, barış içinde özgür yaşayacağız. Ne yüreğimiz daha fazla yanacak ne canlarımız. Bu uğurda bedel ödemiş devrimcilere sözümüz olsun.