“Türkiye’nin normalleşmesi” söylemi, seçim atmosferi içinde de en çok dillendirilen vurgulardan biri oldu. AKP-MHP karşıtı muhalefet güçlerinin umut vurgulu seslenişlerinin, değişimci vaadlerinin toplumsal ve politik potasını geniş anlamda ve etkin biçimde kapsayan kavramın bu olduğu söylenebilir. Nitekim bu etkin kapsayıcılığın, halk kitlelerinin aidiyet bağı kurdukları farklı politik partilerin halihazırda içinde bulundukları mevcut statükoları ve ilişkileri aşan, toplumsal tabandaki politik-psikolojik beklenti ve hareketiyle buluşma gücü gösterebildiği gördük.
23 Haziran İstanbul seçimlerinin demokrasi, adalet, eşitlik, barış, vicdan, özgürlük gibi değerlere dayalı açığa çıkardığı başkaca nitelikteki ilerletici, dönüştürücü sonucu oldu elbet. Bunların, halk kitlelerinin duygusal, fikri ve eylemsel dünyaları içinde biriken ve hareket halinde olan toplumsal dip akımının seçmen iradesi biçiminde dışa vurmuş “taşkın” siyasi görünümleri olduğu açıktır. Tek adam rejiminin “normal dışı”lığı ölçüsünden, 23 Haziran, bir halk tepkisi ve iradesi olarak “normal dışı” bir durum yaratmıştır. Ve biliniyor ki, başta Kürt halkı olmak üzere HDP ekseninde bulaşanların stratejik oy tercihinin ve taktik eyleminin gücüyle ortaya çıkarılmış bir durumdur bu. Ortaya çıkan durumu, CHP merkezi aklının ve fakat Ekrem İmamoğlu’nun da esasen aşamadığı biçimde seçim sonuçlarının çarpıcı ama nihayetinde dar ufuklu matematiksel ölçüsünden bakarak kavramak yanıltıcı bir yaklaşımdır. Hiç de “normalleştirici” bir siyasal ve toplumsal düzlem geliştirmeye hizmet etmez. Durumu kavrama kapsamı, süreç içinde gelişen bazı olay ve olguların biçimlendirici ana öznesi olan Kürt siyasal hareketinin ve sol-sosyalist devrimci demokratik güçlerin HDP ve HDK odaklı müdahale etkisinden bakılarak genişletilirse, gerçek boyutlarına yakınlaşılabilir ve ulaşabilir.
Örneğin; kitlesel açlık grevleri direnişi sürecinde varlık kazanan irade, Kürt halkının ve HDP’nin tavrını belirleyen kritik boyutlardan biriydi. Ama daha tarihsel olan, daha kalıcı ve derin bir sonuç yaratan boyut, Abdullah Öcalan’ın mutlak tecrit koşullarının geriletilmesiyle sonuçlanan durumdur. Tecrit kırılmış ve Abdullah Öcalan, sınırlı koşullarda da olsa düşüncelerini, önerilerini ve eleştirilerini dışarıya iletme olanaklarına kavuşabilmiştir. Nitekim, Abdullah Öcalan, İmralı kapısı aralanır aralanmaz gündeme radikal olarak müdahale etmiş, ortaya koyduğu 7 maddelik deklarasyonuyla sürecin birinci dereceden muhatabı olarak konumlanmıştır. Demokratik siyaset; demokratik müzakere; toplumsal uzlaşma; demokratik ittifak; demokratik anayasa; demokratik çözüm kavramları temelinde biçimlenen perspektifinin sistematik içeriğinden anlaşıldığı gibi, Öcalan, dışarıda “Türkiye’nin normalleşmesi” söylemi etrafında da dönen seçim rekabeti, siyasal gelişme ve çözüm arayışlarına, tarihsel ve kökensel temele dayalı bütünlüklü toplumsal ve siyasal değişim, dönüşüm yaklaşımıyla müdahale etmiştir.
Abdullah Öcalan’ın ortaya ortaya koyduğu yaklaşımın özü, devlet egemenliğinin iki geleneksel bloku karşısında konumlanan, onlar arasında taraf olmayan ve “Yeni Yaşam” paradigmasının stratejik kurucu iradesi olarak demokratik toplum, demokratik cumhuriyet çizgisi ve hedefiyle mücadele yürüten, örgütlenen 3. Yol bakış açısının temel ilke ve perstektiflerininin güncelleştirilmiş halinden başka bir şey değildir. Öcalan, “Türkiye’nin normalleşmesi” meselesinin (bu kavramı kullanmasa da), 3. Yolun bağımsız çizgisinin sürdürülmesi, kapsayıcılığının genişletilmesi, siyasal etkinliğinin radikalleştirilmesi, toplumsal örgütlenmesinin derinleştirilmesi çaba ve yeteneğinden bağımsız ele alınamayacağını dile getirmiş oluyordu.
Haliyle, “demokrasi ittifakı” çağrısı HDK ve HDP’nin de parçası olduğu bütünlüklü paradigmanın görüş açısından dile getirilmiş ve AKP-MHP bloğuna karşıtlık konumundaki güçlere seslenmiş oluyor. Her şeyden önce de geniş emekçi ve ezilen halk sınıflarının sistem güçlerinden kopuş eğiliminin güçlendirilmesi ve antifaşist 3. cepheye yakınlaştırılması, kazanılması amacını taşıyor. Dolayısıyla, politik partilerin, örgütlerin ve başkaca nitelikteki yapıların “demokrasi ittifakı” hareketinin özneleri haline gelişleri, hareket noktaları ve önceliklerindeki farklılıklara karşın, 3. Yol çizgisinin ortaklaştırıcı zemininde buluşmaya, onu beslemeye ve ondan beslenmeye doğru değişim ve dönüşüm içine girmeleri demektir.
Bunun temeli ne kadar sağlam, çapı ne kadar geniş ve hızı ne kadar yüksek olursa, “Türkiye’nin normalleşmesi” demek olan faşizmden kurtuluş yolunda; başta Kürt sorununun adil, onurlu, demokratik ve barışcıl çözümü olmak üzere; kadınların, gençlerin ve tüm ezilen sınıfların ve toplumsal kesimlerin ekmek ve su kadar ihtiyacı olan politik özgürlüklerin kazanılmasının önündeki tüm engellerin kaldırılması yolunda; demokratik halk iktidarının kurulması yolunda ilerleyiş o kadar güçlü, hedefe o kadar yakın olunur.