HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, haftalık olağan grup toplantısında partililere seslendi. Temelli, Sivas Katliamı’nda hayatını kaybedenleri anarken ‘Sivas’ın hesabını soracağız’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin grup toplantısında konuştu. Alevi örgütü temsilcileri ile 2 Temmuz Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren Gülsün Karababa’nın yakını Nilgün Karababa’nın da katıldığı grup toplantısında Temelli, yeni anayasa, ekonomik kriz, rejim tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Katliamlardan hesap soracağız’
Sivas Katliamı’nın 26’ncı yıldönümünde katliamda yaşamını yitirenleri anan Temelli, katliamla yüzleşme adına adımların atılması gerektiğini belirtti. Temelli, “33 canımızı unutmadık unutmayacağız, bu katliamın hesabını soracağız, adalet yerini bulana kadar bundan vazgeçmeyeceğiz. Tıpkı Çorum’da olduğu gibi bu coğrafyada Alevi katliamları hep böyle olageldi. Alevi katliamlarının hesabını sormak sorumluluğumuz olduğu kadar hakikatlerle yüzleşmenin gereğidir. Bu yüzleşmeyi sağlayamadığımız sürece toplumsal barışı var etmemiz mümkün değil. Canları anarken hesabını soracağız. Bu katliamlarla yüzleşmek gerekiyor. O yüzden de Meclis çatısı altında Hakikatler Komisyonu kurulmalı ve tarihle yüzleşme önemlidir” dedi.
‘Mezarsızlık zulmü var’
Şeyh Said’in idamının 94’üncü yıldönümü olduğunu hatırlatan Temelli, “Tıpkı Şeyh Sait gibi Seyid Rıza, Seîdê Kurdî. Burada mezarsızlık zulmü vardır. Mezarları yoktur. Kürt halkının bu duygusu yok sayılmıştır. Yok sayılmaya devam edilmektedir. O yüzden de mezar yerlerinin halkla paylaşılması talebimizi buradan yineliyoruz. Maalesef acılarımız büyük. Bu acılar çerçevesinde ismini anmadan geçemeyeceğimiz yoldaşlarımız var. Bunlardan biri de Sevgili Orhan Doğan. Orhan Doğan’ı 12 yıl önce yitirdik. ‘Demokrasiye olan tutkumu asla teslim alamayacaksınız’ diyordu. Alamadılar. Bize bıraktığı o tutkuyu, o mirası büyütmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Urfa’dan elinizi çekin’
Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde bir eve yapılan polis baskınına değinen Temelli, “Ceylanpınar’da bir eve yapılan baskın, o evde yaratılan zulüm bu iktidarı, bu anlayışı bir kez daha teşhir etmiştir. İş makineleri ile duvarları yıkarak ağaçları yerlerinden sökerek evin içini yıkarak bir kez daha kendilerini teşhir ettiler. Tünel aradıklarını söylüyorlar. O IŞİD’le yaptığın ittifaklarla oluşan tünellerde ara. Suçu orada ara. Urfa’yı rahat bırakın, Urfa’dan elinizi çekin. Şenyaşar ailesine yapılan zulmü unutmadık. Hala bir kişi bile gözaltına alınmadı. Şenyaşar ailesini katlettiler hem de devlet hastanesinde valiliğin gözü önünde katlettiler. Hala bir kişi bile gözaltına almadılar. Ama Suruç’ta insanlarını evleri başlarına yıkılarak gözaltına aldılar” diye konuştu.
‘Nasıl işkence yapıldığı biliyoruz’
Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Halfeti’yi çok iyi hatırlıyoruz. İnsanlara nasıl işkence yaptıklarını çok iyi hatırlıyoruz. Hala bunun hesabı sorulmadı, hala soruşturma yok. Bu iktidar zulüm ve şiddet iktidarıdır, bir devlet geleneğini inatla yaşatmaya çalışmaktadırlar. Madımak’ta olduğu gibi suçu yok sayan suçluyu koruyan bir zulüm anlayışıdır. Buna karşı, savaşa karşı demokrasiden yana mücadelemizi tutkuyla büyütmek zorundayız. Saldırılar sadece içeride değil dışarıda da devam ediyor.
‘Kürtsüzleşme politikası’
Bu sınır ötesi operasyonlar nasıl bir zulme neden olur kimse bilmez, bu haberler geldiğinde hemen yalanlama yapılır. Xakurkê’ye yapılan, Başûr’a yapılan saldırılara bakın. 4 köylü yaşamını yitirdi. Biri çocuk, biri kadın. 2015’ten beri saldırılar sürüyor. O bölgeyi Kürtsüzleştirme peşinde olan bir anlayışla karşı karşıyayız. Adeta Efrin’den Çukuraca’ya kadar bir Kürtsüzleştirme ve insansızlaştırma dış politikada ana siyaset haline gelmiş durumda. Irak Parlamentosu’ndan sesler çıkıyor, itiraz ediyor Iraklılar. Bizim için en önemli mesele toprak bütünlüğü değil mi? O zaman toprak bütünlüğüne Irak’ta da Suriye’de de saygı gösterin. Irak’ta da Suriye’de de o toprak bütünlüğü içindeki halkların iradesine saygı gösterin o insanların yaşam hakkına saygı gösterin, sınır ötesi operasyonlara değil sınır ötesi diyalog ve barışla yol alın. Dış politika böyle var edilir. Dış politika bunun üzerine inşa edilir. Dış politikadan anladıkları sürekli şiddettir, zulümdür.
Kürtler Türksüz, Türkler Kürtsüz yapamaz
Bakın G-20 zirvesi yapıldı. Herkesin bildiği gibi Kürtlerle bir problemi var, buradaki 3’üncü şahsın kim olduğunu tahmin ediyorsunuz. ‘Sınırda 65 bin kişilik bir ordusu vardı ve IŞİD’e karşı bize yardım eden Kürtleri haritadan silecekti. Kim bilir ne anlattı nasıl anlattı haritada silecekti katliam anlayışına bakın. Sanırım Kürtler onun doğal düşmanı. Bu ne demek? Bu kirli ilişkiler zaman zaman kendini teşhir eder. Doğal düşman, biz de buradan diyoruz ki Kürtler Türksüz, Türkler Kürtsüz yapamaz. Biz 100 yıllardır bir aradayız. Bizi birbirimize düşman eden bu zihniyete en güzel cevabı da yine hep birlikte biz vereceğiz. Bizi düşman görenlere en güçlü yanıtı bir arada yaşama irademizle vereceğiz.
‘Çözümsüzlükten besleniyor’
Suriye’nin geleceğinin Irak ve Türkiye’nin geleceği bir birine bağlıdır. Barış birlikte var edilmeli, demokrasi ve toplumsal barış her yerde birlikte var edilmelidir. Bunu birlikte var edecek güç de Kürt halkıdır. Dolayısıyla Kürt halkına doğal düşman gözüyle bakanların bu barış masasında, demokrasi masasında yeri yoktur. Suriye, evet Efrin’le başladı, şimdi Minbic’ı konuşuyorlar. İdlib sorunu devam ediyor, çünkü sorun çözen bir yerden siyaset üretilemez bir hale geldi. Bugünkü iktidar sorunlardan, çözümsüzlükten besleniyor. Kendi iktidarını da Kürt meselesinin çözümsüzlüğü üzerine kuruyor.
‘Tecridi kırmalıyız’
Bu ülkeye dayatılan mutlak tecridin yegane nedeni de budur. Tecridi kırmak için 200 gün boyunca açlık grevi yapan arkadaşlarımız aslında Türkiye barışı için çok önemli bir adım attı. Ama bu yeterli değildir. Türkiye barışına demokrasisine yönelik tecridi tümden kırmalıyız. Mutlak tecrit kırıldıktan ve İmralı sesiyle buluştuktan sonra Türkiye, yeniden barış ve demokrasiyi daha sahici ve samimi bir yerden konuşmaya başladı. O yüzden de diyoruz ki Öcalan’la konuşun. Öcalan’ın sesini kısmayın. Avukatlarıyla, ailesiyle başlayan görüşmelerin düzenli bir şekilde devamını sağlayın. Bunu günlük siyasete ve seçim siyasetine malzeme yapmayın. Sayın Öcalan ile olan görüşmelerin sadece avukatlarla sınırlı olmamasının ne kadar önemli olduğunu geride bıraktığımız günlerde bir kez daha gördük. Vazgeçin bu Osmanlı rüyalarınızdan. Suriye üzerine hesaplarınızdan, Irak üzerine hesaplarınızdan vazgeçin. Biz biliyoruz bu Yeni Osmanlıcılık anlayışının bizi nereye sürüklediğini