Çoğu muhafazakar/liberal sanat ve düşün insanları, onaylamadıkları politikaları ve uygulamalarında siyasal iktidara karşı ses çıkarmıyorlar ama iktidarı açıktan desteklemiyorlar da. Ne var ki AKP kadrolarının övgüsünden son derece memnun olacağı şair ve düşünce insanı Sezai Karakoç iktidara istediğini vermiyor.1 Karakoç’a göre, AKP’nin uzun süreli halk desteğine rağmen temel meselelerde elle tutulur bir ilerleme kaydetmediğini belirtiyor, ona göre özellikle dış politika başarısız. Karakoç, “İslam dünyası ile gelinen nokta fecaattır” diyor ve ekliyor: “Türkiye’nin geleceği karanlık ve diğer ülkelerle çatışma tehlikesiyle karşı karşıya.”2 AKP’nin eski danışmanlarından Etyen Mahçupyan’a göre, “İslami kesimin gerçek anlamda düşünenleri, gerçekliğe çok yönlü bakabilen ve bunu derinlikli bir tespite dönüştürebilenler artık AKP mekanizması içinde yer almıyorlar. AKP son yıllarda kendi entelektüel arka planından yararlanmıyor, hatta aynı dönemde entelektüel potansiyeli olan birçok kişinin de ‘düz aydınlara’ dönüşmesine tanık olduğunu ifade ediyor.”3 Bu olgu iktidarın çekiciliği ile ilgili olsa gerek.
‘Yerli-milli’ insan tipolojisi
Tabi mahalleler arası konuşmanın oldukça hoyrat ve saldırgan versiyonları da var. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı, dolayısıyla yeni danışmanlardan Fahrettin Altun, şimdilerde ulaşılamayan bir tweet atmış. Diyor ki, “Yeter Artık! Yerli ve milli bir kültür politikasının vakti gelmedi mi? İstiklal Caddesi’nin göbeğinde bir kitapçıdan…” diyerek altına bir fotoğraf bırakmış. Fotoğrafta benim de yazarı olduğum çok yazarlı KHK Öyküleri, Selahattin Demirtaş’ın Seher, İdris Baluken’in Üç Kırık Dal, Eren Erdem’in Diktatör Devirme Sanatı, Elif Şafak’ın Sanma ki Yalnızsın adlı kitapları var. Dikkatinizi çekmek isterim bu yazarların yarısı halen cezaevinde. Birisi cumhurbaşkanı adayı, ikisi eski milletvekili, ilk kitabın yazarlarının tamamı KHK ile üniversitelerinden ihraç edilmiş akademisyenler. Bu yazarlar ve eserler, Fahrettin Altun’a göre “yerli-milli” insan tipolojisini temsil etmiyorlar. Oysa sözü edilen kitaplar ister cezaevi koşullarında yazılmış olsunlar, isterse yarı açık Türkiye cezaevinde, geniş bir toplumsal kesime sesleniyorlar. Mahalleler karşı karşıya geldiğinde öteki mahalleden çok sayıda kitap çıkarken ekonomik ve bürokratik iktidarı elinde bulunan mahallenin kültür üretimine ilgisi düşük gözüküyor.
Dindar aydınlar konuşmuyor
Bir internet sitesinde AKP’nin kültürel iktidarı neden kuramadığı sorusunun peşine düşülüyor. Samimi sorularla yola çıkan gazeteci yanıtı bulmak için çok sayıda aydının kapısını çaldığını, onlarla telefonla görüştüğünü belirtiyor. Gazeteciye göre, herkes bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi dertli. Ne var ki ilginç biçimde çok az sayıda aydın, konuşulanların yayınlanmasına izin vermiş. Saatlerce süren sohbetler, hep “off the record” olarak kalmış. Ancak açık yüreklilikle konuşan az sayıda kişinin görüşleri röportajlar olarak yayınlanmış.4 Bu aydınların bir yandan iktidarın koyduğu sansüre uydukları, bir yandan da kendilerine açıkça oto-sansür uyguladıkları söylenebilir. Bir gazeteci ile dindar aydınlar arasında yaşanan bu olay bile, kültür üretimi üzerindeki baskıyı, sansürü ve oto sansürü anlatıyor. Üstelik AKP’nin kendi mahallesinden çıkan dindar aydınlar konuşmaya çekiniyorlar. Gerçekte bu da bir kültür, itaat kültürü kanımca. Öte yandan kültür üretimindeki çölleşmeyi iktidar meselesi olarak algılamak sorunlu bir yaklaşım, sanat iktidar kurmak amacıyla yapılmaz kanımca. Sanat, sanatçının duygu ve düşünce birikimleri ile toplumsal ve kültürel koşullar içinde özerk ve özgür biçimde gelişir. Ne var ki baskılar kültür ve sanat üretimini sınırlar.
Davaya zarar verme düşüncesi
Dindar aydınların kamusal alana dönük açık tartışmalar yürütmemesini, Selçuk Orhan kapsamlı biçimde açıklıyor. Orhan’a göre sağın eleştirel yönü oldukça zayıf, kuşkusuz bu da kültür üretimini sınırlayan bir olgu:5 “Özünde sınıfsallık içeren bir eleştiri bu; ama sağ kesimi besleyen sınıfsal aktörleri, örneğin tarikatların ve cemaatlerin devletin gözü önünde sömürü aygıtları olarak işlemesine ses çıkarmadıkları için anlamını yitiriyor. Daha kötüsü, şeffaf olmanın, eleştirel olmanın, “dava”ya zarar vereceği düşüncesi yerleşmiş. Hâliyle, kol kırılır yen içinde kalır düşüncesiyle hareket ediyorlar. Kendi ifade özgürlüklerine ket vurdukları için değer üretemiyorlar. Ne sanatta ne de düşüncede… “Sağ içinde ifade özgürlüğünü ya da eleştiriyi talep eden çok küçük bir kesim var; bunların da bünyenin dışında tutulduklarını gözlemliyoruz. Kimileri, Antikapitalist Müslümanlar örneğinde olduğu gibi, marjinalleşmeye itiliyor… Sağ entelektüel, özellikle 80’li yıllardan sonra, hiçbir zaman doğrudan bireylere yazmadı, doğrudan halka seslenmedi. Bu çok tuhaf gelebilir; ama halkla doğrudan konuşma ayrıcalığı tarikat şeyhlerine, cemaat ağabeylerine ya da parti sözcülerine bırakılmıştı.”
‘Kant, Nietzsche, Goethe’
Bu röportajlar esnasında Murat Belge ile de görüşülmüş,6 Belge siyasi iktidar ile kültürel iktidar arasında bir bağ olduğu fikrine karşı çıkıyor. Belge’ye göre, “Siyasi iktidarlar liman ve demiryolu yaparlar ama kültür yapmazlar.” İktidarların görevi, herkesin kültürünü rahat biçimde yaşadığı, kültür ürünlerinin kolay erişilir hale getirildiği bir iklim yaratmaktır diyor ve devam ediyor: “… Kültürel olmanın siyasi iktidarla ilgisi olmayan, kendi içinde yolları var” diyen Belge, “Onları yerine getirdiğin zaman bir Sezai Karakoç ya da Cahit Zarifoğlu oluyorsun ama bunu çok az kişi yapıyor” diyor. Kendileriyle röportaj yapılan Yusuf Kaplan ile Müfit Yüksel’in görüşleri, siyasal iktidarın kültürel alandaki uygulamalarını eleştirel bir zeminden ele alır nitelikte. Yusuf Kaplan7, “Sezai Karakoç’ların devamı olacak bir fikriyatın tohumlarının ekilmesi gerektiğini” ifade ediyor. Kaplan’ın düşüncesine göre, “kültür ve sanat kendi içine kapanmamalıdır. Batı düşüncesi ile verimli ilişkiye geçebilecek, Kant’ı, Nietzsche’yi, Goethe’yi, Schiller’i, Picasso’yu okuyarak ve tanıyarak, semantik müdahale ile beslenebilecek kişiler yetişmeli” diyor. Ortaöğretim Tasarımında dünya edebiyatına dair hiçbir dersin olmaması, kültür ve sanatın içe kapanması anlamına geliyor.
Beton yağması modern kent
Modernleşme ve rantla birlikte Müslümanlara ait bütün merkezlerin adeta kaybedildiğini ifade ediyor Müfit Yüksel:8 “İstanbul’a baktığımızda içinde tarihi eserler duran beton yağmasına uğramış modern bir kenti görüyoruz.” Yüksel, AKP’nin ve AKP’yi doğuran siyasi hareketin yaptığı büyük hatalardan birinin Kur’an kurslarına ve İmam-Hatip okullarına endeksli bir kültür yaşamı sürmeye çalışması olduğunu söylüyor. Dindarların, karşı karşıya geldiği seküler kentli elitin güç taşlarını ele geçirebileceği bir zeminin ortada olmadığını öne süren Yüksel, alternatif bir kültürün üretilemediğini ve “karşı” kültürle becayiş edilecek bir atmosferin de ortaya koyulamadığını ifade ediyor.
Sahte kimlikler giymiş gençler
Yüksel’in İHL kökenli ve Kur’an kursundan gelen gençlere dair gözlemleri onun görüşlerini destekliyor. Gençlerde, çok ciddi bir özgüven eksikliği olduğunu, gençlerin çok “ezik” olarak yetiştirildiklerini, mahalle değiştirdiklerinde büyük travmalar yaşadıklarını belirtiyor. “Siyasi kariyerleri hızla tırmanmak isteyen ve sahte kimlikler giymiş gençlerden pek umudu olmadığını” belirtiyor Yüksel. Sözlerinin devamı ufak farklılıklarla gençlerin halini anlatıyor: “Nargile içen, fiziği düzgünse onu pazarlayan, arzu ettiği her şeye artık kolay kavuşabilen, sanalda dünyaya açık gerçekte ailesine bile yabancı olan bu bireyler acımasız rekabet içinde ahlaki sorumluluk tanımayıp merdivenleri atlamak isteyen kimselerdir. Bunlar Sezai Karakoç’un sadece adını bilirler, belki kitap kapaklarını görmüşlerdir…”
Zengin olan ‘dindarlar’
Yeni Şafak Köşe yazarı Hayrettin Karaman, İslami niteliği yüksek derslere, belki de okullara yönelimin olmadığını şöyle ifade ediyor: “Son yıllarda okullara Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı ve İslam Bilgisi dersleri kondu. Bu dersler zorunlu değil, seçmeli idi. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bu ülkede bu dersleri seçen insan sayısının azlığı ibretlik bir olaydır.”9 Karaman’ın ifade ettiği gibi, Türkiye yüzde doksan dokuzu Müslüman bir ülke değildir! Bu İslamcı bir iddia ve hayaldir. Bu ülkede Aleviler, Hıristiyanlar, dinden özerk bir yaşam sürdüren milyonlarca insan var. Üstelik Karaman’ın kendisinin de çok iyi biçimde ifade ettiği husus, bu ülkenin yurttaşlarınca da görülüyor: “Eline para geçen ve zengin olan ‘dindarlar’, lüks ve israfta dinsiz veya dini hayatı gevşek/kusurlu olanları fersah fersah geçtiler.” Bu yüzden ahlakla para ve güç yönelimli kapitalist/bürokratik bilgi ve yönelimler yan yana geldiğinde ahlak alanı terk ediyor.
Kadınların görünmezliği
Kültürel iktidar konusunun tartışıldığı bir panelde İlahiyatçı yazar Hidayet Ş. Tuksal konuyu kadın bakış açısıyla değerlendiriyor.10 Yazar, kültürel iktidarın erkeklerde olduğunu ifade ederken kültür üretiminde kadınların görünmezliğine işaret ediyor. Kadınlar, kültür üreten ve kültürel oluşa katılan kişiler değil, Tuksal’a göre kadınlar halen anne olan ve çocuk yetiştiren, ev işi yapan insanlar olarak görülüyorlar.
İslami kolejler
Bir arama motorundan Müslüman kültürü ile ilgili bir tarama yaptım. Karşıma çıkan ilk kitap, V.V. Barthold’un yüzyıl önce kaleme aldığı Müslüman Kültürü adlı eseri. Kitap 2013 yılında Ayrıntı Yayınları’nda basılmış. Ardından Arslan Abdurrahman’ın, İletişim Yayınları’ndan çıkan Modern Dünyada Müslümanlar adlı kitabını anımsadım. Kitabın modernizme dönük anlamlı eleştirileri var. Bununla birlikte, kültür alanında özgün Müslüman deneyimler olarak İslami kolejler ile imam hatip ortaokul ve liselerini veriyor. İslami kolejler biliyorsunuz 15 Temmuz darbe girişimi sonrası kapatıldı, binlerce öğretmen işsizliğe mahkûm edildi, bugün acılar hala devam ediyor.
Sağın kadınlara biçtiği rol
Düşüncelerinden dolayı siyasetçilerin, gazetecilerin, akademisyenlerin öğrencilerin gözaltı ve tutuklamalara maruz kalması en büyük etkiyi muhafazakâr kesimde yaratıyor kanımca. Bu baskılar eleştirel yönü zayıflatıyor. Demokrasi kültürü, eleştirmeyi ve eleştiriye katlanma becerisini geliştirmeyi gerektiriyor. Eleştiri kültürünün gelişmemesi, düşünce ve sanat üretimi sınırlanıyor. İktidarın uyguladığı sansür, otosansürle birleşince düşünce ve sanat üretimi mümkün olmuyor. Dindar aydınlar kamusal alana dönük tartışmalar yürütmeyince, ne kendi bahçeleri farklı düşüncelerden esinleniyor ne de diğer bahçeler bu tartışmalardan haberdar oluyorlar. Kendi içine kapalı düşünce ve sanat üretken olmuyor. Öte yandan sağ, kadınlara biçtiği geleneksel rolle nüfusun yarısını daha baştan kültür üretiminden dışlamış oluyor. Gerontokratik baskı, gençlerin fark yaratmalarını önleyemese de ciddi biçimde sekteye uğratıyor. Gençler, para, iş, siyasi kariyer hedefleri tarafından kapıldığında, düşünce ve sanat gündelik hayatın bir parçası olmaktan çıkıyor. Dine dair daha çok ders almak, kapitalizmin bireyci, faydacı, pragmatist bireyini ahlaklı hale getirmiyor.
Kaynakçalar
1 Yüce Diriliş Partisi Genel Başkanı.
2 <https://t24.com.tr/haber/sezai-karakoc-ak-parti-meseleleri-cozemedi-turkiyenin-gelecegi-karanlik-catismalar-kapida,298209>, 1.06.2019, “Dış politika İslam âlemine açılma başarısızlıkla sonuçlanmıştır, Mısır, Suriye ve Libya ile olan ekonomik ilişkiler dahil bütün bağlar kopmuş, bölgedeki bölünmeler ve parçalanmalar sonucunda, bazı ülkelerle birlikte bir tarafa savrulmuş olan ülke, diğer her bir İslam ülkesi gibi, geleceği karanlık ve diğer ülkelerle çatışma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış durumdadır. Bu durum şüphesiz Batılı ve Doğulu büyük devletlerin İslam dünyasını parçalama, istila ve işgal emellerinden doğmaktadır. Ancak bunu önceden görüp diğer İslam ülkelerini uyarmak ve buna bir çare aramak, bunun için bir araya gelmek, birleştirmek gerekirken Batılılarla birlikte hareket etmek, onların çizgisinde yürümek, hep tabii olmak hiçbir zaman gerçek bir insiyatif kullanamamak, ülkemizin geleceği için en büyük bir handikaptır.”
3 https://www.aksam.com.tr/etyen-mahcupyan/yazarlar/akpnin-aydinlari/haber-451199
4<http://www.haberdurus.com/haber/bolum-iii-ak-parti-kultur-iktidarini-neden-kuramadi-mufid-yuksel-imam-hatipliler-eziklik-duygusunu-asamadi-33847.html>
5 https://t24.com.tr/k24/yazi/ideallerden-ihtiraslara-kurulamayan-kulturel-iktidar,2277
6<https://www.independentturkish.com/node/30881/k%C3%BClt%C3%BCr/b%C3%B6l%C3%BCm-ii-ak-parti-k%C3%BClt%C3%BCr-iktidar%C4%B1n%C4%B1-neden-kuramad%C4%B1-murat-belge-h%C3%BCk%C3%BCmetler>
7<https://www.independentturkish.com/node/31161/k%C3%BClt%C3%BCr/b%C3%B6l%C3%BCm-i-ak-parti-k%C3%BClt%C3%BCr-iktidar%C4%B1n%C4%B1-neden-kuramad%C4%B1-yusuf-kaplan-k%C3%BClt%C3%BCrel-iktidar>
8<http://www.haberdurus.com/haber/bolum-iii-ak-parti-kultur-iktidarini-neden-kuramadi-mufid-yuksel-imam-hatipliler-eziklik-duygusunu-asamadi-33847.html>
9http://www.islamianaliz.com/h/71766/karaman-zenginlesen-dindarlar-luks-israf-ve-haksizlikta-dindar-olmayanlari-fersah-fersah-gectiler
10 https://www.haberturk.com/bursa-haberleri/63829162-yazarlardan-kulturel-iktidara-bakis#