Delici bakışların tüten dumanları ardından, yitip gitmiş çok eski bir şey hiç beklenmedik bir anda çıkıp gelecekmiş gibi bir garip tedirginlik dalgası kapıp içine çekiyor. Havada bir dokunma, bir yaslanma isteği ilk başta. Bütün işaretlerde bunu doğrulayan kıvranışların ritmik düzensizliği. Ama fazla zaman almıyor, bakışa keskinliğini veren sis, görüşe bulanıklığını geri vererek çekiliyor. Birbirine karşı kendi durumlarından ileri gelen güvensizlikle karışık o hiç teklememiş ahenkli ilgisizlik, yağmur sonrası manzaraların berraklığıyla ortaya çıkıyor. Acılarını dindirmeye, huzursuzluklarını yatıştırmaya gücü yetmediği gibi aslında buna kimsenin ne isteği ne de zamanının olmadığını herkes biliyor. Birinde öbürünü ilgiye değer hale getirecek hiçbir şeyin kalmadığını da. Oturup içerken ve durmadan anlatırken içini boşaltmış olduklarını ve orada gerekli sevecenliği ve saygıyı hak edecek hiçbir şey bırakmadığının farkına varalı herkes daha bir akıllı.
Birbirinin varlığına zorunluluktan katlanan, birbiriyle konuşurken bile yalnızca kendi kendisiyle konuşmakta olan gevşek ruhların havayı ağırlaştıran bitkin yayılışı. Birbirine söyleyecek hiçbir sözü kalmamış yaşlı çiftleri andıran o mecburi topluluğun düşsüz birlikteliği, o kötücül ve can sıkıcı hareketsizliği. Bu garezle karışık gülümseme, nefretin eşlik ettiği bu acıma ve küçümsemeyle yapışık merhamet krizleri, hayatın bütün aşamalarını kapsayan yaşanmış gerçek acılara karşı bu özensiz ve hürmet yoksunu gösteriş atakları… Birbirine olan yakınlığı, pasın, kimi nesnelere gösterdiği ve ona kendi ağırlığını da veren öldürücü ilgisinden öteye geçmeyen bir yaslanışın boğuculuğu. Anlamak gibi kabullenmek de bir şey. Düşünce kılığına, duygu yumuşaklığına, hayal gücünün şaşırtıcılığına, eylemin sahici yalınlığına sarıp dolaştırılan, kendi üstüne kapanarak çözülüp dökülmekte olanın çıkardığı seslerden fazlası değil.
Bütün zevkler herhangi bir tezgahın bakır çalığı kokusu, bütün hüzünler de herhangi bir yanılgının rutubetle duman karışığı geçmek bilmez dokunuşu. Yeterince hevesli ve yeterince itaatkar. Öyle bir topluluk ki, kendi sonsuz aldanışından başka bir şey olmasın. Özünden başka o kadar çok farklı benlikle dolaşır ki, aynı anda hem göz kamaştırıcı hem de dönüp bakılmayacak denli kıymetsiz bir şeydir burada gerçek. O an ne gibi görünüyorsa o olmadığından şüphe edilmediği gibi doğuştan yabancı ve uyuşmayacağı biçimlere bürünmeye de hazır tuhaf şeylerin kaynaştığı bir yeraltı geçidi. Kendi varlığına aykırı gülüp gözyaşı döktüğü halde inkar edilebilir varlığını, burada olduğundan daha fazla vurgulayan bir başka yer olmuş mudur hiç! Fakat bilinmesi gereken bir üstünlüğü var ki, o da kara bahtını okuduktan sonra tüm acımasızlığını ve kayıtsızlığını sırtına yükleyerek öleni yalancılıkla, sevimsizlikle, abartılarla bir müddet suçladıktan sonra yemeğinizi iştahla kaşıklayabileceğiniz buradan daha elverişli bir yer bulamayacağınız gerçeğidir.
Olmayan iyilikler, taşınmayan güzellikler, bilinmedik yücelikler atfedilir. Ama hiçbir yer ne bu kadar korkunçtur, ne de bu kadar yanlış anlaşılmıştır. Konuşmanın akışı kesilmeden cesetlere basıp geçebilir, endişe duymadan yıkılan bir evin altındaki can çekişmeleri izleyebilir, hiç heyecana kapılmaksızın bir çocuğun kesik başını alıp soğukkanlılıkla inceleyebilir, toplu bir itlafta kararmış kemiklerin kanlı yazgısı hakkında derin bir sohbete koyulabilir burada. Yine de sıcak ilgisine, duyarlığına, bilinç yüklü birlikteliğine, başkasının çektiğini hissedebilme gücüne yorumlanır. Hâlbuki eskiden yalnızca kötü huyları bağışlayamadığı gibi şimdi de yalnızca karşıtı gibi görünmeyecek durumları bağışlamıyordur. İlgisizlik ilgi, çürüme dirilme, ölüm yaşam gibi görünmeli, öyle kabul ettirmeli. Tam da burada itiraf etmek artık o kadar da acı verici olmayabilir: Hepimiz başkasının zararına, hatta yokluğuna hayatta asılan, o yüzden de artık birbirine söyleyecek tek sözü kalmamış olanlarız. Daha en başında aramızda aslında yalanla örülü bir hayatın alışverişinden, o alçak gönüllü soğuk duygusuzluğun mübadelesinden başka bir şey yoktu. Hiç sözü edilmedi, ama bizi perişan ruhların en mutlusu yapan da her zaman bu olmuştu.