Birleşmiş Milletler’in anlamlı günlerinden biri de her 26 Haziran günü hatırlanan ‘İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’dür. İşte bu vesileyle bir araya gelen kimi kurumlar, ülkenin belli başlı şehirlerinde işkenceye karşı açıklamada bulundular. Böylesi toplantı ve basın açıklaması, Ankara’da da Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV), Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, Ankara Tabip Odası (ATO), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şubesi ve İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından yapıldı. İHD Ankara şube önünde yapılan açıklamaya, kurum temsilcilerinin yanı sıra Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Ankara’da belirli tarihlerde kaçırılanların yakınları katıldı
Kurumlar adına ortak basın metnini okuyan İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Nuray Çevirmen, Dünya Hekimler Birliği tarafından 1975 yılında kabul edilen Tokyo Bildirgesi’nin işkence ve kötü muamele konusunda, tıbbi etik açısında tıbbın işkenceye karıştırılması karşısında net bir tutumu içerdiğini belirtti. Bildirgede, çok net biçimde hekimin işkence uygulamasına ya da zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı işlemlere ne olursa olsun, destek vermeyeceği, göz yummayacağı ve katılmayacağının vurgulandığını belirten Çevirmen, “Yine işkence sırasında hekimin hazır bulunmasını yasaklamış; hasta ile baş başa kalmak için de tam bir klinik bağımsızlık ortamının sağlanmasında ısrar etme şartı getirmiştir” ifadelerini kullandı.
18 Mayıs 2019 tarihinde Urfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Dergili Mahallesi’nde 51 kişinin gözaltına alınması ile başlayan sürecin mutlak işkence yasağı ihlallerinin hangi boyutlara ulaştığının özel bir örneğini oluşturduğunu ifade eden Çevirmen, “Urfa Barosu tarafından oluşturulan heyetin cezaevinde yaptığı birebir görüşme, adli raporlar, ayrıntılı anlatımlar, gözlem ve incelemelere dayalı olarak gözaltına alınan şahısların işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kaldıklarının doğrulandığına yer verdikleri rapor, konuyu açıklıkla ortaya koymaktadır. Söz konusu raporda, görüşmeleri gerçekleştiren avukatların gözlemleri ile esas olarak uyumlu ters kelepçe, göz bağı, başa çuval geçirme, elektrik verme, kaba dayak, falaka, cinsel işkence, hakaret, kendisine ve yakınlarına (özellikle kız çocuklarına ve eşlere) yönelik tehdit gibi anlatımlar yer almaktadır” dedi. Ankara Emniyeti Mali Suçlar Soruşturma Bürosu’nda gözaltında tutulan KHK ile ihraç edilen Dışişleri Bakanlığı personeli olduğu ifade edilen ve yaklaşık 100 kişi olduğu söylenen diplomatlarla ilgili olarak, şüphelilere işkence ve kötü muamele yapıldığına dair iddiaların kamuoyuna yansıdığını anımsatan Çevirmen, gözaltında tutulan bu kişilere hukuki yardımda bulunan müdafilerce de Ankara Barosu merkez ve kurullarına şüphelilere kötü muamelede bulunulduğu ve işkence yapıldığı şikâyetlerinde bulunulduğunu aktardı. Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi, Cezaevi Kurulu ve İnsan Hakları Merkezi tarafından görevlendirilen avukatların Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Soruşturma Bürosuna 27 Mayıs 2019 günü görüşme ve incelemelerde bulunduğunu söyleyen Çevirmen, yapılan görüşmelere dair şu bilgileri aktardı: “Görüşülen 6 kişinin tamamı ‘mülakat’ adı altında birkaç kez görüşmeye götürüldüklerini, burada itirafçı olmaya zorlandıklarını, tehdit ve hakaretlere maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir.”
Urfa ve Ankara illerinde işkence ve kötü muamele yapıldığına dair kuvvetli deliller ortaya çıkmasına rağmen, iddiaların ciddiyetiyle orantılı bir inceleme yapılmadığı gibi kamuoyunun da konuyla ilgili aydınlatılmadığının altını çizen Çevirmen, “Şüphesiz bu iddiaları araştırmakla asli olarak görevli olan merciler Cumhuriyet Savcılıklarıdır. Bununla birlikte, mevzuat uyarınca bu iddiaların muhatabı olan İçişleri Bakanlığı, Ankara ve Şanlıurfa Valilikleri, BM İşkenceye Karşı Sözleşme Ek Protokolü uyarınca ulusal izleme mekanizması olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu konuya ilişkin hiçbir açıklama yapmamıştır” diye konuştu. Ardından söz alan HDP Kocaeli ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu da, işkence iddialarını sosyal medyada duyurduktan sonra tüm dünyanın buna duyarlı olduğunu ancak Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün bu konuda herhangi bir açıklama yapmadığını ifade etti. Gergerlioğlu, “Halfeti’de işkence yapıldı, tek bir açıklama yapılmadı. Ankara Emniyeti’ndeki iddialar da çok ağırdı. Soru önergesi verdik İnsan Hakları Komisyonu’na, dilekçe ile başvurdum ama tek bir cevap yok. İşkence iddialarını araştırmayarak bir yere varamazsınız. Kimse kimseyi korumasın” uyarısında bulundu
Ankara’da kaçırılan insanlar olduğunu, 6 insanın ise kaybolduğunu hatırlatan Gergerlioğlu, “Yakınları kamu görevlileri tarafından kaçırıldığını iddia ediyor. ‘Ben devletim beni karıştırma’ diyorlarsa bunu araştırılmalı. Binlerce mobese kamerasının olduğu Ankara göbeğinde 3 insan kaçırıldı, emniyet tek bir açıklama yapmıyor. Adalet Bakanlığı tek bir açıklama yapmıyor. İçişleri Bakanlığı araştırma yapmadığı için 4 aydır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne cevap verilmiyor. Bu kaçırılan insanların işkence altında olduğu iddia ediliyor. Bu hikâye çok uzun. Ama bugün, günü ise ve haftayı bu şekilde kutlayacaksak kral çıplak diyeceğiz. Yakından takip edeceğiz. Türkiye demokratik bir hukuk devleti olana kadar da açıklamaları bekliyor olacağız” şeklinde konuştu.
aları bekliyor olacağız” şeklinde konuştu. Eşi Salim Zeybek’ten 126 gündür haber alamayan Fatma Betül Zeybek de İHD’ye başvuru yaptığını ve birçok kuruma gittiğini aktardı. Meclis’e giderek parti gözetmeksizin tek tek dolaştığını söyleyen Zeybek, şunları söyledi: “Gerekli her yere başvurduk ama henüz bir araştırma açıklama yok. Keşke olsa. Basının da yeterli ilgisini göremiyoruz. Adalet Bakanlığı’ndan, İçişleri Bakanlığı’ndan açıklama bekliyoruz. İnsanları insan olmaya davet ediyorum. Çok şey istemiyorum. Birlik olmaya çağırıyoruz. Daha ne yapalım? Destek veren herkese teşekkür ediyoruz. Gözümüz kulağımız kapıda, telefonda, sosyal medyada.”
* * *
Cezaevlerinde açlık grevini sonlandıran mahpusların tedavisinin yapılmadığı, dış dünya ile her türlü irtibatının kesilmeye çalışıldığı bugünlerde, ‘dışarısı’ da 1980’lerin ağır işkenceleri ve 1990’ların kaybedilme vakalarıyla yüz yüze gelmiş bulunuyor. İçerisi mi, yoksa ‘dışarısı’ mı daha tehlikeli bir ortam, insan gerçekten bilemiyor artık…