Nevin Cerav / İstanbul
Tüm Türkiye’de 31 Mart günü yapılan yerel seçimler ve AKP’nin itirazı üzerine 23 Haziran’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi sona erdi. İstanbul’un yeni belediye başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu, 27 Haziran’da mazbatasını alarak göreve başladı. Ekrem İmamoğlu’nun başkan seçilmesiyle İstanbul’da birçok kesim açısından yeni bir dönem başladı diyebiliriz. Çünkü İmamoğlu, İstanbullulara AKP’li belediye döneminde uygulanmayan, yapılmayan hizmetlere yönelik birçok vaatte bulundu. Bu vaatlerden biri de kadınlara yönelikti. İstanbul’u ‘kadın dostu’ bir kent haline getireceğini söyledi yeni başkan İmamoğlu. Biz de İmamoğlu’nun sözünü ettiği ‘kadın dostu’ İstanbul’un oluşmasına kadınlar yön versin istedik. Bu nedenle İstanbul’daki bazı kadın kurumlarına belediye ile ilgili taleplerini sorduk. Kadınlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden hangi uygulamaları talep ediyor ve nasıl bir kentte yaşamak istiyor?
‘Yaşam merkezleri kurulmalı’
Uzun yıllardır kadınlara yönelik çeşitli çalışmalar yapan, bir süredir de mülteci kadınlar için önemli uygulamalara imza atan Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), nasıl bir yerel yönetim sorusuna şu cevabı verdi: “Yerel yönetimlerde verilecek hizmetlerin planlamasını yaparken; yerelde yaşayan sakinlerin tamamını kapsayacak, mevcut durumu ve profili de ortaya çıkaracak, ayrımcı olmayacak bir çalışma yürütmek öncelikli olmalıdır.” Yerel yönetimlerde katılım ve temsiliyetin önemine dikkat çeken KADAV, yerel yönetimlerin tüm plan ve faaliyetlerinin cinsiyet eşitliği perspektifi ile oluşturulması, stratejik plan ile bütçenin hazırlanmasında bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerinin katılımının gözetilmesi gerektiğini vurguluyor. KADAV devamında şu önemli talepleri sıralıyor: “Kadınların yerel yönetime katılımını artıracak mekanizmaların geliştirilmesi ve güvence altına alınması çok önemli ve gerekli. ‘Kadın yaşam ve ekonomiye katılım merkezleri’ kurulmalı. Kadın yaşam ve ekonomiye katılım merkezlerinde şiddet döngüsünden kurtulurken yalnızlaştırılan kadınlar, cezaevinden tahliye olan kadın ve LGBTİ’ler, göçmenler, engelliler gibi çoklu ayrımcılığa maruz bırakılan gruplara nicelik verilmeli. Yerelde hizmet veren şiddet danışma ve dayanışma merkezleri, çok yönlü farkındalık ve bilgilendirme çalışmaları, çoklu ayrımcılığa maruz bırakılan gruplar gözetilerek kurgulanmalı.”
Yaşlı bakım evleri açılmalı
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği yaratan en önemli cinsiyet rolleri pratiğinin bakım hizmetleri olmasının dikkate alınmasını isteyen KADAV, kadınlar üzerindeki bakım yükünün kamusal hizmet kapsamında hafifletilmesi gerektiğini belirterek, “Her mahallede 0-6 yaş arası çocuklar için 7/24 açık ücretsiz kreşler, çocuklar için etüt merkezleri ile yaşlı bakım evleri açılmalı. Ayrıca, engelli rehabilitasyon, eğitim ve güçlenme merkezleri sağlanmalı. Çevre düzenlemesi ayrımcılık içermeyecek şekilde yapılmalı, (Karanlık cadde ve sokaklar, yüksek kaldırımlar vs.). Kentte yaşayan kadınların ihtiyaçlarını, sorunlarını belirlemek ve bu konuda çözüm üretebilmek için cinsiyete duyarlı veriler toplanmalı ve analiz edilmeli” diyor.
Cinsiyet eşitlikçi bir bütçe
İstanbul’un Anadolu yakasında yer alan Deniz Yıldızı Kadın Dayanışma Derneği, özellikle de kadınlar için İstanbul’un yaşanılır bir kent olmaktan çıktığı eleştirisini yapıyor, taleplerini dile getirmeden önce. Uygulamaların tümünün, “ben yaptım, oldu” mantığıyla yürüdüğünü, katılımcılığı sağlamadan, bilenlere bile danışılmadan koskoca kentin yönetilmeye çalışıldığını belirten Deniz Yıldızı, Türkiye’nin hem kentler açısından, hem de toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından sayısız uluslararası sözleşmeye imza atmış bir ülke olduğunu hatırlatıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin kadın ve erkek arasındaki eşitliğin sağlanması çerçevesinde, kadına yönelik şiddeti önleme ve mücadele etme yükümlülüğü getirdiğini vurgulayan Deniz Yıldızı Derneği, şu önemli talepleri aktarıyor: “İstanbul devasa sorunlarla boğuşuyor. Her şeyden önce deprem riski altında. Deprem toplanma alanlarının yetersizliği, yeşil alanlar, dolgu alanlar, mega projeler, kentsel dönüşüm kabus gibi. İstanbul yerelden ve katılımcı bir şekilde yeniden ele alınmalı. Okulundan hastanesine, parkından ulaşımına kadar her şey, yerelden, yeniden tarihsel dokuya ve doğaya zarar vermeden değerlendirilmeli. Ulaşımdan güvenli gıdaya erişime kadar her şey düşünülmeli. Bütün bunlar aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek yapılmalı. Yerel eşitlik birimleri kurulmalı. Her düzeyde cinsler arasında eşitliği sağlayacak kurumsal mekanizmalar oluşturulmalı.”
Belediye kadrosuna eğitim
Belediyelerin stratejik planlarının ilk maddesi tüm çalışanlarına toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi vermek olmalı. Tüm kadrolarda ve yönetim kademelerinde pozitif ayrımcılık uygulanmalı. Kentsel tasarımdan başlayarak her faaliyetin kadınlara etkisi sorgulanmalı. Bunların tümü kadınların ve kadın örgütlerinin katılımcılığıyla olmalı. Bütçeler toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı olmalı. Kreşler, yaşlı bakım merkezleri, sportif ve kültürel alanlar, her saatte kolay ve güvenilir ulaşım, aydınlık ve güvenli geceler istiyoruz. Tabii ki kadın danışma merkezleri ve gerçekten gizli kadın sığınma evleri istiyoruz. Ama sığınaksız bir dünya da istiyoruz. Kısaca biz “Geceleri de, sokakları da ve hayatımızı da istiyoruz!”
Şiddetle mücadele eğitimleri
Türkiye’nin birçok kentinde örgütlülüğü bulunan ve kadına yönelik her türlü ayrımcılığa, şiddet ile cinsiyetçiliğe karşı güçlü eylemler gerçekleştiren Mor Dayanışma ise yaşanabilir kentler istediğinii dile getirdi. Her gün onlarca kadının öldürüldüğünü, tacize, tecavüze uğradığını ve sonucunda da iyi hal indirimleri, af yasa tasarıları ile suçluların serbest bırakıldığını ifade eden Mor Dayanışma, kadınların daha güvenilir bir kente ihtiyacı olduğunu vurguluyor. Şöyle diyor Mor Dayanışma; “Bizleri sadece seçim zamanında oy potansiyeli olarak görüp diğer zamanlarda ikinci cins olarak tanımlayan ve bu zihniyetle kadın iş istihdamından toplu taşıma araçlarına kadar her yerde hayatlarımıza saldıran belediyecilik anlayışına karşı çıkıyoruz. Belediyeden ne mi istiyoruz? Her mahalleye kreş, her mahalleye kadın dayanışma merkezi istiyoruz. Her belediyede ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu’nun kurulmasını ve bu komisyonların kadınların yararını gözeterek aktif bir şekilde çalışmasını istiyoruz. Kadınların bedenine, yaşama hakkına, özgürlüğüne müdahale edilmeyen kadın kentler istiyoruz.”
Kadın istihdamı sağlanmalı
“Yandaşlara, akrabalara peşkeş çekmeyecek ve kadın istihdamını arttıracak belediyecilik anlayışı istiyoruz” diyerek taleplerine sıralayan Mor Dayanışma, kadına yönelik şiddete karşı gerçek ve işleyen mekanizmalar kurulması gerektiğinin altını çiziyor. Her belediyede Şiddet Önleme Birimleri’nin acil olarak açılmasını ve bu birimlerin aktif olarak çalışmasını isteyen Mor Dayanışma, şöyle devam ediyor: “Büyükşehir belediyesi başta olmak üzere belediyelerdeki kamu çalışanları ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ ve ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele’ eğitimleri almalı. Kadına yönelik şiddetle mücadelede sağlıklı veri toplanabilmesi amacıyla veri toplama sistemi kurulmalı. Belediye yasasına göre; İstanbul’da en az 150 Kadın Sığınma Evi olması gerekiyorken sadece 8 tane var. Kadın sığınma evlerinin sayısının artırılması, burada yaşamak zorunda olan kadınların koşullarının iyileştirilmesi ve seçme haklarını kullanmaları gerekiyor. LGBTİ+ düşmanı, homofobik, transfobik olmayan belediye başkanları ve çalışanları istiyoruz. Doğa talanına dur diyecek, yeşil alanlara, denizlere ve temiz su kaynaklarına sahip çıkacak çevreci bir belediyecilik istiyoruz.”
Alevi kadınlar eşit hizmet istiyor
Alevi kadınların inançları üzerinden bir örgütlenmeleri yok, fakat Alevi kurumlarında kadınlara yönelik çeşitli çalışmalar yapıyorlar. Bu Alevi kadın gruplarından birine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle ilgili düşünce ve taleplerinin neler olduğunu sorduk. 18 kişilik bu Alevi kadın grubu adına, araştırmacı, yazar Ceren Ataş konuştu. İstanbul’da 2013 yılında 64 Cemevi olduğunun açıklandığını ve aradan geçen 6 yılda daha çok Cemevi yapıldığını belirten Ataş, “Burada mühim olan Cemevlerinin sayısı değil elbette, önemli olan temsiliyeti ve tanınması. Belediyenin eşit şekilde hizmet etmesi, asimile etmemesi” diyor ve ekliyor: “Alevilerin ibadethaneleri bugün hâlâ tanınmıyor ve hizmette ayrımcılığa maruz kalıyor. Eğer bir belediye cemevinin yapılmasına, yenilenmesine destek oluyorsa bu sefer de asimilasyon çalışması yapıldığını görüyoruz. Örnek vermek gerekirse, ilk olarak cemevlerine abdest alma yerleri yapılması diyebiliriz. Bununla birlikte belediyeler Muharrem Orucu dönemi Alevilerle beraber oruç açacakları zaman afişlere “Muharrem iftarı” gibi Alevi lugatında olmayan tabirler kullanarak Sünni inancının öğelerini kullanıyor. Ötekileştirmemek için öncelikle o inancın değerleriyle davranmanız, o değerleri kabul etmeniz gerekir.”
Alevi kadınlara iş imkanı
Ataş, Türkiye’deki pek çok Alevi’nin, sadece dini kimliğinden ötürü işsiz bırakıldığına dikkat çekiyor. “Potansiyel olarak uygun olduğu işlere alınmıyorlar” diyen Ataş, belediyeden şu taleplerde bulunuyor: “Belediyenin öncelikle Alevi kadınlara odaklanarak sağlayacağı iş imkanı olmalı. Kadınların emeğine değer vermeli. Kadın dediğinde aklına ilk olarak kreş gelen bir zihniyetle ilerlemek mümkün değil. Alevi kadınlar belediyeden ibadet merkezlerinin tanınmasını, iş imkanı sağlanmasını, cinsiyet eşitlikçi politikalar uygulamasını istiyor.
Kadın sığınıkları açılmalı
2018’in Aralık ayında, Türkiye çapında 200’ü aşkın LGBTİ+ ile kadın örgütünün bir araya gelerek kurduğu Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu, İstanbul seçimi öncesi şöyle bir metin deklare etmişti: “Her şeyin çok güzel olması için” İstanbul’a 16 milyonluk nüfusa uygun kadın sığınağı ve danışma merkezi lazım! 5393 sayılı Belediye Kanunu nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelerin sığınak açmak zorunda olduğunu söylüyor. Ama son 25 yılda, 16 milyonluk şehirde, koskoca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olarak açılmış kadın sığınağı sayısı sıfır 0. Bu bile her gün kadınların öldürüldüğü bir ülkede canımıza verilen kıymetin yeterli bir göstergesi. Ayrıca kadın danışma merkezlerinin ulaşılabilir olması ve bağımsız kadın örgütlerince denetlenir olması da şart!”