Gezi Davasının ikinci gününde savunma yapan sanık avukat Can Atalay, ‘Gezi isyanında yer alan milyonları oranın buranın fonlarıyla sokağa dökülmüş suçlular olarak göstermek kimsenin haddi değildir. Gezi, böyle kirletilemez’ dedi.
Gezi Parkı protesto eylemlerine ilişkin aralarında iş insanı Osman Kavala’nın da bulunduğu 2’si tutuklu 6’sı firari, 16 kişinin yargılandığı davanın duruşmasına İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi Kampusu’ndaki duruşma salonunda ikinci gününde görülmeye devam ediliyor. Duruşmayı milletvekilleri, farklı ülkelerin elçilik ve konsolosluk yetkilileri ile yüzlerce kişi izliyor.
Duruşma, sanık avukat Can Atalay’ın savunma yapması ile başladı. Atalay, iddianameyi, Türkiye’nin en onurlu hareketini karalama hareketi olarak tanımladı. Atalay, “Bu iddianame AKP-FETÖ ittifakının son somut ürünüdür” dedi. Hazırlanan iddianamenin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın anayasal düzenlemeden anlamadığının göstergesi olduğunu ifade ederek, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın anayasal düzenden ne anladığını değil ama neyi anlamadığını anladık” diye belirtti. Atalay, “Türkiye’nin dört bir yanında dökülen camı-çerçeveyi, öldürülen bütün hayvanların bileti bize kesilmek isteniyor” diyerek, iddianamenin özetinin, “FETÖ”cüler tarafından hazırlanan 11 sayfalık rapor olduğunu belirtti.
Atalay, “Gezi’yi yayalaştırma projesini” hatırlatarak, projenin imar planına aykırı olduğunu ve yapılacak binanın kaçak olduğunu vurguladı.
‘Aşama aşama çözülen yargı’
Savcılığın kendilerini TCK. 312 Madde ile suçladığını kaydeden Atalay, şu ifadeleri kullandı: “312’nci madde ile suçlamamızı sağlayan şey; yurttaşların sokaklarda, caddelerde, kentlerin meydanlarında ifade özgürlüklerini müşterek kullanmalarıdır. Savcılık diyor ki, ‘Biz Fetullahçı çetenin soruşturma dosyasını yeniden kıymetlendirdik.’ Bu usul her şeyden önce yasalara, mevzuata aykırıdır. ‘Yeniden kıymetlendirilmiştir’ diyerek önümüze sürdüğünüz dosyanız, iddianameniz ana mantığı ve akışı ile örgüt üyesi olarak suçlamakla iddia ettiğiniz kolluk ve yargının hazırladığı belgelerdir. Yargının kritik noktalarının tümünün Fetullahçılara teslimi sonucunu doğuran 2010 referandumu sonrasında, iyi-kötü kamu yararını korumaya çalışan yargının gözümüzün önünde aşama aşama çözüldüğüne şahit olduk. Ve sonrasında insan toprak hava ve su için adalet isteyenlerin düşmanlaştırılması, AKP döneminin alamet-i farikası olmuştur.”
‘Kimsenin haddi değildir’
“Gezi isyanında yer alan milyonları oranın buranın fonlarıyla sokağa dökülmüş suçlular olarak göstermek kimsenin haddi değildir” diyen Atalay sözlerine şöyle devam etti: ”Gezi, böyle kirletilemez. Taksim Dayanışması, ‘Gelin İstanbul’un kent merkezindeki son müşterek kamusal yeşil alana son afet sonrası toplanma alanına sahip çıkalım’ çağrısının karşılık bulmasıdır. Biz bunu ilk kez de yapmadık. TEKEL dayanışması, Haydarpaşa dayanışması, Kuzey Ormanlarına, AKM’ye sahip çıkışımız… Başka şehirlerde de gün gün yapıyoruz. Bunlar suç olabilir mi?”
‘Gezi itiraz alanıdır’
Kentlerin ve kendi kaderlerini tayin etmek isteyenlere, bu hakkını kullanan kimseye ceza verilemeyeceğini dile getiren Atalay,“İnsan, toprak, hava ve su için adalet isteyenlerin düşmanlaştırılması, AKP döneminin alamet-i farikasıdır. Gezi bir itiraz alanıdır. Kendi kaderimiz üzerinde söz söylememize engel olan her şeye karşı itirazımızın dillendirildiği yerdir Taksim Gezisi Direnişi. Taksim İstanbul’un ve daha da ötesi Türkiye’nin emek ve Cumhuriyet Meydanı’dır. Mekan önemlidir, kentlerin meydanları önemlidir. Taksim Türkiye’nin meydanıdır” diye konuştu.
‘Sermaye düzenine reddiye’
Gezi Parkı’nın bir afet sonrasında toplanılacak Taksim’deki tek boş alan olduğunu ifade eden Atalay, “Gezi Parkı, farklı toplumsal sınıfların karşılaşmasını mümkün kılan, piyasa dolaşımından geçmeden var olabileceğiniz ve evsizlere ev olan nefes alabileceğiniz bir mekandır. Parkımızın betonlaştırılmasına itiraz etmek, meta dışı bu alandaki olası toplumsal ilişkilerin sermaye düzeninin mantığına tabi kılınmasına bir reddiyedir. Bu anlamda müştereklerin savunusu diyebileceğimiz ‘bu ağacı kesemezsin’ itirazı, yoğun polis şiddetine karşı ‘no pasaran’ çizgisini çekmiştir” diye konuştu.
‘Erdoğan değil miydi?’
Atalay, “Arap Baharı meselesi de var. AKP bu işlerin destekçisi değil miydi? Mısır’da ve Tunus’ta iktidara gelen siyasal İslamcıları ayakta alkışlayan AKP değil miydi? Gezi direnişi süresince biz buradaydık, Recep Tayyip Erdoğan El Nahda’nın hükümette olduğu Tunus’taydı. Seçilmiş olmak hiçbir hükümete Anayasaya aykırı davranmayı hak görmez. Kent meselelerinde muhatap belediye başkanlarıyken hükümet kendisini doğrudan muhatap haline getirdi. Hukuk konserve açacağı değildir” değerlendirmesinde bulundu.
‘AKP-Cemaat suç ortaklığı’
“2013 Haziran’ında ‘Hükümet istifa’ sloganı meşru mudur diye sorarsanız anasının ak sütü kadar helaldir” ifadesini kullanan Atalay, ‘‘Hükümet istifa sloganı, Türkiye’nin dört bir yanında insanların kardeşleşmesinin sembolü oldu. İddianame Fetullahçı yalancılığının, AKP+Cemaat suç ortaklığının kendisidir. Gezi’de zulüm yapan, 15 Temmuz’da tankın içinden çıkan polis müdürü Mithat Aynacı’nın savunmasıdır iddianameniz” diye konuştu.
Gezi direnişinin faşizme karşı olduğunu dile getiren Atalay, sözlerine şöyle devam etti: “İddianame İstanbul Kent Mitinginden bahsediyor ama o gün Kadıköy’de akla ziyan gaz kullanımıyla öldürülen Elif Çermikli’den bahsetmiyor. İddianamede Berkin’imizin cenazesinde bulunmamızdan söz ediliyor ama bir çocuğun öldürülmesinin sorumluları ayan beyan ortadayken kimsenin hala tek bir gün bile ceza almamasından bahsetmiyor. İddianamede çeşitli tarihlere dair birçok şey söyleniyor ama 1 Haziran’da Ankara’da Ethem Sakrısülük’ün, 3 Haziran’da İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş ve Antakya’da Abdullah Cömert’in öldürülmesini unutturmak istiyor. Çocuğunun acısıyla günden güne eriyerek ölen Fadime Ayvalıtaş’tan, Fırat’ın öte yakasında katledilen Medeni Yıldırım’dan da bahsetmiyor iddianame. Ali İsmail Korkmaz’ı düşlerimizden çıkarmaya çalışan iddianameniz Mevlüt Saldoğan isimli katili ise Gezi Davasının zarar göreni, müştekisi olarak yutturmaya çalışıyor. Memleketin ağacına sahip çıkmak, tarım topraklarının tarumar edilmesine itiraz etmek, akarsularının gasp edilmesine karşı çıkmak, işçilerin ölüm koşuşlarımda çalışmasına karşı direnmek, kaçak cemaat yurtlarında çocuklarımızın öldürülmesinin peşini bırakmamak esas yurtseverliktir. Seçilmiş olmak hiçbir hükümete anayasaya aykırı davranma hakkı vermez. Gezi, insanın kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur. Bu iddianameyi reddediyoruz. Bu iddianameyle işimiz olmaz.”
Duruşma, Eski TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi akademisyen Tayfun Kahraman’ın savunması ile devam ediyor.
Gezi davasında savunma yapan Tayfun Kahraman, “Gezi halktır, Gezi anti emperyalisttir. Gezi halkın barışma, kucaklaşma mekanıdır. Gezi’den korkmayın, Gezi korkulacak yer değildir” dedi.
Gezi Parkı olaylarına ilişkin aralarında iş insanı Osman Kavala’nın da bulunduğu 2’si tutuklu 6’sı yakalamalı, 16 kişinin yargılandığı davanın duruşmasına İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi Kampüsü’ndeki duruşma salonunda ikinci gününde görülmeye devam ediyor. Atalay’ın ardından dava kapsamında tutuksuz yargılanan TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Eski Yönetim Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi akademisyen Tayfun Kahraman savuma yaptı.
Kahraman, “Kendi kendini dövdürterek her halde hükümeti düşürmeye çalışan dünya da tek bir biz varız. Gezi halktır, Gezi anti emperyalisttir. Gezi halkın barışma, kucaklaşma mekanıdır. Gezi’den korkmayın, Gezi korkulacak yer değildir” diyerek savunmasını sonlandırdı.
HABER MERKEZİ