İBB seçimlerini Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazanması kimse için sürpriz olmadı. 31 Mart seçimlerini 13 bin oy farkıyla kazanan İmamoğlu’nun 23 Haziran’da aradaki farkı 800 bine çıkarması ise üzerinde konuşulmaya değer bir konu. Nitekim seçimin hemen öncesi günlerde HDP çevrelerinin hedef olarak gösterdiği 1 milyon farka yaklaşıldığını söyleyebiliriz.
Oluşan devasa farkın arkasında hiç şüphe yok ki AKP’nin, genel olarak Cumhur İttifakı’nın, ve esas olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı söylemlerine duyulan tepki var.
31 Mart seçimlerinin en önemli argümanı, yaşananın salt bir yerel seçim değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin beka meselesi olduğuydu. Bu tespite göre maazallah muhalefet adayları kazanırsa Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun 100. yılını göremeden yok olacaktı. Ne var ki iktidar çevrelerinin bu tehdit içeren uyarısı halkta karşılık bulmadı.
AKP’nin gerekçesiz itirazları üzerine YSK’nin 6 Mayıs’ta aldığı skandal niteliğindeki seçim tekrarı kararına karşı halkın tepkisinin ifadesidir 800 bine ulaşan fark.
Seçim taktiği olarak sunulan bütün karalamalar, seviyesiz veya alçakça suçlamalar, Pontus, Konstantinopolis, “Kürtler ciğerimdir, ciğerparemdir” zevzeklikleri, “Ya Binali, ya da Sisi” söylemleri düpedüz duvara tosladılar. Bu mantığa göre İstanbul seçmeninin tercihini Sisi’den yana kullandığını söylemek mümkün. Ya da çoğunluğun Konstantinopolis’ten yana olduğunu.
İyi de AKP’nin bu sonucu, bu boyutuyla olmasa da, kaybedeceğini öngöremediği düşünülebilir mi? Seçimin tekrarından esas olarak beklenen neydi? İki seçim arasındaki yaklaşık üç aylık sürede İBB’de hangi temizlikler yapıldı? Devasa yolsuzlukların, usulsüzlüklerin kayıtlarının, belgelerinin toplandığı kozmik oda derlenip toparlanabildi mi? Bugün ve bugünden sonra bu sorulara cevap aramak gerekecek. Anımsayalım: İmamoğlu mazbatasını alıp başkanlık görevine geldiğinde, kendinden önceki dönemde yapılan işlemlerin dökümünü kopyalamak istemiş, ardından kızılca kıyamet koparılmıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mali kaynaklarının hükümet için ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek bile yok. Hükümete yakın tarikatlar, Erdoğan ailesi fertlerinin kurucuları veya yöneticileri oldukları vakıflar, dernekler hep bu çeşmeden beslendiler. ‘Bankamatik memuru’ ifadesi ile tanımlananların sayısı 60 bin olarak ifade edilmişti. Bu sayının içinde AKP’nin kadınlar kolu, gençlik örgütleri üyelerinin oranını henüz bilmiyoruz. Hatta çok önemli bir kısmını asla da bilemeyeceğiz. Unutmayalım: İspark’ın gün boyu para bastığı sokakların büyük çoğunluğu kayıt dışı. Oradan elde edilen tahsilatın nasıl üleştirildiğini bilmek mümkün değil. Keza imar ve iskân izinleri, faaliyet ruhsatları karşılığında talep edilen rüşvetlerin, bağışların da kaydına ulaşamayacağız.
Geniş halk yığınlarında sevince yol açan seçimin kazananı İmamoğlu olurken, sonuçların açıklandığı ilk dakikalarda yaptığı konuşmayla, kurtulanı da Binali Yıldırım oldu. Sürecin başından beri, isteksizliği gözlemlenen Binali Yıldırım, çoğu kez benimsemediği, kendisine dikte ettirilen söylemlerin ağırlığını üstlenmek zorunda kalmıştı. Bir anlamda davul onun boynuna asılmış, ama tokmak bazen Süleyman Soylu’nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yandaş ve tetikçi medyanın elindeydi. 31 Mart’ta ekibinin yönlendirmesi ile alelacele ‘kazandım’ açıklaması yaparak büyük eleştiri alan, mizah malzemesi yapılan Binali Yıldırım, bu kez aynı duruma düşmedi. Tersine, yaptığı erken açıklamayla takdir edildi.
Şimdi esas üzerinde durmamız gereken konu, İstanbul’da yaşanan bu kazanımın ülke siyasetine nasıl yansıyacağı. Örneğin, ipe sapa gelmez, her türlü hukuk kuralının dışında kararlar veren yargıyı nasıl etkileyeceği. Malum, dün ve bugün Silivri’de Gezi Davası görülüyor. Osman Kavala mesnetsiz bir suçlamayla 600 gündür cezaevinde. İlk kez hâkim karşısına çıkıyor. Mahkeme heyeti ülke genelinde milyonlarca insanın katıldığı Gezi eylemlerinin faturasını yargılanan 16 kişiye mal etmeye çabalayan iddianamenin tutarsızlığını görecek mi? Yoksa düne kadar süren nobranlıkta ısrar ederek tutukluluğu bir cezalandırma haline mi dönüştürecek?
İstanbul seçimlerinin hayırlara vesile olması dileğiyle…