Bir zamanlar siyasi bir platformda şiir okuduğu için cezaevine atılan Recep Tayyip Erdoğan, yükselişi boyunca kendini özgürlüğün ve adaletin şampiyonu olarak stilize etti ve yaptığı ilk kampanyası, yargı reformu için yaptığı şiddetli ısrarlar önemli ölçüde desteklendi
Ancak Erdoğan’ın iktidarı yaklaşık 20 yıl sonra, Türkiye’deki yargının durumu yüzünden yaşamları zorlu yasal işlemlere bağlanmış milyonlarca vatandaşın olduğu bir krizin içinde ve halkın adalete olan güveni hiç olmadığı kadar azalmış durumda.
Erdoğan muhalifleri Türkiye’deki kamu sektörü genelinde onun otoriter yönetim tarzının ve yandaşçılığın güveni baltaladığını söylüyorlar.
Bu duruma ülkenin mahkemeleri en önemli örnek olabilir. Hukuk uzmanları, tasfiyelerin ve devamlı yaşanan beyin göçünün yargıda çürümeye neden olduğunu ve hala görev başındaki yargı mensuplarının ülkedeki korku iklimi tarafından felce uğratıldığını söylüyor.
Yarın gerçekleşecek olan seçimde adalet insanların akıllarındaki en önemli şey olacak. Erdoğan’ın partisi muhalifler tarafından az farkla kazanılmış seçimin yenilenmesi konusunda başarılı oldu ve Yüksek Seçim Kurulu çok eleştirilen bir kararla seçimi yenileme kararı aldı.
Yargının tamamen bağımsızlığını kaybettiğini ve iktidarın elinde bir güce, silaha dönüştüğünü belirten eski yargı mensubu Ömer Faruk Eminağaoğlu “Bu Türkiye’de bir günde ortaya çıkmış bir problem değil, fakat bu iktidar döneminde doruğa tırmanmıştır” dedi.
Deneyimsiz hâkimler ve iktidarın ağır eli yargı sistemini sıkıştırırken, Erdoğan döneminde cezaevleri hiç bu kadar dolu olmamıştı. Başarısız 2016 darbe girişiminden sonra yaklaşık 400 hâkim ve savcı ya görevden alındı ya da apar topar yer değiştirildi
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ülkenin hâkimlerinin ortalama tecrübelerinin 1 buçuk 2 yıl olduğunu belirtti.
Erdoğan ve partisinin krizin yakın olduğunu bildiklerine hiç şüphe yok. Geçen ay Erdoğan Türkiye’deki güven ortamının yükseleceğinden ve yatırımının gelişeceğini duyurduğu bir yığın değişimden söz etti.
Başkanlık sarayında hâkim ve savcıların bulunduğu bir toplantıda Erdoğan: ’Bir yerde adalet azalıyorsa, şikâyetler artar’ diyerek reformların insanlara hizmet etmeye, adalete erişiminin iyileştirilmesine ve yargılama süreçlerinin kısalacağına odaklanacağını açıldı.
Yine de birçok hukuk uzmanı bu açıklamayı inandırıcı bulmadı. Medya ve Hukuk Araştırmaları Derneği Eşbaşkanı Veysel Ok: ‘Yargı sisteminde bazı şeylerin kötü olduğunu kabul etmeleri güzel. Fakat öte yandan, anayasada tüm haklara sahibiz ve eğer iktidar yerel yasaları ve Avrupa teamüllerini uygularsa reformlara gerek kalmaz’ dedi.
Erdoğan açıktan bir bağımsız yargı garanti etse bile, eleştirmenler onu mahkemelere boyun eğdirmekle suçluyor.
Hukuk uzmanları ülkedeki en önemli yargı gücüne sahip Hâkim ve Savcılar Kurulunun, 2017 referandumundan sonra başkanlığın yetkilerini genişlettiğini ve Erdoğan’a etkili bir güç vermesini önemli bir gelişme olduğunu belirtiyorlar.
Bugün hâkimler konseyinin 13 üyesinden 4’ü Erdoğan tarafından, 7’si de Erdoğan’ın partisinin çoğunlukta bulunduğu Parlamento tarafından seçiliyor. Erdoğan konuşmasında bu konseyden bahsetmedi bu yüzden reformlar için umut besleyenler hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Erdoğan iktidara geldiğinde ülkedeki yargı sistemi mükemmel değildi fakat ülkedeki hukuk profesörleri nadiren de olsa ülkede bağımsız denilebilecek bir yargıya sahip olduklarını belirtiyorlardı.
İktidarının ilk yıllarında Avrupa tarafından teşvik edilen reformları hayata geçirdiği için övgüler almıştı. İdam cezasını kaldırarak ve Türkiye adalet sistemini Avrupa standartlarına yaklaştırmak için yenilikler getirmişti. Ancak başarısız darbe girişiminden sonra OHAL sürecinde Türk yargı sistemi ve üniversiteler bizzat Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanan KHK sonrası ihraç edilen yargı mensupları ve akademisyenler yüzünden ağır darbe aldı
Barış bildirisine imza attığı için ihraç edilen eski Ankara Üniversitesi hukuk profesörü Cenk Yiğiter: ‘Herkesin ihraç edilme korkusu barındırdığını’ söylüyor. İhraç edilenler tekrar tekrar cezalandırılıyor, iş yerlerinde örgütlenme korkusuyla alınmıyorlar ve pasaportlarına el konuluyor. Sanki bu tüm insanlar vatandaşlıktan çıkarılmış gibi’ diye ekledi. Son olarak bir öğrencisine son zamanlardaki kısıtlamalardan dolayı akademide kalmasını söylediğini ve bu korku kültürünün üniversitelerden uzunca bir süre gitmeyeceğini belirtiyor.
Bu yazı New York Times’da Carlotta Gall tarafından yayınlandı
Çeviri: Mehmet İnanç*
HABER MERKEZİ