Sekiz haftalık yazı dizisinde kendi öznel deneyimlerimden hareketle Kürt sahasında 1915 Ermeni Soykırımına dair hatırlama ve anma rejiminin 1990’ların başından günümüze olan dönüşümünü ele almaya çalıştım. Kürt kamusal alanında 1915’e dair önemli politik ve söylemsel dönüşümlerin gerçekleştiği 2000 sonrası dönemi kendi öznel tecrübelerimi de içeren fakat çok daha geniş bir bağlam temelinde ele alırsak; bize bu dönüşümü anlamada yardımcı olabilecek iki kavrama işaret etmek istiyorum.
Dikkatinizi çekmek istediğim ilk kavram, Fransız filozof Johann Michel tarafından geliştirilen régimes mémoriels kavramı. ‘Hatırlama ve anma rejimleri’ olarak çevirebileceğimiz bu kavramı Michel “bir toplumda belirli bir zamanda geçerli olan ve kamusal hafıza politikalarını yapılandıran, kişisel olmayan istikrarlı anlam konfigürasyonları” olarak tanımlar ve Fransa örneğinde iki temel hatırlama ve anma rejiminden bahseder: mağduriyete dayalı (victimo- mémoriel) ve ulusal birliğe dayalı hatırlama ve anma rejimleri.
Michel’in analizi çağdaş Fransa’nın durumuna dayanmasına rağmen, bu çerçeveyi Türkiye’ye de uyarlamak mümkün. Ulusal birlik mutabakatına dayalı anma rejimi kendini tarihteki şatafatlı zaferler, ulusun yüceliği ve büyük kahramanların tanınması etrafında kuruyor ve bütün bu geçmişin gramerini “Türkiye için” vurgusuyla çekimliyorken; mağduriyete dayalı anma rejimi çoğul ve fragmente bir ulus algısına ve ulusal birlik anlatısının sessizleştirdiği geçmişe dair utanç verici olguların tanınmasına dayalı bir grameri; direnen, mağdur olan ve ölenler için “Türkiye yüzünden” vurgusuyla çekimliyordu. Devletin resmi ideolojisi ve onun etrafında kurumsallaşmış kamu ve sivil alanı içinde kurulan ulusal birlik mutabakatına dayalı anma rejiminde Türkiye’nin geçmişi yüceltilip her şey onun ‘için’ olarak düşünülüyorken; öncülüğünü Kürt hareketinin yaptığı, Türklük Sözleşmesi’nin dışında kalan diğer kırılgan toplumsal grupların mağduriyete dayalı anma rejiminde Türkiye’nin geçmişi mahkum ediliyor ve her şeyin onun ‘yüzünden’ kaynaklandığı belirtiliyordu.
Türkiye’de özellikle 1990’lardan itibaren ulusal mutabakata dayalı anma rejiminin dışında kalan grupların (Ermeniler, Süryaniler, Aleviler, Kürtler vd) paralel tarih yazımları bu mutabakatın dışında bir gramerle ilk defa açıkça kamusal alana çıkmaya başladı. Bu rejim içinde gelişen yeni tarih yazımı, 20. yüzyılın bütün devlet şiddetini paralel bir kortejde kınadı. Bu süreç devlet şiddetinin kurbanı olan farklı grupların, farklı kurban hafızalarını birleştirilmesiyle sonuçlandı. Bu noktada özellikle 1915 ile alakalı olarak Kürtler arasında kökleri ta 1921’deki Koçgiri’ye kadar giden bir hafıza mevcudiyeti ve “em şîv in hûn paşîv in” sözünde somutlaşan anma gramerinin Ermeni soykırımı hafızasının Kürt kamusal alanında ortaya çıkma koşullarından birisini oluşturduğunu düşünüyorum. Kürt karşı hafızasında kurulan devlet şiddetinin sürekliliği, 1915’i bu silsilenin “kurucu şiddeti” olarak dahil etti ve böylece Ermeniler de “Türk devletinin kurbanları” kategorisinde Kürtlere katıldı. “Em şîv in hûn paşîv in” deyişi devlet şiddetinin sürekliliği üzerinden Ermenilerin mağduriyeti ile sonraki yıllarda Kürtlerin yaşadığı mağduriyetleri birbirine bağladı.
Burada bir başka araştırmacının, “çok yönlü hafıza” (multidirectional memory) kavramı bizim için özellikle yararlı olabilir. Michael Rotberg, “Çok Yönlü Hafıza: Sömürgesizleştirme Çağında Holokost’u Hatırlamak” isimli kitabında dışlanmış grupların kamusal alana çıkan kolektif hafızalarının başka gruplara da kendi tanınma ve adalet taleplerini kamusal alana taşırmaya maddi ve sembolik kaynak sağladığını ortaya koyar. Hafızaların birbirine rakip olarak görüldüğü genel kanının aksine, Rothberg hafızanın çok yönlülüğüne vurgu yapar.
Hafızanın bu çok yönlülüğü 2000 sonrası Kürt alanında yükselen üç hafıza dalgasının kamusal alanda ortaya çıkmasında görülebilir. 1938 Dersim katliamlarına yönelik sözlü tarih araştırmaları, 12 Eylül darbesi ve Diyarbakır Cezaevi anıları ve 1990’lardaki devlet şiddeti, faili meçhul cinayetler ve hak ihlallerine yönelik tanıklıkların derlenmesi, bütün bunların da temelini oluşturan bir başka hafızanın ortaya çıkmasına vesile oldu: 1915 Ermeni Soykırımı hafızası. Hafızanın bu çok yönlülüğünün imkanlarını açığa çıkarmada 2000’lerin başından itibaren bu farklı hafıza kümelerinin aynı peyzajda buluşmasını ve bunların kamusal alana taşırılmasını sağlayan dört temel aktör vardı: Kürt Hareketi’ne bağlı kurumların kültür- sanat aktiviteleri, siyasal demeçleri ve yeni bir tarih yazımı, bireysel kimlik girişimcilerinin çalışmaları, sivil toplum ve akademik kuruluşların kültür-sanat, değişim ve sözlü tarih projeleri ve geçmişi işleyen edebiyat, özellikle 2000 sonrası modern Kürt edebiyatı.