Hasankeyf mücadelesiyle ulusal ve uluslararası kamuoyunca bilinen neolitikten günümüze bir yaşam alanıdır. Hasankeyf’te on binlerce yıl boyunca doğa-insan birlikte-barışık-dayanışmacı bir yaşama tanıklık etmiştir. Yapılacak olan baraj ile 199 köy, yüzlerce mezra, onlarca endemik tür ve milyonu bulan insan bundan zarar görecek, ya yok olacak ya da göç edecektir.
Hasankeyf’in bu denli büyük mücadelelere sahne olmasına; yerel, ulusal ve dünya kamuoyunda bu kadar tepkiye rağmen neden baraj yapılmak istenmektedir? Oluşan tepkilerden dolayı kredi veren birçok kurum-banka bu konudaki desteğini çekti ama iktidar inatla devam etmektedir.
Bu inat-yaklaşım-politikanın birçok sebebi var. En önemli sebeplerden biri de suyun silahlaştırılması ile savaş aygıtına dönüşümüdür. Nasıl mı; komşu ülke ile arasında sudan bir sınır yaparak güvenlik bandı oluşturmak ki bu baraj da dünya literatürüne “Güvenlik Barajı” olarak girdi. Tabi bu emsalden yola çıkan merkezi iktidar sınır boyunca on tane daha planladı. Yani Türkiye’ye güvenlik barajının mucidi de denebilir. Komşu ülkeye yaptırım aracı olarak suyun savaş aygıtına dönüşümü de tam da bu. Komşu ülkelerde yok denecek kadar az olan bu varlık fosil yakıttan daha pahalıdır. Değerli olan su barajlar yoluyla tahakküm altına alınarak komşuya kontrollü su verilmesi planlanmaktadır. Tabi sınırı aşan suların da hiçbir ülkenin doğduğu yerde kalma hakkı vardır diyemez çünkü su tüm canlılar için yaşam hakkıdır ve tüm canlıların temiz ve sağlıklı suya erişim hakkı vardır, kesinlikle piyasalaştırılamaz.
Ilısu Barajı’nın 2019 martında su tutulması planlanmıştı. Komşu ülke rica etti, hazirana ertelendi. Haziran geldi, komşu ülke rica etti, bir daha ertelendi. Elbette yetkili kurum su seviyesi az ya da çok gibi safsata gerekçelerle su tutma işleminin ertelendiğini söylese de asıl gerekçe komşu ricası ve bu rica ile sunduğu hediyeler. Muhtemelen İstanbul seçiminden sonra su tutma işlemine başlamayı planlamışlardır. Komşusunun da göz ardı ettiği bu derinliği yüzyılı bulan politikadır.
Elbette barajlar yoluyla endüstriyel tarım politikalarının hayata geçirilmesi, suyun sözleşmeler yoluyla sermayeye devri, suyun yaşam alanlarını yutarak göçertme yapması, göçertilenlerin sermayenin kanserli mega-kentlerinde ucuz emek sömürüsüyle metalaştırılması, vadilerdeki orman bitki ve canlı yaşamın sular altında bırakılarak on binlerce yılda oluşmuş ekosistemin yok edilmesi, 5000 yılla başlatılan egemenler tarihinin verilerini inadına altüst eden bu toplumlar tarihinin en önemli alanlarından olan Hasankeyf sular altında bırakılarak birçok noktada tahribat, talan, işgal ve istila gibi sömürü çarkı dişlilerini besler.
‘Su tutulacak, yapacak bir şey yok’ söyleminin sahipleri bilsinler ki; yapılan yanlışı inadına savunmak doğru değildir, yanlıştan dönmek gerekir. Yapılan İlısu Barajı’nın yanlış olduğu konusunda biz ekolojistler yetkilileri bıkmadan usanmadan uyardık-uyarıyoruz. Hasankeyf her ne sebeple olursa olsun su altında bırakılmasın ve bizler bunun mücadelesini vereceğiz. Katılımcı ve toplumsal bir mücadele ile Hasankeyf su altında kalmayabilir ve bizler kazanacağız. Toplumsal vicdan ve hukuk kazanacaktır.