İmamoğlu ve Yıldırım’ın Pazar günü yapılacak olan canlı yayın programında, ‘her adaya eşit soru ve eşit süre’ ilkesini gazeteciler eleştirdi
Cumhuriyet Halk partisi (CHP) İstanbul Adayı Ekrem İmamoğlu rakibi AKP’li Binali Yıldırım’la birlikte televizyon programına çıkma çağrısı üzerine davet şartı kabul edildi. AKP Genel Başkan Yardımcı Mahir Ünal ile CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ın, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın bahçesinde düzenledikleri ortak basın toplantısının ardından iki adayın tüm kanallara açık ortak yayınının 16 Haziran Pazar günü gerçekleştirileceklerini duyurdu. Altında imzalarının yer aldığı ortak metinde moderatörün “her bir adaya eşit soru ve eşit süre” ilkesine göre soruların soracağı maddesi de yer aldı. Konuya ilişkin konuşan gazeteciler, bir gazetecinin kaç soru soracağını, nasıl sorular soracağını, ne kadar süre kullanacağının belirlenmesinin yanlışlığına dikkat çekti. Yapılacak olan programda kadın gazetecilerin olmamasını eleştiren gazeteciler ayrıca diğer adaylara da yer verilmemesini kınadı.
Sorular önceden adaylara verilecek mi?
Konuya ilişkin konuşan Gazeteci Mehveş Evin, kazanılmış seçimin yok sayılması ve hukukun çiğnenip tekrar edilmesinin asıl sorun olduğunu hatırlattı. Metinde yer alan “Her bir adaya eşit soru ve eşit süre ilkesine göre soruların soracağı” maddesine değinen Evin, bunun olmamasını, gazetecinin kendi alanını belirlemesi gerektiğini dile getirerek, “Fakat her seçimde iktidarın medyayı nasıl kullandığını ve muhalefetin adil bir yarışa gidemediğini düşünürsek, baştan belirlemekte fayda var. Asıl sorun, o sorular içeriği önceden adaylara verilecek mi? Mesela Yıldırım’ın ve ailesinin serveti, bunu nasıl edindiği sorulacak mı?” diye sordu.
Kadınlara yer verilmiyor
Programda kadın gazetecilerin olmamasını da “klasik Türkiye tablosu” olarak yorumlayan Evin, “Siyasette, medyada ve her yerde bırakın temsiliyet sorununu, kadınlar artık hiç görünmüyor. Sorunca muhalefeti de gazetecisi de ‘ama kadın yok ki’ diyor. Baksalar görecekler ama işlerine gelmiyor” dedi.
Basın özgürlüğü ihlali
Gazetecinin alanına müdahale edildiği için programda sağlıklı bir tartışmanın olamayacağının altını çizen Gazeteci-Yazar Burcu Karakaş, amacın tartışma olmadığını formatın önceden belirlendiğini anımsattı. Karakaş, “Normalde bu gazetecilik alanına müdahale olduğu için zaten sıkıntılı. Biz biliyoruz ki bugüne kadar son dönemlerde özellikle AKP’li politikacıların neredeyse televizyon ekranlarına çıkıp soru cevaplamadığı bir ülkedeyiz” diye belirtti. Burada verilmek istenen bir mesajın olduğunu vurgulayan Karakaş, “Öncesinde ‘bakın biz demokratız ve ekrana da çıkıyoruz. Böyle bir tartışmayı da kabul ediyoruz. Soru da cevaplıyoruz’ mesajı verilmek isteniyor. O yüzden sağlıklı bir tartışmanın olmayacağı kesin. Gazetecinin alanına girilmesi ve müdahale olması haliyle basın özgürlüğünün ihlalidir” diye konuştu.
‘Diğer adaylar neden davet edilmedi’
Gazeteci Arif Bulut da, İBB için 23 Haziran’da yarışacak olan Saadet Partisi, Vatan Partisi ve Çoğulcu Demokrasi Partisi ve diğer 16 bağımsız adayın, Yıldırım ile İmamoğlu’nun katılacağı canlı yayına neden davet edilmediğini sordu. “Yaklaşık 130 bin oy alan bu adayların programda olmaması demokrasimiz için iyi bir adım mıdır? Tüm konuşmalarında 16 milyon birlikte yönetimde olacağız diyen İmamoğlu bu rakiplerini nasıl kucaklayacak? Programda olmadıkları için onlara nasıl hitapta bulunacak?” dedi. Bulut, bütün adayların eşit bir şekilde yarışamadığı ve binlerin iradesi yok sayılıp görülmediğini belirterek ortada demokrasi için atılmış bir adımın olmadığını söyledi.
‘Tarafsız medya olmadığı anlaşıldı’
10 Haziran tarihli ortak basın metnine de değinen Bulut, Türkiye’nin medya yapısı ve özgürlüğünün hükümet tarafından ele alınmış olduğunu ifade etti. Ortak canlı yayının yapılacağı kanal ve yönetim arayışının Türkiye’nin mevcut medya yapısını gözler önüne serdiğine dikkat çeken Bulut, şunları söyledi: “17 yılın sonunda geldiğimiz noktaya bakar mısınız? İki siyasi partinin adayı beraber çıkacağı bir medya kuruluşunu ve bir gazeteci bulmakta zorlandılar. Sonuç tercihle belirlendiği için yine de tarafsız olacak diyebilir miyiz bilemem. Tüm bu gelişmelere aslına Türkiye Basın Tarihi açısında büyük bir itiraftır. Hükümet ve CHP 10 Haziran’da Türkiye’de tarafsız bir medya kuruluşunun olmadığını kamuoyuna deklere etti.”