Güzel insanlar; her şey değişiyor. İklimler değişiyor. Teknoloji değişiyor. Ortadoğu’da sınırlar, Avrupa’da iktidarlar değişiyor. Ama Türkiye’deki burjuva siyasetçilerin patavatsız, cahil, zehirli, erk dili ve yalan söyleme siyaseti değişmiyor
Dünyanın öküzün boynuzları üzerinde durmadığını öğrendiğimizden beri başımız beladan kurtulmadı. Kurtuluşun ellerimizde, yüreğimizde olduğunu söylediğimiz enternasyonal marş, “marksist-leninist” olduğu için kabul edilemez görüldü. Biz biliyoruz ki, dünya ellerimizin üstünde. Dünyanın döndüğünü, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu, emek-sermaye çelişkisinin devrime götüreceğini, kadın devriminin yolumuzu çizdiğini biliyoruz.
Güzel insanlar; her şey değişiyor. İklimler değişiyor. Teknoloji değişiyor. Ortadoğu’da sınırlar, Avrupa’da iktidarlar değişiyor. Ama Türkiye’deki burjuva siyasetçilerin patavatsız, cahil, zehirli, erk dili ve yalan söyleme siyaseti değişmiyor.
Televizyonda izlediğimiz, gazetede okuduğumuz faşist cumhur ittifakının sözlerine bir bakın… Ya bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrarlıyorlar ya da yalan söyleme sanatında uzmanlaşıp profesör ünvanı alma telaşındalar. Toplumu yalanla, sahtekarlıkla, ikiyüzlü siyasetle besliyorlar.
Kime sorsanız yalandan nefret eder olarak. Toplumsal-sosyal ilişkiler içerisinde yalan söylemeye ve sahte yaşamaya meyilli birçok insan vardır. Kişisel yalanın zararı sınırlıdır. Ya bir kişiyi etkiler ya da bir çevreyi. Daha çok da kişinin kendisini etkiler! Yalan söyleyen kişi çevresinden dışlanır, sevilmez, yalnızlaştırılır.
En tehlikeli olan ve insanlığa zarar veren yalanları, iktidarlar söyler. Ölüm saçan yalanları, ulusları ve ezilenleri inkar eder. Kadını yok sayar, işçinin ölmesini meşrulaştırır.
En genel anlamda ‘kaç yalan çeşidi vardır’ diye sorsak muhtemelen ‘üç’ denilecektir. Beyaz yalan, şakadan yalan ve zararlı yalan. 16 yıl öncesine-AKP iktidara gelene kadar yalanın çeşidi üçtü. Fakat şimdi yalanın çeşidi dörttür. Dördüncüsü AKP yalanları’dır.
Gelin AKP’nin ve Erdoğan’ın günlük/gündelik yalanlarına bakalım;
– Erdoğan 24 Haziran seçimlerine giderken mitinglerde “Türkiye’de Kürtler yoktur ve dolayısıyla Kürt sorunu da yoktur” dedi. 95 yıldır Türk devleti bu yalana, imha ve inkar politikasına kendini kaptırmış gidiyor. Kürt sorunu konusunda yazarları, kitapları, profesörleri, havuz ve yandaş medyası hazırlanan seçim reklamları, asılan afişler, siyasetçileri yalan söylüyor.
– Erdoğan “Bu ülkede OHAL’den dolayı kimse mağdur değildir” diyor. KHK’lerle on binlerce emekçi memur, akademisyen ihraç edilmedi! HDP eski eş başkanları, milletvekilleri, belediye eş başkanları, HDP, ESP, BDP yöneticileri, üyeleri tutuklanmadı! Söz, eylem, örgütlenme özgürlüğü her yerde ne güzel! Tabi inanırsan…
– Erdoğan, “S. Demirtaş’ın elinde 58 Kürt kardeşimin kanı var”dedi.
Hangi savcının böyle bir iddianame hazırlamış olduğunu kimse bilmiyor.
– “Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde AKP’lilere saldırı! 4 ölü, 8 yaralı”. Son dakika haberleri böyle geçti. Katledilenlerin, hastane önünde linç edilenlerin HDP’li olduğunu hiçbir televizyon kanalı, medya kuruluşu vermedi, ‘Yine Suruç yine katliam’ demedi.
– Kadınlarla ilgili yalanları ise buraya sığmaz. Ne “ahlaksızlığımız” ne taciz ve tecavüzün ‘meşruluğu’ ne de kadın cinayeti işleyenlerin başına konan ‘iyi hal indirimi’ talihinin haddi hesabı var.
Ey güzel insanlar; açız, yoksuluz. Kendini dolarla besleyenler bizi yalanla besliyor. Biz ekmekle karnımızı doyuruyoruz onlar pastayla doyuyor. Onlar Saray’larında saltanat sürerken, biz bir masada üç çeşit yemeği bir kez bile doyasıya yemeden karşılıyoruz günleri, geceleri. Değil mi ki birçok yoksul gözü açık gitmektedir bu yaşamdan.
Yoksulsan, eziliyorsan, işçiysen, önce ellerin ‘ihtiyarlar’ ve beynin ‘dalgınlaşır’. Tek derdin evine bir ekmek götürmektir. Yine de hep açız. Hep yoksuluz. Hep inkar ediliriz.
Daima yalan söylüyorlar, demokrasi, insan hakları, Kürt sorunu, kadın cinayetlerinin durdurulması, işsizliğin çözülmesi üzerinden. Beyaz ekran söylüyorsa, basın yalan söylüyorsa AKP-MHP yalan söylüyorsa, özgürlükten, kardeşlikten, barıştan korkan herkes yalan söylüyorsa beynimizin itaat etmesini, gözlerimizin kör olmasını, dilimizin lal olmasını, ruhumuzun isyan etmemesini istediklerindendir.
“Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı
bu zulüm bitmesin diyedir.”
24 Haziran’da gözlerimiz açık ve uyanık, ellerimiz genç ve isyankar olup “Bir Oy HDP’ye Bir Oy Selahattin Demirtaş’a” atmalıdır. Bezirgan saltanatı, bu zulüm bitsin diye… Yaşanası, sömürüsüz, özgür, cinsiyet eşitlikçi bir dünyanın ev sahibi olmak için “Oy’lar HDP’ye!
*Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi