27 Mayıs günü yayınlanan yazımda, “mücadelenin yeni bir evreye girmesiyle birlikte dikkatlerin daha da yoğunlaşması gerekliliği ortadadır…” diye belirtmiştim. Bugün ise üzerinde düşünülmesi gereken noktalardan birisi de 23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul seçimidir. Bu nedenle AKP ve diğer düzen partileri ile kimi Kürtlerin ilişkilerine dikkat çekmeye çalışacağım. Öncelikle belirtmek gerekir ki; Fekiye Teyran, Melé Cizire, Ehmede Xane geleneğini sürdüren Kürtlerin oluşturduğu medrese geleneğinden gelenler ile, devletin ideolojik olarak etkilediği, ekonomik olarak beslediği “rejim medreselerinde” “okuyan” bireyci, kaypak, “ispiyoncu” olanları ve bugün de resmi ideolojiye hizmet eden hurafeci Kürt “güruhu” birbirinden ayırarak değerlendirmek gerekir.
“Mutaassıp” Kürtlere yaklaşırken de bu düstur elden bırakılmamalı. Hemen söyleyelim; “Hizbul Kontra” olarak bilinen ve Kürt yurtseverlerine karşı yaptığı saldırılarla adından söz ettiren ve Türkiye’nin demokratikleşmesine de engel olan “Kürt” güruhunun resmi ideolojiye hizmet ettiği biliniyor. Zaten JİTEM’in kurucusu olan zat da ifadelerinde “Hizbul Kontra”yı kendisinin kurduğunu söylüyor.
Bunların bir amacı da Kürt geleneklerine, kültürlerine ve tarihine işlerine geldiği gibi “sahip çıkarak” Kürt değerlerinin içini boşaltmaya çalışmaktır. Tıpkı günümüzde Şeyh Said hareketine “atıfta” bulunarak Kürt tarihinden yana görünmeye çalıştıkları gibi. Rejimin ve AKP’nin bunlara dolaylı ya da direkt verdikleri destekler onları AKP’nin “gizli” dayanaklarından biri yapmıştır.
Dikkatle ele alınması gereken bir başka “Kürt parazit gurup” da, rejim tarafından beslenen ve Kürt ulusal bilinci taşıyan “Kürt ulusal sermayesine” karşı konumlandırılan, devletin her türlü baskıcı yöntemleriyle palazlandırılan “Kürt sermaye” kesitidir. Belediyelere kayyımlar atanması ile bu kesimler ekonomik olarak aşırı derecede güçlendiler. Bir başka grup ise, rejime biat eden, korku ve ideolojik baskılardan dolayı taşıdıkları ruh haliyle adeta “katiline tapan” “Kürt” kesimidir.
AKP rejimi, 23 Haziran seçimleri için bu “Kürt”lerin tümünü seferber etmiştir. Çünkü AKP’nin korkusu büyüktür. Zira bu Kürtlerin bir kısmı bugün uygulanan AKP politikalarından rahatsızlık ve kaygı duyuyor. Ama AKP’nin asıl korkusu inanç sahibi olan ve bugüne kadar AKP’ye oy veren kimi mutaassıp Kürtlerdir. AKP adayı Binali Yıldırım’ın Diyarbakır’da yeniden Kürdistan’dan söz etmesi, “Kürtçe kurslar açacağız” gibi laflar sarfetmesi oluşan korkunun bir göstergesidir. Sözünü ettiğimiz Kürt kesitinin bir kısmı AKP iktidarından uzaklaşırsa, AKP asla bir daha belini doğrultamaz. Bunu tüm hücrelerinde hisseden AKP’nin yeni hamleler yapacağını da beklemek gerekir.
Metropollerdeki Kürtlerin demokratik talepler üzerinde yükselen çıkışları Kürtlerin ulusal demokratik birliğine büyük katkılar yapacağı gibi, Türk demokratik çevrelerinin toparlamasına da altyapı oluşturacaktır. AKP’nin “şişirilmiş gücü” azaldıkça, yürüttüğü baskıcı ve şoven politikalar AKP içindeki “ılımlı”, “demokrat” güçlerin elini de güçlendirecektir. Bu gücün kırılması adil ve demokratik bir barışın oluşumuna büyük katkı sağlayacaktır. Kürtler, azınlıkların ve halkların üzerindeki ölü toprağının kalkmasında geliştirdikleri fikriyatla ve verdikleri kararlı, korkusuz mücadele ile halklara önemli bir örnek olmuş ve yol gösterici bir kapı açmıştır.
Rumlarla, Yahudilerle, Çerkeslerle, Lazlarla, Araplarla ve Türklerle paylaştıkları paradigmaları demokrasinin ana belgesi olmuştur. Çok kültürlü bir kent olan İstanbul’a yeniden “orijinal kimlik” kazandırmada Kürtlerin rolü büyük olacaktır. Bu rollerinin farkında olan Kürtler kararlı bir şekilde İstanbul seçimi bağlamında üzerlerine düşen görevi yerine getirecektir. Kürt demokratik hareketi ve onun yöneticileri Türkiye’nin demokratikleştirilmesinde rol oynayabilmeleri için; başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki sorunların kalıcı, adil ve demokratik bir şekilde çözülebilmesinde İstanbul seçimlerini önemsemektedirler.
Bütün bunların yaşamla buluşabilmesinde legal demokratik harekete büyük görevler düştüğü açıktır. HDP’nin, “demokrat adayları kendi adaylarımızmış gibi destekleyeceğiz” demesi doğru ve yerinde bir tespit olmuştur. Şimdi bu tespite göre yürütülen çalışmanın altını doldurma zamanıdır. Bu seçimde HDP’liler; hem içlerindeki, hem de çeperlerindeki Alevi çevrelerle ve AKP’ye oy veren “muhafazakar Kürtlerle” yakından ilişkiler kurma olanaklarını yakalamışlardır. Bunun reel bir planlamayla fiiliyata dönüşmesi gerekir. Bu görevi yerine getirmenin yolu ise Kürt paradigmasına sarılmaktan geçer. Bu fırsat kolay kolay ele geçmez!