Annemi kaybettim. Dayêmi. 100 yaşında bile bana sığınak olan, yaralarımı saran kocaman bir yüreği. Ailemizin direğini, abidesini. Ve Kürt halkının yüzyıllık derin acılarının, efsanevi direnişinin tanığı, bir sözlü tarih anlatıcısını da kaybetmiş oldum böylelikle. Onu neden daha çok dinlemedim, neden daha çok anlattırmadım diye hayıflanıyorum şimdi. En son, geçen Ekim ayında onu yine İstanbul’a, yanımıza getirmiştik. Sırayla abimin ve benim yanımda kalsın diye. Öfkelendi, protestolar yaptı, küçük fiskeler bile vurdu bana, şehrine, Amed’e geri götürmemiz için.
Topraklarından ayırdık mı onu, kökleri sökülen asırlık bir ağaç gibi hemen solmaya başlıyordu. Mecburen yine götürdük şehrine, kızlarının yanına. Şimdi onu çok sevdiği Diyarbakır’ın toprağına defnettikten sonra, yas evimizde ve anlattıklarını hatırlıyorum yine. Annemin babası, dedem Telhê Em Keçel (Talha Tazecan) Şeyh Said’in komutanlarındandı. İsyan bastırıldığında dağa çekilmişler. Büyük dedem Em Keçel, anneannem, annem, dayım ve teyzem Lice’nin alt tarafında bir Ermeni köyü olan Fum’da kalıyorlar o sırada. Günün birinde kimlikleri deşifre oluyor. Büyük dedem hariç, ki onun da adı infaz edileceklerin arasındaydı. Onun için evde değildi o da. Bir gün askerler gelip hepsini tutuklayarak cezaevine koyuyor.
Yalnız bir Zaza Kürdü olan Ali Çavuş ile Ermeni Tomas amcanın şahitliği ile annem tutuklanmaktan kurtuluyor. Evleri sahipsiz kalmasın diye annem eve dönerken, anneannem Meryem, teyzem Sarê, dayım Mahmut tutuklanıyor ve cezaevine konuluyor. Annem dedeme firarda olduğu sırada ayakkabısının içinde su götürdüğünü anlatırdı. 58 gün sonra dedem Talha bunu duyup, gelip teslim oluyor, ailesi evine dönerken, kendisi Diyarbakır’a getirilip iğne ile idam ediliyor. Diyarbakır Surları’nın dışında defnediyorlar dedemi.
Çift Kapı ile Urfa Kapı arasındaki o yerde şimdi bir çay bahçesi işletiliyor. Haliyle uzun yıllardır üniversite öğrencilerinin, gençlerin gelip oturduğu, sohbet ettiği bir yer orası. Fakat gel gör ki, babam bunu anneme farklı yorumlayıp anlatıyordu devamlı. “Ya Kamile, sen ‘babam şehittir’ diyorsun, ama bak onun mezarının üzerinde eğleniyorlar.” Annem de babama “ben senin ağabeyine söz söylüyor muyum ki, sen benim şehit babama söylüyorsun” diye cevap verirdi hep.
Üzülüyordu herhalde annem bu duruma ama hayat devam ediyordu, edecekti tabii. Amcam Mehmet Karakaş da aynı isyan sonrasında şehit olmuştur. Lice’nin dağ köylerinde gizlenirken ihbar yemiş ve kendisi ve yanında bulunan iki yakın akrabası ile katledilmiş, gövdeleri köyde kalırken kafalarını kesip Lice’ye götürmüşler. Babam da hep şehit abisini ve akrabalarını anardı. Biz bu şehitlerimizin hikâyelerini dinleyerek büyüdük. Annem de babam da şimdi çok sevdikleri, özledikleri o kahraman yakınlarının yanında. Daha kişisel bir anımı da anlatmak istiyorum annemle ilgili. Bu yazım da böyle olsun. Bir anma, dertleşme yazısı olsun.
Küçüktük, okullar tatil edildiğinde bizler ailecek şehirden yaylaya giderdik. Tüm akrabalar bir arada geçirirdik yazı. Yoğurt, yumurta, tavuk gibi yiyecekleri köylülerden temin ederdik. Amcaoğlum Yaşar ile oyun oynamış, acıkmıştık. Yemek konusunda Yaşar biraz müşkülpesentti. Ben de Yaşar’a uyarak biraz sızlanmaya, nazlanmaya başladım. Annem “yoğurt ekmek getireyim” dedi, ben nazlandım, “sana yumurta haşlayayım” dedi, ben yine nazlandım, o esnada da ayrana ekmek doğruyordu. Tası kaptığı gibi başıma boca etti. Ben kaçmaya başladım, yemin ediyordu, “Diyarbakır’a kadar gitsen de, ben de peşinden gelirim” diye.
Çaresiz oturdum, gelip elindeki çubuk ile beni dövdü, bir tas ayran ile ekmeği yedirdi sonra da bana. O gün bu gündür, yemek seçmem, önüme ne gelirse yerim. Biz Kürt aileleri, Kürt toplumu düğünlerde coşkuyla, cenazelerde hüzünle bir araya geliyoruz. Amed’e annemi sonsuzluğa yolculamaya geldim. Annemin taziyesi sürerken 48 yaşındaki yeğenim Cemal Karakuş’un cenazesi geldi. Ardından annemin amca kızı Hacı Hüsna’yı da kaybettik. Onlara da huzur diliyorum. Cezaevinden haber alıp avukatları aracılığıyla acımı paylaşan Selahattin Demirtaş’ın şahsında beni taziye günlerimizde yalnız bırakmayan bütün yoldaşlarıma, dostlarıma çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız. Acılarımızı, yitirdiklerimizi unutmadan devam edeceğiz hayata. Dirençle.