Haftalardır İstanbul seçimi üzerine konuşuyoruz. Galiba 23 Haziran da dahil olmak üzere bu tartışmalara ara vermeden devam edeceğiz. Ama bu satırlarının okurlarının çok iyi bildiği gibi yaşam ve onunla birlikte zaman da hızla akıp gidiyor. Biz bu zamanın içinde geriye doğru değil ileriye doğru gittiğimizi düşünme eğilimindeyiz.
Ama durum felsefeciler açısından hiç de göründüğü gibi değildi. Nitekim bir eski Yunan filozofu Parmenides, M.Ö. 5. yüzyılda “gerçek olan bir şey varsa o da şimdidir. Gelecek veya geçmiş gerçek olsa idi şimdi mevcut olurdu” diyerek, geçmiş ve geleceğin ne olduğunu düşünmenin aslında olmayanı düşünmek olduğu biçiminde ifade etmişti.(*)
Yukarıdaki felsefi cümle ama “Şimdi”nin önemi üzerinde düşünmemizi sağlayabilir. Gerçek olup olmadığı ayrı bir sorun elbette, bunu tartışmak değil derdimiz. Elbette geleceğe yönelik umutlarımız baki. Ama galiba yaşadığımız an gerçeğin tam üstüne oturuyor. Bunu atlamadan, bakabilmek anı güzelleştirmeyi de sağlar. Ne dersiniz.?
Derdimiz bu noktada sabit geliri ile hayatını çevirmek için mücadele edenler ve bu gelirini bile kaybedip yaşama tutunmaya çalışanlar yani işsizlerle ilgili olduğu zaman “şimdinin” önemi bir kat daha artıyor.
“Ancak” deyip uzun bir ara vermek gerekiyor. Günümüzde sayısal verilere ulaşmak o kadar kolay olmuyor. Aslanın ağzından ekmek kapmak ile eşdeğer. Örnek verirsek resmi işsizlik verileri ve güvenceli istihdam bilgilerini yayınlayan kurumlardan biri olan Sosyal Güvenlik Kurumu. Bu kurumun kocaman binaları, genel müdürleri her ilde örgütleri ve çalışanları var, ama 2018 den bu yana sigortalı çalışanların sayılarını yayınlamıyor. Dolayısı ile güvenceli çalışanların işsizlerin sayısı hakkında bilgilerimiz taze değil. Geriden geliyor.
Benzer bir başka kurum da Türkiye İstatistik Kurumu. Binlerce çalışanı, bir çok ilde temsilciliği bulunan TÜİK, 2012 yılından bu yana ‘Çocuk İşgücü İstatistikleri’ni yayınlamıyor. Aslında verilerin toplandığına dair bilgilerimiz var. Ama yayın yok. Açıklanmama nedeni bizce her iki kurum içinde çok açık. Hiç bir kurum bu bilgileri paylaşıp hükümetin tanıttığı verilerle çelişen bilgiler, rakamların üretilmesini istemiyor. Çok anlaşılır bir nedenle…
Herhalde yetkili birine soracak olsanız, verilecek yanıt da bellidir; Eleman yetersizliği, henüz çalışmaların tamamlanmadığı gibi… Farklı bahaneler bulunacaktır. Daha da üstelerseniz “görülen lüzum” biçiminde bir yazılı yanıt da alabilirsiniz.
Bizler sıradan yurttaşlar yüce devletin işlerini onlardan daha iyi bilecek değiliz ya…:)) Bu nedenle verilen bilgilerle yetinmek zorundayız hep birlikte, Verilen bilgilerin bile bir ölçüde genişletilmesi ve yorumunu DİSK-AR sayesinde yapınca, ulaştığımız noktayı daha net gözlemek mümkün oluyor.
Bu bağlamda Şubat 2019 verileri işsizliğin bir önceki yıla göre çok yüksek değerlere ulaştığını gösterdi. Mesela mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı 13.6 ya ulaştı. Bu oran ile 2008 kriz yılı işsizlik oranlarına ulaşıldı. Zaman ileriye doğru gitse de bazen geriye bakmak kıyaslama için yerinde olacak.
Bir başka dikkat çekici olgu da dar anlamdaki işsiz sayısının tarım istihdamının bile üzerine çıkmış olmasıdır.
Geçtiğimiz hafta Dersim bölgesinde idim. Kısa bir süre içinde buraya bağlı yedi ilçenin altısını görme şansım oldu. Bu bölgenin acılı bir coğrafya içinde kaldığını ve hala bu acının izlerini taşıdığını gözlemledik. Belirli zamanlarda başta kadınlar olmak üzere yöre halkının bölgenin belirli yerlerinde toplanıp hafızalarını tazelediklerini öğrendik. Acı aradan geçen zaman içinde “özür “ dilense de unutulmadığı zihinlere yerleştiği anlaşılıyor.
Ermeni, Rum, Türk ve Kürtlerden oluşan bölge halkının kardeşçe bir arada yaşama deneyiminin bozulmuş olmasına rağmen bu doğa harikası yörede belediyelerin katkısı ile yeni fidanların yeşerdiği izlemek tam mümkün olacak diye düşünürken, Merkezden gelen bir demeç alınacak yolun ne kadar uzun ve meşakkatli olduğunu gösterdi. “Dedelerine yapılanları onlara da yaparız”…
Zaman ileriye doğru akarken, geriden örnek vererek yeniden sopayı göstermek bu olsa gerek.
Bizim de bu noktada eski yanıtımız var. “Aynı suda bir kez yıkanılır…”
İstanbullu okuyucunun 23 Haziran’da sandıklara demokrasi adına sahip çıkacağını biliyorum. Ama sevgili okuyucularımdan iki aylık izin istesem, tatil filan için değil kafamı bir ölçüde toparlamak ve yeniden sizlere beraber olmak için….
(*) Adrian Bardon “Zaman Felsefesinin Kısa Tarihi “ çev: Özgür Yalçın 2018