Amerika’nın en ayrıcalıklı liberalleri arasında hâkim olan ‘Taht Oyunları’ merakı, dalgası geçilenin
kendimiz olduğunu anlamadığımızı gösteriyor
Diziye dair şu an internete hakim olan heyecana rağmen, “Taht Oyunları” (Game Of Thrones) ile ilgili en aklı başında bakış açısı, yıllar önce, Aralık 2016’da – tesadüf bu ya, tam da Donald Trump’ın seçilmesi ardından – ortaya çıkmıştı ve yayınlandığı yer internet de değildi. Bir başka HBO dizisi “Westworld”ün birinci sezonunun finalindeydi.
Bölüm sonunda parkın yöneticisi Robert Ford, Westworld’ün sahibi olan şirketin yönetici ve yatırımcılarından oluşan kalabalığa – ki parkın en yoğun kullanıcılarından bazıları bunlar – hitap ediyor. “Çocukluğumdan beri,” diyor, “iyi hikâyeleri sevmişimdir. Bence hikayeler kendimizi asilleştirmemize yardım etti. İçimizde arızalı olan şeyin tamirine de, olmanın hayalini kurduğumuz şey olmamıza da. Hepsine yardım etti. Neydi bunlar? Doğrusu, yalanlar.”
Şiddetin banallığı
Ne yazık ki insanların “değişmek istemediklerini ya da değişemediklerini” öğrendiğini söylüyor. Bu yüzden, öyle bir final yazmış ki, “her zaman keyif aldığınız şeylerin hepsi olacak. Sürprizler. Şiddet.” Ardından, Ford’un şık dinleyici kitlesine samimi şekilde şaşırtıcı gelen bir şiddetle, robotlardan biri silahını doğrultup Ford’un beynini dağıtıyor. O noktada, diğer robotlar da mevzuya dahil oluyor ve toplanmış insanlar kalabalığını katletmeye başlıyorlar.
HBO’nun, dizinin yapımcılarının, insan olasılığı konusunda, onların ölmesini isteyecek kendi kadar ümitsiz hissettiğini ve HBO’nun hali vakti yerinde kendi izleyicilerinin, imha edilmeyi hak edecek kadar nefret uyandırıcı olduğunu ima etmesi çok acayip. Ama Amerika’nın en ayrıcalıklı liberalleri arasında hâkim olan “Taht Oyunları” merakı, dalgası geçilenin kendimiz olduğunu anlamadığımızı gösteriyor.
Soykırım estetiği!
“Taht Oyunları”nı izlemediyseniz, bilin ki aldığı tüm kutlamalar haklı. Senaryo yakın bir süre öncesine kadar, sözcükleri seven herkes için derin şekilde tatmin ediciydi. Oyunculuklar son derece isabetliydi. Tasarım ve teknik prodüksiyon sihir gibiydi.
Ama dizide daima rahatsız edici bir şey vardı: Hiç ara vermeyen bir zalimlik açlığı. Ensest, kafa kesme, dil koparma, hamile kadınların göbeğinden bıçaklanması, hadım, derileri yüzülen insanlar, tecavüz, çarmıha germe, pencerelerden atılan çocuklar, direğe bağlanıp yakılan çocuklar, diri diri köpeklere yedirilen insanlar, daha fazla ensest. Ve ardından iş gerçek soykırıma vardı. Muazzam yetenek yığını daha da barok bir barbarlığın tasvirine harcandı.
Elbette iyi hikayeler her zaman bir derece şiddet içermiştir. İnsanlar doğaları gereği, şiddete yakından alaka gösterirler ve bunun gayet geçerli sebepleri vardır. Ama bu doğru diye, Amerika’nın eğlence fabrikasının pompaladığı kötü hikayeler de şiddet içeriyor, çünkü başka sunacak bir şeyleri yok. “Taht Oyunları,” doğumundan bu yana hep daha da banal gaddarlıklarla dolu kötü hikayelere boğulmuş bir kitle için mükemmeldi. Uyuşturucu bağımlıları gibi, yıpranmış sinir sistemimizin bir şeyler hissetmesi için hep daha yüksek dozlara ihtiyacımız vardı. “Taht Oyunları”nın çekirdek izleyici kitlesi, HBO aboneliğine parası yetecek kadar zengin – dolayısıyla neredeyse her türden kafa dağıtıcı şeye ulaşabilecek olan – ama yine de çok derinden sıkılan insanlardı.
Gerçek sıkıcı mı?
Tarih konusunda şu kadar bilgisi olan herkes, hayal gücünün bu şekilde yozlaşmasının ne anlama geldiğini anlar. Düşüşteki toplumların seçkinleri arasında yaygın bir şeydir bu. Aslında “Taht Oyunları,” bu dünya görüşünü Sansa’nın, yani sofistike başkent yaşamına imrenen ve kendisi de çöküşteki seçkinlerin parçası olan taşralı bir prensesin ağzından ifade ediyor.
İskelede oturmuş, sudaki gemilerin nereye gittiğine dair fikir yürütürken, “Bir hikâye uydurmalısın,” diyor hizmetçilerinden birine. “Gerçeği biliyorken neden hikâye uydurayım?” diye soruyor hizmetçi.
“Çünkü,” diye cevaplıyor Sansa, “gerçek her zaman ya kötüdür ya da sıkıcı.”
Şımarık, cafcaflı, seçkin
Bu tamamen yanlış: En güçlü zihinsel tatlardan fazlasını tadabiliyorsanız, gerçeğin çoğu hem kötü değildir hem de heyecan vericidir. Aslında her şeyi gökteki dev küreden elde edilecek enerjiyle çalıştıracak bir sistem icat etme kapasitemiz var. Zenginliğimizin küçük bir kısmını kullanarak yeryüzündeki herkese temiz su sağlayabiliriz. Hayatlarımızı dünyanın daha önce hiç görmediği bir şeyi yaratmaya vakfedebiliriz: gerçek bir demokrasi.
Ama Amerika’nın üst çevrelerinde zaman geçirmiş herkes, oradaki insanların birçoğunun Sansa’ya kalpten inandığını bilir. Hayatları öylesine şımarık ve cafcaflıdır ki, ancak aşırılıklar dikkatlerini çekebilir. Gerçekten de, Trump – Birleşik Devletler başkanı olarak mümkün olan en ekstrem hayatı yaşıyorken bile – o kadar sıkılmıştır ki, yapmak istediği tek şey kablolu TV izlemektir.
“Taht Oyunları”nın finali ile bizi getirdiği yer burasıdır. Hayatta kalan karakterlerden bazıları, sıradan insanların sinek gibi ölmemesi için daha iyi kanalizasyon sistemleri inşa etmeyi tartışırken, kamera yavaşça uzaklaşıp onları kendi haline bırakır. HBO, gerçekliği umursayacak hayal gücüne sahip olmadığımızı bilmektedir çünkü.
*dunyadanceviri.wordpress.com sitesinden alınmıştır.
Kaynak: The Intercept
Çeviri: Serap Güneş