Geçen haftaki bu köşede yeniden sözünü ettiğimiz ‘Halklar Diplomasisi’ konusuna devam edelim. Ortadoğu’da yani, özellikle son yüzyılın sembolik erkek cehennemi -ki cehennemler erkektir- coğrafyasında, bir cinsiyet özgürlükçü pratiğin yaşama geçirildiğini anlatmaktan söz ediyordum.
Dünyaya baktığımızda mesela Finlandiya’da ve İsveç’te meclisin yüzde 40’ından fazlasının kadın olması tabii ki herkese çok önemli geliyor ya da geçen yılın İspanya hükümetinin bakanlarının çoğunluğunun, kadın olması da bütün dünya için çarpıcı bir haber. Meksika meclisinde yarı yarıya kadın olması kuralı ile birlikte 70 yıllık sağ iktidarın değişmesinin aynı zamana gelmesi de çok tesadüf değil.
Bunların yanında, Bolivya, Granada, Nikaragua, Kosta Rika ve Küba’da mecliste kadın oranının yüzde 40’larda olması, bütün dünyanın bu ülkelere bakış açısını etkiliyor mutlaka.
Öte yandan İran’da, 2016 seçimlerinde kadın sayısı rekor sayıda arttı. 290 milletvekilinden 17’si kadın oldu! Suudi Arabistan’da 17 kadın ilk defa yerel meclise girdi. Çünkü ilk defa katılma hakkı kazanmışlardı.
Gerçi erkekler, kadınlarla aynı masada birlikte oturmak istemedikleri için kapalı devre televizyon sistemiyle oturuma katılıyorlar ama büyük değişim! Laik Türkiye cumhuriyetinde uzun zamandır bu hak vardı. İyiki vardı. Son seçimlerde meclise giren kadın oranı yüzde 17 idi.
Bunun yüzde 17’ye varmasının en büyük nedeninin de HDP olduğunu bilmiyorum hatırlatmama gerek var mı ? Finlandiya’dan Suudi Arabistan’a kadınların, sadece sembolik politik haklarından bahsettiğimizde bile, ‘Halklar Diplomasi’sinde ‘Cinsiyet Özgürlükçü Paradigma’nın anlatılmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
Her şeyi bir yana bırakın dünyanın yukarda saydığım ve bir çoğunun meclislerinde olan yüzde 40’a varan kadının doğrudan ilgisini çekmez mi mesela kadın meclisleri?
Türkiye’de Kürt siyasal hareketinin pratiğe geçirdiği ‘Eşbaşkanlık’ sistemi ile HDP’nin bütün belediyelerinde bir kadın Eşbaşkan olması, İspanya hükümetinde kadın bakanların çoğunluk olması kadar önemli değil mi? Eşbaşkanlık ve hatta kota, her ne kadar yeterli olmasa da, sembolik politik bir hak olarak, sadece dünyanın meclislerindeki kadınların değil, bütünüyle dünya kadınlarının, kendisine yakın hissedeceği, doğrudan bağ kuracağı ve siyasal hareketin kaderiyle kendisini birlikte olarak düşüneceği, gerçek bir ilişkiden başka bir şey değildir.
Ayrıca özellikle, mesela ‘Kadın Meclisleri’nin, erkek faşizmi IŞİD’in saldırılarının altında ve aynı coğrafyada örgütlenmiş olması kadar, hiçbir şey bütün dünyayı sizin yanınıza taşıyamaz. Bu yüzden ‘Halklar Diplomasi’si yani herkese ama herkese Kürt siyasal hareketinin ‘Cinsiyet özgürlükçü Paradigması’ ve pratiğinin anlatılması çok önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. Ve zaten ‘Devrim ile Jin’ her geçen gün daha fazla tamamen aynılaşmıyor mu…