Kendi deyimiyle ‘yürek işçisi’ şair Ahmed Arif’in yaşamını yitirişinin yıl dönümü…
Hüseyin Kalkan
‘Vurun ulan, vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var Haldan bilene.’
Arif de tıpkı şiiri gibi boyun eğmezdir. Ece Ayhan anlatır. Ahmed Arif yayıncısıyla görüşmeye gider. Patron masasında oturmuş ve şaire hava atmaya yeltenir. Yayınevi patronuna bir sözü vardır şairin, “Biz böyle masalar çok gördük.” Ahmed Arif böyle masaları, böyle devletleri çok görmüştür. Daha üniversite öğrencisiyken tutuklanır, işkence görür. Hücredeyken dağlarına bahar geldiğini görür, dağlarını seyreder. Üstelik görüşmecisi yeşil soğan göndermiştir. Gam değil gerisi. Cemal Süreya ise Arif’in şiiri için ‘Cesareti söylüyor, Ahmed Arif. Yiğitliği’ der.
Korsan basan yayınevi
Hasretinden Prangalar Eskittim’in ne kadar sattığı belli değildir. Çünkü yukarıda sözünü ettiğimiz yayınevi patronu, Ahmed Arif’e telif ödememek için korsan baskılar yapmıştır. Yaklaşık 500 bin gibi bir rakamda söz edilir, yıllar önce. Dünyada bu kadar çok satan ender şiir kitaplarından biridir. Türkiye’de yoktur herhalde bu kadar satmış bir şiir kitabı. Ahmed Arif’in tek kitabının ismi ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’dir. Ancak onu herkes Otuz Üç Kurşun diye bilir.
Şiiri için işkence
Ahmed Arif’in Otuz Üç Kurşun şiirinde konu ettiği olay, dramatiktir. Otuz Üç Kürt köylüsü, mahkeme kararı olmadan asker tarafından kurşuna dizilir. Aslında ortada bir olay da yoktur. Çeşitli bahanelerle gözaltına alınmışlardır. Bir kısmı tutuklanır ve otuz üç kişi serbest bırakılır. Bu serbest bırakılanlar General Mustafa Muğlalı’nın emri ile kurşuna dizilir. Otuz Üç Kurşun bu olayın şiiridir. Bu şiir daha yayınlanmadan dilde dile dolaşır. Ve daha yayınlanmayan bu şiir yüzünden Ahmed Arif gözaltına alınır. Ahmed Arif şöyle anlatıyor Refik Durbaş’a; “İşte bu “Otuz Üç Kurşun” şiiri yüzünden geldiler götürdüler beni. Gece sabaha kadar dövdüler. “Oku” dediler, okumadım. -Kaç yılları? -1950 ya da 1951. -Şiir bir yerde yayımlanmış mıydı? -Hiçbir yerde tek satır çıkmış değil. “Oku” dediler ya, inat ettim. Ne hakkınız var. Küfür edip dayak attılar sabaha kadar…” (Kalbim Dinamit Kuyusu, S.51) İşkence ve dayaktan sonra Ahmed Arif’i bir duvardan çöplüğe ölü diye atarlar. Sabaha kadar orada baygın yatan Arif’i çöpçüler bulur ve kurtarır. Bu şiir için Arif’in gördüğü son işkence olmaz, 1952’de bir kez daha tutuklanır, işkence görür. İnsan acısını annesine anlatır ya, Ahmed Arif de annesine anlatır; “Yahu ana dedim sen bilsen bu şiir yüzünden neler geldi başıma… Ne dayaklar yedim, ne acılar çektim.” (age, s.52)
Terk etmeyen…
Ahmed Arif’in sevdası Leyla Erbil’dir. Artık biliniyor. Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektuplar kitaplaştı ve aşk şiirlerinin kime yazıldığı belli oldu. Bu mektupların varlığı bilinmiyordu. Ünlü romancı ömrünün son günlerinde karar verir bu mektupları yayınlamaya ancak mektupları kitap olarak görmek nasip olmaz. Ne yazık ki Leyla Erbil’in Ahmed Arif’e yazdığı cevaplar yok. Yayınevinin verdiği bilgiye göre Arif’ten geriye kalanların arasında bu mektuplar yok. (Geçerken belirteyim ki Cemal Süreya’nın Ahmed Arif’e yazdığı cevaplar da yok. Bir gün bu iki mektup külliyatı ortaya çıkarsa, sadece edebiyat tarihçileri değil, her üç ismin okuyucuları da çok sevinecektir.) Ahmed Arif’in mektupları bize Leyla Erbil’in şairin sadece ruhsal dünyasından değil, entelektüel dünyasında da önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor.
Nuh’a beşikler vermiş
Ahmed Arif’in şiiri Otuz Üç Kurşun’dan ibaret değil. O boyut olarak küçük kitap koskoca bir şiir deryasıdır. Koca aşklar sığmıştır. Nuh’a beşikler vermiş Anadolu sığmıştır. Buna rağmen çok fazla yazılmamıştır Ahmed Arif’in şiiri için. Bunun bir nedeni bu belalı şiirden uzak durmak isteği olabilir. Daha önemlisi ideolojik nedenlerle de görmezden gelinmiş olabilir. İlk yazılardan birini ve belki de ilk yazıyı sevgili arkadaşı ‘Cemo’ yazmıştır, Cemal Süreya (Ahmed Arif, Cemal Süreya’ya yazdığı mektuplara ya ‘Cemo Kurban, ya da Sevgili Cemo’ diye başlar). Süreya, yayınladığı Papirüs Dergisi’nin Ocak 1969 tarihili sayısında bir bölümü Ahmed Arif’in şiirine ayırır ve kendi imzasıyla bir yazı yazar. Ahmed Arif başlıklı bir yazı. ‘Bir şair: Ahmed Arif Toplar dağların rüzgarlarını Dağıtır çocuklara erken’ (Papirüs, Ocak, 1969) Böyle bakar Cemal Süreya, Arif’in şiirine. Tabi ki tek yazı değil bu Ahmed Arif ve şiiri ile ilgili yazılan. Refik Durbaş, koca bir kitap yapmıştı, Arif ile söyleşisini. Ancak tek başına ve tek bir kitapla bir şiir deryası yaratmış olan ve bütünü ile gizemi çözülmemiş olan Ahmet Arif üzerine çalışmalar bu kadarla kalmamalıydı. Yani daha çok şey var Ahmed Arif ile ilgi öğreneceğimiz, daha çok şey var yazılacak. Bu yazı küçük bir katkı olsun Nuh’a beşikler vermiş şiir için yazılacaklara.
*Gazetemizin geçen yıl yayınladığı bu yazıyı, Ahmet Arif’in ölüm yıl dönümü vesilesi ile tekrar yayınlıyoruz