Muktedirlerin iktidar alanını zorlamadan, onların yüce gönüllülüğünü, hoşgörülü kimliğini yüceltmeye yarayacak biçimde nüktedan muhalefet biçimine “majestelerinin muhalefeti” denmesi abartılı bir tanımlama olmayacaktır sanırım. Demokrasi oyununun gişe rekorları kırdığı bu zamanda majestelerinin muhalefeti rolünü üstlenecek elbette birileri olmalı. “En sert” eleştiriyi yapan ama sistemin çizdiği sınırları asla zorlamayan muhalefet tarzı, onca işçinin, emekçinin hakkını yiyen iktidar elitlerinin karınlarında biriktirdikleri gazdan kurtulmalarına da yardımcı olur. Toplumsal alanda biriken öfkenin yatıştırılmaması, yani majestelerinin muhalefetinin sahne almaması, maazallah sistemin “cumhurlop” olmasına yol açar ki! Hiçbir muktedir bu sonu yaşamak istemez.
Devrimci muhalefet tarzı ile majestelerinin muhalefeti arasındaki temel fark, devrimcilerin mütemadiyen ‘hadlerini bilmemeleri’ ya da ‘çizmeyi aşmaları’ tarafından belirlenir.
Devrimciler arkalarındaki binlerce yıllık tarihsel birikim ve bireysel deneyimlerinin sonucunda, çizmeyi aşmanın bedelinin ağır olduğunu bilir.
Çizme bazen muktedirler tarafından da aşılabilir. Ankara TEM Şube’de işkence tehdidi yapan polis amirine yasal çerçevede kalmasını söylediğimde bana cevap olarak “bizim yasalarımızın çerçevesi çok geniştir, nerede başlayıp, nerede biteceği belli olmaz” demişti. Çerçevenin sınırları elastiki olunca istenmeyen sınır ihlalleri de yaşanıyor elbet. Geçtiğimiz günlerde, belediyenin önüne x-ray cihazı koyan polisler “evet biz burada yasaları çiğniyoruz” demişlerdi, yıllar önce Sakıp Sabancı “Kürt meselesi çözülsün” minvalinde bir şeyler söylediğinde Alparslan Türkeş “Sakıp Ağa çizmeyi aşmasın” tehdidi savurmuştu. Tarih sıkça biçim değiştiren ama öz olarak aynı kalan çatışmalarla doludur. Çizmenin sahipleri aynı kalırken, çizmenin altında ezilenler değişebilir. Çizmeyi aşanlar, çizgiyi geçenler, üstü çizilenler ibret-i alem olsun diye Serez’in Esnaf Çarşısında Şeyh Bedrettin’e yapıldığı gibi bir ipin ucunda sallandırılır. Eğer muhalefetiniz güçlü, bastığınız yer sağlamsa insanlar ipin ucunda sallanan ceset değil, fikirleri temsil eden bir bayrak görürler. Deniz, Hüseyin, Yusuf’ta olduğu gibi.
Denizleri anmışken söylemeden geçmeyelim. Denizlerin temsil ettiği değerler devrimci özünden çıkarılarak “iyi çocuklardı” seviyesine indirmeye çalışan epey bir çevre var. Deniz Gezmiş’in son sözünün “Yaşasın tam bağımsız Türkiye!” kısmı söylenirken “Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!” kısmı özellikle sansürleniyor. Salt bağımsızlıkçı bir D. Gezmiş, çizmeyi aşmayan, majestelerinin muhalefeti içerisinde, sadece ABD’ye ‘sallayan’ zenofobik bir tipoloji olarak imal ve takdim ediliyor. Kendini Marksist ve Türk-Kürt halklarının kardeşliğine adamış bir D. Gezmiş çizmeyi elbette aşıyor. 6 Mayıs’ı özünden kopararak ananlar, 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya’yı anmamakta gayet dirayetli davranıyorlar. Adında sol, sosyalist, halk ve hatta komünist sözcükleri bulunan birçok siyasi çevrelerin 6 Mayıs’ı coşkuyla anarken Denizler’in son sözlerini nasıl sansürlediklerini ve sonrasında 18 Mayıs’ta nasıl sessiz kaldıklarını sosyal medya hesaplarında bile görebiliyoruz. İçi boşaltılmış, gerçeklikten koparılmış ütopik söylemlerle bezenmiş lafzi muhalefet sınırlarında kalarak güvenceli muhalefet majestelerinin muhalefeti olmak değil de nedir? İmajlar dünyasından özgürlükler dünyasına “aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey” ruh haliyle geçemeyeceğimiz yeterince açık değil mi?
Bir başka çizmeyi aşma hikâyesi de Dersim’dir. Dersim’de AKP’nin atadığı kayyumun ilk görevi Dersim tabelasını indirmek olmuştu. Halkın seçtiği Dersim Belediye Meclisi doğal olarak Dersim tabelasının tekrar asılması kararını aldı. Karara karşı savaş açan milliyetçiler Dersim’de gerekirse bir katliam daha yapacaklarını direkt söylediler. Kendini solcu zanneden bir kısım nasyonalist, F. M. Maçoğlu’na ateş püskürdü. Dersimli “Komünist Başkan”a Dersim adını inkar etmesini ve çizmeyi aşmamasını salık verdiler. Komünist sözcüğünün ütopik ve tehlikesiz olmasını isteyenler Maçoğlu’na ve Dersimlilere çizmeyi aşma tehdidini savurma cüretini kendilerinde buldular. Maçoğlu’nun “Belediye meclisi karar aldı ama yetki Valilikte” şeklindeki teskin edici açıklaması sonrası Milliyetçi Cephe’nin (MC) saldırılarının dozajı aştığını vurgulamak gerekir. Dersim ya da başka konularda bize çizilen sınırlar aynı zamanda bizim içinde esir tutulduğumuz hapishanelerdir. Çizilen sınırları aşmak, yasaklı olanı özgürleştirmek sahici muhalefetin esasıdır.