Salem mahkemeleri şimdi yüzlerce yıl geride kalmış gibi görünüyor ama gerçekte Bridget’in son bedduası gerçekleşmiş değil. Sesi bir türlü kısılmayan erkek dünyası her kritik anda kadınları hedef tahtasına çıkarıyor
Keşke onun idam öncesindeki son sözü gerçek olsaydı. O gün, “Sesiniz kısılacak!” demişti cellatlara ve uyduruk yargıçlara. Bundan tam 327 yıl önce, 10 Haziran 1692 sabahında Gallow Hill Tepesi’nde bir meşe ağacının dalına asılmadan önce, “Doğmamış bir çocuk kadar masumum” demişti ama onu da duyan olmadı…
Uğursuz Salem Cadı mahkemelerinin ilk kurbanı oydu: Bridget Bishop…
Büyük suç: Kadın olmak
Tam olarak bilinmiyor ama tahminen 1932 yılında, İngiltere’de doğduğu tahmin ediliyor. Üç kez evlendi. Belki de en ağır suçlarından biri uğradığı şiddete karşı çıkmaktı; eşlerinden birini öldürmekle de suçlanıp beraat etti ama ‘hafif kadın’ suçlamasından hiç kurtulamadı. Salem mahkemeleri başladığında 60 yaşındaydı ve köydeki en kolay hedefti.
Şimdilerde ‘Cadılar Kenti’ amblemini turistik bir malzeme olarak kullanan Salem kasabası, 1691-1692’de en karanlık iki yılını yaşadı. O tarihlerde Massachusetts kolonisinde bulunan Salem kasabası ve Salem köyü sürekli çekişme halindeydi ve her köşede ‘şeytan’ görme histerisi, başlayan frengi salgını ve Kızılderili kabileleri tarafından saldırıya uğrama tehlikesi, kör taassubu kışkırtıyor, özellikle Salem köyünde fanatizm zirve yapıyordu.
Histeri başlıyor
Her şey, Karayiplerden getirilmiş siyahi bir köle olan Tituba ile başladı; en zayıf halka oydu çünkü. Kış günlerinde köy papazı Samuel Morris’in kızlarını danslar ve oyunlarla eğlendiren Tituba’yla başlangıçta her şey iyiydi. Ancak papazın kızları bir süre sonra tuhaf davranışlar göstermeye başlayınca “içlerine şeytan girdiğine” hükmedildi ve kızlar hayal dünyalarından yeni ayrıntılar da uydurunca Tituba hedef tahtasına çıktı. Doktorlar ve rahipler kızların eğilip bükülmelerine ve anlamsız şekilde bağırmalarına doğal bir açıklama getiremeyince geriye tek olasılık kalmıştı: Büyü!
Tituba işkence altında cadılığı kabul edip başka kadınların isimlerini verince artık ipin ucu kaçtı. Önce bu kadınlar, ardından onların suçladıkları, sonra başkaları derken cezaevinde 200’e yakın ‘cadı’ adayı birikmişti bile. Bunların arasında, dört yaşındaki küçük bir kız, hamileler, yatalaklar ve bir de papaz vardı. Tutuklananların neredeyse tamamı kadınlardı elbette. Özellikle bağımsız kişiliği olan kadınlar ve Sarah Good gibi dilencilerdi. Püriten toplumunun normlarına uymayan, özellikle evlenmemiş olan ya da çocuğu olmayan kadınlar hedef tahtasındaydı. Örneğin Sarah Osborn’un gerçek suçu bir köleyle evlenmiş olmasıydı aslında, Bridget ise süslü elbiseler giyiyordu, vs…
Uydurma mahkemeler
Böylece kurulan ve hukukla uzaktan yakından ilgisi olmayan mahkemede, çocukların hayalleri ve rüyaları bile ‘delil’ olarak kayıtlara geçti.
10 Haziran 1692’de Salemli ilk kurban 60 yaşındaki Bridget Bishop oldu. İki kocası da erken yaşta ölmüştü, bağımsız kişiliğiyle dikkat çekiyordu ve bütün bunlar zaten başlı başına bir kanıttı! Ortada mahkeme filan değil, toplumsal histeri vardı.
‘Tanıkların’ hepsi Bridget’in bakışlarıyla bile kendilerini ‘dövdüğünü’ iddia ediyor, ‘büyü bebekleri’ yaptığını uyduruyor, hatta kedilerinin ölümünü bile ona yüklüyor, bunların hiçbiri kanıtlanmasa bile salonda bir linç havası oluşuyordu. Bridget’in “Bu kişileri daha önce hiç görmedim. Ayrıca belirtilen yerde daha önce hiç bulunmadım” sözlerini ise dinleyen bile yoktu.
Çok sonraları, 1960’larda konuya yeniden eğilen adli tıpçılar, çocukların tuhaf davranışları ve çırpınmalarının büyük olasılıkla LSD uyuşturucusunun sentezlendiği ‘çavdar mahmuzu’ yemelerinden kaynaklanabileceğini ya da epilepsiyi tetikleyen faktörler olabileceğini belirttiler ama o günlerde başka bir olasılık kimsenin aklında yoktu, umurunda da değildi zaten. Kasabaya şeytan musallat olmuştu ve cadıları kullanıyordu!
Salem hiç bitmedi aslında
Böylece, Salem Mahkemeleri boyunca 19 kişi idam edilmiş, beş kişi de cezaevinde can vermişti. Üstelik bunlar, Avrupa kıtasında yaklaşık 60 bin kadının canını alan büyük cadı avı artık sona ermekteyken oluyordu. Nihayet, bir yıl sonra, Massachussetts Valisi William Phips bu vahşete dur demek için harekete geçtiğinde, artık çok geç olmuştu. Aradan 265 yıl geçtikten sonra 1957’de, Massachussetts eyaleti resmen özür diledi ama bu da katledilen kadınların yaşamlarını elbette geri getirmedi.
Üstelik sona eren sadece Salem rezaletiydi; kadınların baskı altında tutulup her türlü melanetten sorumlu tutularak katledilmesi Amerika’da, ne de dünyanın başka köşelerinde sona erdi. Bugün bile hala kadını ‘kötülük’le özdeşleştiren taassup, bütün dünyayı kasıp kavuruyor.