Neğşirvan Güner/ İstanbul
Kayyumun ‘Tunceli Belediyesi’ tabelasının Dersim olarak değiştirilmesi yönündeki Merkez Belediye Meclisinin aldığı karar, büyük infial yaratmış! Gürültüyü çıkaran da MHP lideri Devlet Bahçeli. Hayatında kente gitmişliği bir kere ile sınırlı. O da zoraki… Bahçeli geldiğinde kentin girişinde kocaman bir Dersim Belediyesi yazıyordu. O zaman sesi çıkmadı. Daha da önemlisi bugün kol kola yürüdüğü, kader ve gelecek birliği yaptığı Cumhur İttifakının lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat kendisi “Dersim” dedi. “Dersim katliamı” dedi. Bu konuda hafızası el vermiyorsa biz hatırlatalım… Daha da önemlisi o çok övündükleri Osmanlı belgelerinde, bölgenin adı Tunceli değil, “Desim/Disim” daha sonraları Dersim olarak yer alıyor.
Kaldı ki, Dersim Meclisi’nin aldığı karar yeni bir şey değil. DBP’li belediyeler döneminde asılan Dersim Belediyesi tabelası Kayyum tarafından devlet gücüyle indirilmişti. Bir kayyumun indirdiği Dersim tabelası, kentin seçilmiş üyelerince şimdi yeniden yerine konulmak isteniyor. Dersimliler adlarının Dersim olmasını istiyor. Mesele bu…
Bahçeliye ne oluyor ki! Sadece o mu? İçişleri Bakanı da Bahçelinin yolunda. Kabinesinde yer aldığı “Dersim” diyen Cumhurbaşkanı’nı da boşa çıkarıyor. Kısaca hatırlatalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dersim belgelerini açıklayıp CHP liderini Dersim katliamını telaffuz etmediği için eleştirmişti. Hatta bir özür dilemek gerekirse özür de dilenir demişti. Şimdi ne oldu? İçişleri Bakanı ve Cumhur İttifakının diğer ortağı Bahçeli, Dersim’e karşı saldırıya başladı. Bahçeli’nin arı kovanına sopa sokarcasına işi alevlendirme çabasının tam da yenilenme kararı verilen İstanbul Seçimlerine denk gelmesi dikkat çekiyor. Yoksa, Dersim üzerinden HDP ve bileşenleri ile CHP’yi karşı karşıya getirip bir kırılmaya yol açmak mı amaç…
Her ne amaçla olursa olsun… bizler için Tunceli, 1935’te Dersim’e vurulmuş bir kelepçedir. Çağımızın Kerbelasıdır. Kaldı ki, bizim adımızı zorla değiştiren de yine tek adam rejimidir. Tunceli, Kürt kimliğine, kültürüne, inancına, diline yönelmiş yok ediciliğin adıysa, Dersim bütün bunları yaşatma iradesi ve hafızasıdır. Dersim bunların toplamıdır. Evet, Meclis Bir karar almıştır. Ancak bu yetmez. Mesele sadece bir isimle de sınırlı değil. Dersim için ses verenler; onun diline, kültürüne, inancına ve doğasına da aynı şekilde sahip çıkmak ve yaşatmak zorundadır. Artık Tunceli yerine Dersim ismini kullanmak kadar acil bir şey de kentin anadili olan Kırmancki ve Kurmanciyi sahiplenmek, inancın özünü korumak, doğasına yönelik her türlü tahribata karşı çıkmak en temel ilke olmalıdır. Ancak böyle olursa Dersim’i indirilen bir tabela olmaktan çıkarıp kalıcı bir kimlik haline getirmiş oluruz.
Dersim kimliğiyle sanat icra eden birçok isim de gazetemize yaptıkları açıklamalarda halkın kararına saygı duyulmasına vurgu yaptılar.
Çayan Demirel (Yönetmen):
Bir coğrafyada yaşayanların kendilerini bildikleri, tarihin onları kaydettiği zamandan beri yaşadıkları yere verdikleri adla kimin nasıl bir problemi olur, anlamakta zorlanıyorum. Biz kendimize Dersimli diyoruz, bu anadil gibi bir şey… 38 katliamını yapanlar için bile Dersim Dersim idi. Yaptıkları harekatın adı Dersim idi. Sonra ortaya çıkan kıyımı örtmek unutturmak için kanuna, tabelaya ‘Tunceli’ yazdılar. Ne değişti? Biz ‘Tuncelili’ olmadık ki… Hatta onlar tabelaya Tunceli yazdı, biz çocuklarımıza bile Dersim adını verdik, kitaplara, türkülere derneklere verdik. Tarihi, hafızayı tabelayla kanunla silemezsiniz ki…
Dünya Ana ne diyordu ‘Biz de halkız biz de kardeşiz, halk halka ağlasın’. Bu bir kardeşlik, barış çağrısıydı aslında. Dünya Ana omuzlarında taşıdığı onca acıya rağmen kardeşlik derken, adına bile tahammül edemediğiniz, acılarını anlamadığınız bir toplumla nasıl bir arada yaşayacaksınız? Yaşadığı yerin adını kullanan torunlarının kapısına ‘Neden buraya Dersim diyorsunuz?’ diye dayanırsanız barış içinde bir gelecek inşa edemeyiz…
Özlem Gerçek (Müzisyen):
Dersim’e Dersim diyorum. Şimdiye kadar Tunceli ismini kullanmadık. Nenelerimiz Dedelerimiz, annelerimiz ve babalarımız hiç bir zaman Dersim’e Tunceli demedi. Mameki diyorlardı. Dersim isminin tarihsel politik bir karşığı var. Esasında bu bir isim tartışması değil. Sadece isim üzerinden de tartışılmasını rahatsızlık olarak görüyorum kişisel olarak. Dersim’i Dersim yapan değerler var. Aynı zamanda bir var olma biçimi olarak bakıyoruz Dersim’e. Özellikle halen orada yaşamaya devam eden, oradaki kültürü devam ettiren, o kültürle yatıp kalkan insanların karar vereceği bir durum. Onun için bir yerden icazet alma yoluna gidilmemelidir.
Tahir Bozkurt ( Fotoğrafçı):
“Her zirvesinde bir ulu ardıç ağacı ve yılların gözü kulağı… Pepuk kuşun ötüşüyle kendi dillerinde hikayeler dinleyerek büyüyen çocukların… Saz çalınır akşamları cem olur…” diyen şairin izinde… Karların eriyen yerinde ters laleleri ile ilk baharı tutanların… Kimi mevsim çimen akan, kimi mevsim gökyüzü akan, kimi mevsim toprak akan Munzur’un… Hep yakıldığında tekrardan tekrardan göğe umutla yükselmeye kalkışan meşe ormanın… Rüzgarın börtü böceğin… Dağ keçisinin adıdır Dersim.
Kazım Öz ( Yönetmen):
Dersim isminin iade edilmesi için çok geç kalınmış ve yerinde bir karardır. Orada yaşayanların dışında, ne bir partinin ne bir siyasi hareketin, o isimi oraya, Dersim halkının iradesi dışında zorla asmalarına hakları yok. Bunun tartışıllması orada yaşayan halka karşı bir saygısızlık. İnsan hakları açısından, demokratikleşme açısından bir saldırı olarak görüyorum bu tartışmaların yapılmasını. Herkese düşen, halkların kendi yaşadığı şehirle ilgili aldıkları bu karara saygı duymaktır. Buna saygı duymamakla Dersim’de 1938’de yaşanan soykırım, dolaylı bir şekilde sahiplenilmiş oluyor. Dersim halkı 1938 döneminin yöntemleri ile tehdit ediliyor bu tartışmalarla. Biz sanatçılar zaten az çok bu meseleyle ilgili iş üreten kişiler olarak da belediye meclisinin aldığı bu kararın arkasında durması gerektiğini düşünüyoruz.
Abidin Biter ( Müzisyen):
Dersim isimi o şehrin hakkettiği isimdir. Normalde olması gereken isimken değiştirilmiştir. Dersim isminin kalması taraftarıyım.
Doğan Çelik ( Müzisyen):
Dersim demek; onur, hakikat, şeref demek. Dersim demek; haksızlığa karşı durmak, vicdan, gerçek eşitlik demektir. Dersim Pir Rıza, Ali Şêr, Zarife Ana demek. Dersim bu manalarda kimlik sahibidir. Dolayısıyla Dersim Belediyesi Meclisi’nin aldığı bu karar son derece doğudur. Teredütsüz Dersim tabelası belediyeye asılmalıdır. Bu değerlerimizi ilgilendiren bir durum, Dersim halkının kararıdır.
Rozerin Kahraman( Müzisyen): Duzgun babayıre şere kelexo bıbırnere bere/ Ra xo ra Xızıri dere/ Dersim ema wo wayır bere (wayır veciye), söz ve müziği bana ait olan bir eserimle başlamak istedim. Dersim 1937-38 katliamı halen içimizde kanayan yaraydı tekrar yaramızı deştiler! Türkiye’de insanlar geriye gidiyor. Kardeşlikten, demokrasiden bahsediliyor fakat konu Dersim olunca dur diyorlar. Yeri değilmiş, sen mi karar vereceksin, sen kimsin! Dersim Halkı karar vermiştir, bu kadar açık ve nettir. Dersim ismini sadece tabelade değil tümüyle resmiyette geri iade edilmesini istiyoruz. Devletin tunç elini Dersimin üzerinden kaldırmasını istiyoruz!
Nuray Balık( Müzisyen): Dersim hatta daha eski adları ile Mameki ve Kalan isimleri 1935’de Tunceli yasası ile bilinçli bir şekilde değiştirilmek istenmiştir çünkü değiştirilmek istenen sadece isim değildir o isim şahsında orada bir arada yaşayan kadim hakların, Ermenilerin, kızılbaşların, Zazaların ortak bir şekilde yarattığı karşılıklı hoşgörü ve paylaşım esasına dayanan toplumsal yaşayıştır. Hemen hemen her taşına, deresine ve dağına kutsaliyet atfedilen ibadet yeri sayılan bu yerlerde insanlar doğa ile canlı ve güçlü bir bağ kurarlar ve bu bağ onları canlı bir doğa inanışından kaynaklanmaktadır, bu anlayış doğal olarak beslediği hayvandan tutunda yaktıkları ateşe kadar saygı duyan bir insan topluluğu yaratmıştır ve bu da doğal olarak Dersim’de üretilen sanata da yansımıştır.
Karlı ve çetin kışların, yüksek ve kutsal dağları anlatılan her direnişe ve aşka eşlik etmiştir. Türkiye deki mevcut şartlarda artık iktidar lehine en ufacık bir eleştirinin bırakın protesto vs. ağır suçlarla cezalandırıldığı bir atmosferde zihinler bu kadar zapturapt altına alınmaya çalışırken bizler sanatçılar olarak her dönem ve her zaman ezilenlerin haksızlığa uğrayanların yanında kendi enstrümanlarımızla olmayı nasıl başarırız sorusuna her cevap aradığımda ben de bir Dersimli olarak zihnimde atalarımdan ve geçmişimizden bize gelenek kalan mücadeleyi sürekli kendime hatırlatıyor hatta şuan o süreçten daha tehlikelisini yaşıyoruz.
Mevcutta yaşanılan durum sadece Dersim’de bir tabela değiştirmekten daha ötede bir durumdur. Tüm Türkiye coğrafyası bir diktatörlük sistemi ile yönetilmek istenmekte ve fark edilmesi gereken bu sadece Kürt’lere, kızılbaşlara karşı yapılmıyor planlı ve sistemli bir şekilde egemen ideoloji hiç bir rengi kabul etmiyor ve ülkeyi baştan başa siyaha boyamak istiyor işte asıl korkutucu olan budur. Bu süreçte bizler geçmişte yaşananlardan iyi dersler çıkarmalıyız özellikle tüm özgür ruhumuz ile tüm ötekileştirici dillerden ve anlayışlardan kendimizi kurtarıp sanatın birleştirici ve barıştırıcı gücü ile ülkemizi siyaha boyanmaktan kurtaralım.
Emirali Yağan (Şair):
Etrafta eğri çizen dağlar ve bu şekilsiz dağları dıştan saran taşkın ırmakların sınırladığı De(r)sim üzerinde hayat bulanlar, ortaçağ kalebentleri ve temerküz kamplarına sürülmeyi bekleyen Varşova Gettosunun Yahudileri ve Romanları kadar özgürdüler. Hapsoldukları sınırlar içinde sevişmeye, çoğalmaya ve doğurduklarıyla olacakları beklemeye tahamüllüydüler.
Vaktiyle “dâhili koloni” addediliyordu burası. Şimdiyse dünyanın hiçbir koloni düzeninde görülmeyen çoklukta garnizon, her tepeye kurulu kalekol, gözetleme kuleleri, tepegözler, metrisler, beton tabyalar ve güvenlik kapılarıyla örülü bir cendere içinde hayat sürmekte burada varlık gösterenler. Arada kolektif hafızamızdaki De(r)sim sayıklasa da makus gerçeğimiz bu. Son Büyük Tertele denen 1938 genel kırımıyla olanca varlığı darmaduman edilmiş, bir daha kendisi olamayacağı bir parçalanmaya uğramıştı De(r)sim. O tarihten beridir kendisinin yeniden var etmeye, yerini yurdunu bildiğince adlandırmaya çabalasa da, tekben, başeski, eskikafa egemen silsilenin sillesiyle yüz yüze yaşamakta. Azları azınlıklarıyla sorunlu bu muarız kafa değişmedikçe tabela değiştirmenin hükmü yok diye düşünüyorum.
Mikail Aslan( Müzisyen):
Dersim, bin yıldır bu dağlarda yankılanan bir kılamın adıdır, değişmez. Bir halkın ruhuna, tarihine, varlığına açılan bir kapıdır, değişmez. Sanatçı dediğin bu kapının önünde durur, bu kapının ardını merak eder. Kendini kendisi olarak tarif eden insanları hizaya çekmez, herhangi bir güç bunu yaparsa o güce karşı çıkar, kabul etmez. Sanat, bizden önce, bizimle ya da bizden uzakta yaşayanların duygularına saygı duyar, acılarını ilk hisseden, dile döken olur ve bu yolla özgürlüğü, barışı ve insani olanı işaret eder. Dersim`in adı “Dersim”dir, çünkü sanat, yani kılam da, stran da, deyiş de, türkü de, şiir de böyle söyler, böyle seslenir.
Metin Kahraman (Müzisyen):
Asıl adı Desim’dir eski bilinen bir kültür coğrafyasının adıdır bu. Tunceli adı da 1935 yılında çıkarılan kanunun adıdır. Tunceli ismi bize her sabah kalktığımızda 38 katliamını ve travmayı hatırlatmaktadır. Bütün Dersimliler içinde öyledir. Dersim adının geri iade edilmesini, Dersim tabelasının tekrar asılmasını istiyoruz.
Kemal Kahraman (Müzisyen):
Türkiye toplumu ideolojik hafızası üzerine kuruludur. Yani otantik bir kultürel hafızası yoktur. Devletin Türklük adına kurup kurumsal olarak yaşattığı bir hafıza. Bu hafıza ya da hafızasızlık temelde unutmayı esas alır. Bizim annemiz, babamız, dedemizden öğrendiğimiz bir kültürel hafızamız var, ve belki temel sorunumuz da unutamamaktır. Biz kendi kültürel değerlerimizi, hafızamızı, kim olduğumuzu, komşularımızın kim olduğunu unutamadığımız için belki de sürekli bu sorun çıkıyor. Bizden de unutmamızı bekliyor her şeyi. Anadolu’da binlerce köyün, dağın, taşın adı değiştirilmiş. Böyle bir hafızasızlık var bunu bize de dayatmak istiyorlar. Bugün Türkiye sol çevrelerinin de “ yeri miydi, zamanı mıydı” tartışmaları da aslında bu gayri meşruluğu meşrulaştırmaktan başka anlamda taşımaz.
Hep ezilenden sabır, sebat bekleniyor. Kafamız hep güçlüden yana çalışıyor. Anormal bir durumu normalize etmeye ve anlayışla karşılamaya çalışmaktır bu. Türkiye’de böyle tuhaf bir durum da var. Böyle bir olay için bugün devletler özür diliyor, toplumlar utanıyor… Sonuçta bir soykırımdan söz ediyoruz. Ama bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin meclisinde bir milletvekili 81 sene önce olmuş bir soykırımı yeniden hatırlatıyor. Böyle bir cüreti gösterebiliyor. Bu hatırlatma Türkiye sosyal, siyasal ortamının normalize ettiği, meşrulaştırdığı, sıradanlaştırdığı faşizan duruşun tezahürüdür.
Erdoğan Emir ( Müzisyen):
Dersim tarihin bütün raflarında gezinen gerçekte burayı böyle tanımlar. Dersim ismi büyük bir varlık büyük bir kudret temsil eder. Dersim şehrini var eden o büyük manayı çözememiş olanların zaten çözebileceği bir mesele hiç değildir. Fakat gelin görün ki gerçek yıkıcıdır. Çünkü içinde derin bir hakikat barındırır. Üzerinde ısrar ettikleri “ Tunceli” adı resmi ideoloji açısından da dünden bugüne orda yaşanan acıları temsil eder. Bu büyük kabahatlerine yönelik ciddi sorumluluklar taşıması gerekirken bu devlet karara hukuki yaptırım uyguluyor! Oysa ki orda yaşayan toplumlara karşı oluşturulan bu şiddet hemde kültürel hemde inançsal istilayı temsil eder. O topraklarda bir arada yaşama kültürüne sahip bütün o toplumları yok sayıp kılıçtan geçiren 1937-38 operasyonun yürütücüsü zatı temsil eder.
Dersim hakka hakikatle bağlı bir kenttir. O hakkaniyetli duruşun kendisi cehalete karşı yıkıcıdır. Derin bir felsefe taşır. Eğer bir devlet kendi yarattığı travmalarla yüzleşmek yerine Tunceli isminde ısrar ediyorsa bu demek oluyor ki geçmiş misyonunu bir bütün sahipleniyor demektir. Katliamlarla doğru yüzleşemezseniz, mevcuduna tabi olan o toplumun aydınları da bu ve benzer meseleler karşısında hemfikir olurlar. Bu da şovenizmden, statükodan bir türlü kopamayan, resmi ideolojinin yarattığı kafa karışıklığının ötesine gidemeyen şahsiyetler oluşturur. Yani bir fikir tartışılmaz ayrıcalıklarına tabi olunur. Bugün oluşan meselelerin açığa çıkardığı çelişkiler üzerinden taraf yada ittifaklar oluşturuyoruz. Fakat bu isim tartışmaları yaşandığı esnasında kendini ilerici-devrimci bir duruşa sahip olduklarını ifade eden belli politik çevreler evrensel doğrulardan ne kadar yoksun olduklarını-kaldıklarını bu mesele özelinde tekrarladılar.
Dünün zulüm ettiği bir meseleyle barışık kalabilme şansları yoktur devrimcilerin. Ama o büyük mesele yerinde duruyor ve her bir detayı önem arz ediyor insanlığa. Bu hakikatin kendisiyle yüzleşmek gerekir. Yüzleşmelerini de isterdik bütün aklı selimlerin. Fakat buradaki o aydın tavrı da mevcut siyasal iktidar ve onun yarattığı ayrıcalıktan bir türlü kendini arındıramadığı için bu gerçekle yüzleşemedi. Bu orada bu bugünden başlayarak yürütülen bir tartışma değil, bu tarihsel bir gerçekliktir. Toplumsal duyarlılığın ne kadar çöktüğünün bir göstergesidir sadece duruma yönelik temelsiz tartışmalar. Yüzleşmek gerçeğin açığa çıkması İçin değerlidir. Yüzleşmeye keşke buradan başlasaydık.
Dersim Dersimdir diyebilmek asıl olandır. Çünkü orası hakikatinde Dersimdir!
Ferhat Tunç (Müzisyen):
Gelişmeleri sürgünde kaygıyla ve büyük bir endişe için de takip ediyorum. Dersime yönelik son yılların en kapsamlı saldırısı yaşanıyor. Bu saldırının hedefinde kuşkusuz Dersim’in tarihsel kimliği var. Tarihsel değerlerimizi, kimliğimizi hedef alanlara, Dersimliyim diyen herkes açık bir duruş ortaya koymalı. Bu konuda öncelikle Dersimli aydın, sanatçı ve siyasetçilerin tavrı çok önemli. Kim ki susuyor ve kim ki “Yahu Dersim tabelasının sırası mı?” diyorsa, kendine ve sahip olduğu değerlere büyük bir ihanet içindedir. 1938 Katliamı yetmemiş olacak ki Dersim halkı açık bir şekilde 2. bir katliam tehdidiyle karşı karşıya bugün. MHP gibi ırkçı, soykırımcı bir zihniyetin öncülük ettiği bu saldırı furyasına, ulusalcı kesimlerin katıldıklarını görmek şaşırtmıyor. Bunun dışında kendisini ‘sol’ ve hatta ‘Komünist’ olarak gören bazı kesimlerin de direkt olmasa da Dersim karşıtı bir tavır içinde olduklarını görmek utanç vericidir.
Belediye Meclisimizin kararı, tüm Dersim halkının beklentisini karşılayan bir karar olmuştur. Bu karar alkışlanır sadece. Dersim halkının da bu kararı sahiplenmek gibi bir sorumluluğu var. Bunun için de sayın Maçoğlu ve belediye meclisinin yalnız bırakılmaması önemlidir. Herkes bilmeli ki Dersim, Dersim’dir. Dersim diye yazılır ve Dersim olarak da okunur. “Tunç Eli” ismi altında yapılan operasyonla on binlerce insanımız vahşice katledilmiştir. “Tunç Eli“ ismi yaşanmış bu büyük acının, travmanın adıdır. Bugün bu ismi dayatanlar, yaşanmış soykırımın bugünkü ortaklarıdır. Bu barbarlığa, Dersime daha güçlü sahip çıkarak dur demeliyiz. Tunceli belediyesine ‘’Dersim’’ tabelası takılması ve şehrin girişine ‘’Dersim-Tunceli’’ yazılması HDP belediyesi kararıyla uygulanmıştı daha önce. Dersim Belediyesine kayyım olarak atanan vali, halkın en büyük değeri olan ‘’Dersim’’ ismini kaldırmış, katliamı hatırlatan ‘’Tunceli’’ ismini dayatmıştır.
Mevcut Valinin özel olarak Dersime asimilasyonu yeniden dayatmak için atandığı biliniyor. Dersim’i yarı açık cezaevine dönüştüren Vali olarak ünlendi. Kendisine selam vermeyeni gözaltına aldırarak cezalandırdı. Yandaş birilerini zengin etmek adına, kentin doğal dokusunu 20 metre aralıklı diktirdiği demir direklerle bozdu. Geçen yazın Operasyon bahanesiyle ormanlarımızın yakılmasını “hizmet” gibi sunduğuna hep birlikte tanık olduk. Tunceli Valisi, Dersim’in ezeli düşmanı Bahçeli’nin kadrolu elemanı gibi çalışıyor desem yeridir. Dersimi tarihsel ve kültürel değerlerinden koparmak için her şeyi yaptı, yapmaya devam ediyor. İçişleri bakanı Süleyman Soylu’nun belediye’ye yönelik soruşturma kararının, Mevcut Vali’nin talebiyle gerçekleştiğini düşünüyorum. Vali, Belediye zabıtlarını gözaltına aldırarak kamuoyunu rahatsız eden son vukuatı nedeniyle zor günler geçiriyor. Bu vesileyle kendini unutturmak istemiş olabilir. Son olarak belirtmeliyim ki, Dersim halkımızın onuru, haysiyeti ve şerefidir. Dünümüz olduğu kadar geleceğimizdir. Bu hakikati yok saymalarına asla izin vermeyeceğiz. Kirlenmiş ellerini, katliamcı zihniyetlerini Dersimden uzak tutsunlar.