“Burjuva milliyetçiliği ve proletarya enternasyonalizmi –bunlar kapitalist dünyada iki büyük sınıfa tekabül eden ve ulusal sorunda iki farklı siyaseti (hatta iki farklı dünya anlayışını) ifade eden birbiriyle uzlaşmaz düşman sloganlardır.” Lenin
Engels, Marx’a gönderdiği mektupların birinde Almanya’daki o dönemin fikri ortamı karikatürize etmek için “burada benim dışımda herkes sosyalist olmuş” der. İçeriği boşaltılmış, “tehlikeli yanları” ayıklanarak laf-ı güzaf denilebilecek bir edebiyata indirgenmiş kavramlar kimi zaman moda olur.
Marks’ın da, Gotha ve Erfurt Programının Eleştirisi’ni kaleme aldığı günlerde, ‘komünizm buysa ben komünist değilim’ dediği rivayet edilir. Lenin de, Birinci Dünya Savaşı’nda askerleri ve işçileri cepheye değil, “Bütün iktidar Sovyetler’e” sloganıyla devrime çağırdığı için Alman ajanı olmakla suçlanmıştır…
‘Merd-i kıptinin secaatin arz ederken, sirkatin söylemesi’ yeni değil yani.
Antiemperyalizm kavramı üzerinden herkesi antiemperyalist olmamakla suçlayan ve hatta “emperyalizmin uşağı” diyebilecek kadar ileri giden kofti antiemperyalistler peyda oldu bir zamandır. Sol, sosyalist fikirler, yazının epigrafında bahsedildiği gibi, enternasyonalizm hattından koparak nasyonalist bir yola kayarsa, bu yolun sonu, nasyonal sosyalizme ya da meşhur ismiyle faşizme çıkar. Hitler’in partisinin adının Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) olması asla bir tesadüf değildir.
Irkçı- “Ulu-solcular” antiemperyalist mi?
“Ulu-Solcu” olarak bilinen Soner Yalçın, R.T. Erdoğan’ın ekonomik ve siyasi krizin sorumluluğunu muhalefete yüklemek için ortaya attığı “Türkiye İttifakı” söylemi üzerine çok heyecanlı bir yazı kaleme aldı.
Emperyalizm demokrasinin içini boşaltıyormuş! Sağlığı, eğitimi, hukuku salt piyasaya indirgiyormuş! Finansı tanrı yaparak toplumsal değerleri bozguna uğratıyormuş! Ulus devleti bölüp, parçalayıp küreselleşmeye pazar açıyormuş! Ve biz bütün bunlara karşı AKP’nin öncülüğünde “Türkiye İttifakı”na derhal dahil olmalıymışız! Özal’ın mirasçısı olmakla övünen, parlamenter sistemi tasfiye ederek Tek Adam Rejimi kuran, özelleştirmelerin feriştahını yapan, eğitimi, sağlığı metaya dönüştüren, her fırsatta ABD ile stratejik dostluğunu vurgulayan AKP’nin öncülüğünde, MHP+CHP+BBP+VP vb.leriyle antiemperyalist mücadele vermek!
1970’li yıllarda NATO’ya “Emperyalist Sovyetler Birliği’ne karşı savaş başlatalım” çağrısı yapan Perinçekçi siyaset tarzı S. Yalçın’da zuhur etmiş gibi görünüyor. Kapitalizmin üst aşaması olarak tarih sahnesine çıkan emperyalizmin ulusları bölmek gibi temel bir hedefi yoktur, ulusal pazarlara hâkim olmak gibi bir hedefi vardır. “Ulusları bölmek” heyulasını bilerek S. Yalçın ve Kürt sorunundan uzak duran “millici sol” çevreler öne çıkarıyor. Bunlar, Türkiye İttifakı denilen amorf yapının Kürt sorunu çözümsüz bırakmak ve Suriye’de süren savaşta Kürtlerin statü kazanmaması için ortaya atıldığını çok iyi biliyorlar. Kargadan başka kuş, ABD’den başka emperyalist bilmeyen bu çevreler, NATO’yu Sovyetler’e karşı müdahaleye çağırdıkları yıllarda Sovyetleri “sosyal emperyalist” olarak adlandırılabiliyor ama bugünün kapitalist Rusya’sı emperyalist olamıyorsa da, Kürt meselesinde Rusya istenmeyen bir politika geliştirdiği taktirde der’akap, emperyalist ilan edileceğinden de şüphe duymamak gerekir.
Türkiye’nin kaynaklarını, emekçileri sömüren AB’ye karşı hareketsiz olan ulusalcılar, demokratikleşme ve Kürt sorunu gündeme geldiğinde AB’yi terörü desteklemekle, emperyalist olmakla suçlamakta çok cevvaller. ABD, AB ve Rusya’nın emperyalist politikalar icra ettiği sır değildir. Ancak ulusalcı olarak kendini adlandıran aşırı milliyetçilerin amacı emperyal politikalara karşı koymak değil, emperyal güçlerin politikalarını, kendilerinin asimilasyoncu politikalarıyla aynı çizgide tutmaya çalışmaktır. Antiemperyalizmi yavan bir ABD karşıtlığına indirgeyen, Rusya, Çin, Fransa, Almanya gibi emperyal devletlerin sömürgeciliğini görmezden gelen, sol siyaset içinde jammer (sinyal bozucu) rol oynayan “ulu-solculuk” gerçek anlamda ne liberalizm, ne de emperyalizm karşıtı değildir. Demokrasi ve Kürt düşmanlığını antiemperyalizm, antiliberalizm cilasıyla örtmenin güncel adı ırkçı-ulusalcılıktır. NATO üyesi orduya devrimci, ulusal haklarını isteyen halka işbirlikçi diyerek sol jargonun prestijini kullanıp egemen ulus milliyetçiliğinin suçlarını bu yolla temize çekme peşindeler. Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı gibi tartışmalar bir yana, bunlara, anadil hakkı falan deseniz, alacağınız cevap muhtemelen “sosyalizm gelince hepsi çözülecek!” olacaktır. Bu ikiyüzlülüğü anlatan güzel bir atasözü var: Taş atmak istemeyen kayaya sarılırmış!