Yerel seçimlerde CHP için hazırladığı seçim kampanyasıyla adından sıkça bahsedilen Ateş İlyas Başsoy, İstanbul seçimleriyle ilgili gazetemize konuştu.
Ahmet Tulgar-Pazartesi Söyleşisi
Ateş İlyas Başsoy, genç kuşak ajans sahibi reklamcılardan. Ve yazar. İktisat da okumuş. Gazete köşe yazarı da. Hatta BirGün gazetesinde yönetici olduğum dönemde kendisiyle çalıştım da. Şu sıralar sık sık adı geçiyor. Ama daha da uzun bir süredir Ateş İlyas Başsoy, CHP için kampanyalar hazırlıyor ve 31 Mart seçimlerinde hazırladığı seçim çalışması ve kampanya stratejisi epey etkili oldu. Ben de bir dönem reklamcılık yapmış olduğum için epeydir onunla bir söyleşi yapmak istiyordum. Ateş İlyas Başsoy ile CHP için hazırladığı kampanyayı, Ekrem İmamoğlu’nu ve genel olarak siyasi reklamcılığı konuştuk:
31 Mart öncesi CHP sizin çerçevesini çizdiğiniz, önerilerde bulunduğunuz, belirleyici olduğunuz kampanyaya başladığında, sonuca bu kadar etki edeceğini tahmin etmiş miydiniz? Ya da şöyle sorayım: Bir ajansın bir siyasi partinin aldığı seçim sonucuna etkisi ne ölçüde olabilir? Siyasi parti bir ajans için herhangi bir üründen ne ölçüde farklıdır?
Şartlar bütünüyle avantajlı bile olsa (ki değildi), seçimi kazanmak için benim önerdiğim stratejiye ihtiyaç olduğunu biliyordum. Bu inancı olduğu gibi dışa vurduğunuzda “kibirli”, “bol keseden atan”, “boş konuşan” gibi yaftalar yemek kaçınılmaz olacağı için akademik cümlelerin koruyucu kalkanları arkasından söyledim. Bir ajans bir siyasi partinin aldığı seçim sonuçlarında etkili olabilir. Bu etkinin üç puan olduğunu varsayın, rakip parti seçmeninden alındıysa altı puan demektir. %40 aldığınız bir kentte altı puan çok önemli görünmeyebilir ama seçim ancak %46 ile kazanılabiliyorsa iş değişir… Moral farklar olsa da, teknik olarak fark yok. Oy veren kişi yoğurt veya cam sileceği de alıyor.
Son yerel seçim CHP için bir relansman kampanyası mı oldu? CHP’yi topluma relanse etmek, yeniden tanıtmak gerektiği kanısıyla mı hareket ettiniz?
Bir tür relansman oldu diyebilirim. Hepimiz bitmeyen İstanbul seçimine kilitlendiğimiz için birçok şeyi analiz edemedik. İşe başladığımızda öyle bir hava vardı ki, CHP’liler CHP rozeti takmaktan bile kaçınıyorlardı. Bizim seçim şarkımızın en yüksek yeri “mührü bas altı oka” cümlesi, CHP oklarını çiçek dallarına dönüştüren sinyal animasyonumuz milyonlarca kez yayınlandı. AKP kurduğu hegemonya ile CHP’yi bir tür “terör örgütü” gibi göstermeyi planlarken, bugün böyle bir hava hiç kalmadı. Yerel seçim bir partinin “relansmanı” için uygun bir dönem değil ama sokağa çıkmak için parti imajını yenilemeye ihtiyacımız vardı.
Ekrem İmamoğlu’nun toplumda bu denli karşılık bulmasının sebebini neye bağlıyorsunuz? Ekrem İmamoğlu’nda olup da başka birçok siyasetçide olmayan neydi, nedir?
Ekrem İmamoğlu sebep değil, sonuç… Her ilde, o ilin taleplerine göre adaylar arandı. İstanbul’a dünya kenti İstanbul vizyonunu taşıyacak, halden anlayan, başarısı kanıtlanmış, genç, dinamik bir başkan gerekiyordu. Önce bu tarif bulundu, sonra bu tarife uygun kişi seçildi. Zeydan Karalar’ın seçim sloganı “Adana gibi Başkan”dı. Aslında bunu tüm adaylara uyarlayabiliriz. Tunç Soyer İzmir gibi, Mansur Yavaş Ankara gibi, Ekrem İmamoğlu İstanbul gibi bir başkan.
Reklamcıların kullandığı bir terim var: Unique Selling Proposition (Biricik Satış Önerisi, yani bir ürünü diğerlerinden ayıran özellik. A.T.). CHP ve Ekrem İmamoğlu’nun USP’si nedir?
Bunu sanırım yukarıda açıklamış oldum. Ekrem İmamoğlu’nun USP’si “İstanbul gibi” olmak. CHP’nin ise “belediyeciliği bilmek”… Bunca baskıya rağmen Türkiye’nin en başarılı belediyelerinin CHP’den olması kolay açıklanır bir durum değil.
‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ spontane oluşmuş bir slogan. Bunun bu kadar tutmasını neye bağlıyorsunuz?
Denk gelmeye. Yüzlerce slogan bulursunuz, biri yükseliverir. Aynı şarkıcı, aynı ekiple bir şarkı yapar hiç tutmaz, bir şarkı yapar ortalık yıkılır. Basit bir formülü olsaydı reklamcılığın aplikasyonu çoktan yapılmıştı.
Kampanya yaparken siz topluma tepeden bir sunum yapıyorsunuz. Peki, alttan gelen talep ve tepkilere göre de değişiklikler yapılıyor mu, kampanyalar esnek programlar mıdır?
Tepeden sunumlar çağı çoktan bitti. Veri olmadan tek adım atmam ben. Çok iyi bir araştırma şirketiyle çalıştık ve her seçim bölgesi ile hem nicel, hem nitel yorumlanmış veriler elimizin altındaydı. Örneğin Şişli için ilk başta çok panik yaptık ama araştırma sonuçları gelince Sarıgül’ün hiçbir tehdit oluşturmadığını gördük.
Kampanya prezantasyonunda sizin önerip de CHP’nin ideolojik duvarına çarpan şeyler oldu mu?
Olmadı. CHP’de güven esası var. Zor seçiyorlar ama seçtikten sonra da tamamen serbest bırakıyorlar. CHP yönetiminden sadece destek gördüm.
Etkili bir siyasi kampanya için ajansın ve metin yazarının parti ya da siyasetçiye ideolojik yakınlık duyması şart mıdır? Mesela siz Türkiye’deki her partiye kampanya hazırlayabilir misiniz?
Her partiyle konuşurum. Parti liderlerine sunum yapabilirim. Ama bunları reklamcı gibi yapmam, bu konularla ilgili kafa yormuş biri gibi yaparım. Tayyip Erdoğan’a sunum yapmak isterim örneğin. Ama inanmadığım bir partiye reklam yapmam mümkün değil.
Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasına el konulmasının Türkiye toplumunun sosyolojisine nasıl bir etkisi olmuştur?
Orada bir şakacı mesajlar fırtınası esti ve ağzımızın tadıyla mağdur bile olamadık. Bunu şaka olarak söylüyorum. Dürüst partiler mağdur edebiyatı yapmamalı zaten. Toplumun bir kesimi bu kararla yaralandı elbette. Geçen referandumda Erdoğan’ın akşam 19:00 sıralarında “Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözü, şu anda İstanbul’un kenar mahallelerinde, kahvehanelerinde tekrarlanıyor. İki yıl önce söylenen bir cümle, bugün AKP’nin İstanbul macerasının en büyük dezavantajı haline geldi.
Ekrem İmamoğlu, CHP’ye epey geniş bir alan açtı. CHP’nin bu alana yerleşebilmek için ne gibi değişiklikler yapması gerekiyor sizce?
Ekrem İmamoğlu’nun katkılarını görüyor ve saygı duyuyorum. Özellikle seçim gecesi gösterdiği tavırla defansif CHP seçmeni için bir umut oldu. Ama bunun sadece Ekrem İmamoğlu ile anılmasını seçimi kazanan diğer belediye başkanlarına haksızlık olarak görürüm. Sanırım İmamoğlu da benim gibi düşünür. Erzurum’da kar üç metreyken İstanbul’a bir parça kar yağar ve “Türkiye’ye kar geldi” denir. Bu seçim pek çok kentte Ekrem İmamoğlu’lar vardı. Mansur Yavaş en sert kampanyadan galip çıktı, Tunç Soyer İzmir’de yeni bir dönem başlattı, Muhittin Böcek ikinci kez gelen bir prensi ikinci kez yendi; Vahap Seçer çoktandır sönük bir yıldız gibi olan Mersin’i heyecanlandırdı ve Zeydan Karalar Yaşar Kemal’den yıllar sonra bir Çukurova destanı yazdı. Buna Aydın, Çanakkale, İzmit, Kırşehir, Ardahan gibi pek çok yer de ekleyebiliriz. CHP bu alanı, böyle değerli insanları öne çıkararak kendi açtı zaten; şimdi tek yapması gereken suyu hep sıcak tutmak.
Bir siyasetçinin fiziksel görünümü avantaj mıdır? Bugün bir siyasetçi için imaj çalışması yapsanız ona nelerden kaçınmasını söylerdiniz?
Uzun boy her zaman çalışır ama fiziksel bir şablondan çok, giyinmesini bilen, reveransları bilen, hem güçlü hem zarif görünen insanlar sevilir. Çok yakışıklı olan ama plastik görünen tipler benimsenmez örneğin.
İstanbul’da 23 Haziran’da ne gibi bir sonuç bekliyorsunuz?
Şımarmazsak, öngöremediğimiz bir terslik olmazsa ve sandıklara sahip çıkarsak en az 2 puan farkla seçimi alırız.
Bir siyasetçi bir miting ya da halk toplantısına çıktığında söylediklerinin, yaptıklarının ne kadarı spontane, ne kadarı önceden hesaplanmıștır? Bruce Springsteen konserlerinin spontane göründüğü fakat her şeyin önceden hesaplandığı söylenir de, oradan aklıma geldi bu soru.
Kendimden yanıt vereyim. Özellikle canlı yayınlara girmeden önce beynimin bütünüyle boşaldığını hissediyorum ama yayın başlayınca güzel güzel de konuşuyorum. Önceden okuduğum, düşündüğüm şeyler birden aklıma geliyor, hatta bazen hiç düşünmediğim bir şeyleri de söyleyiveriyorum. Önceden düşünmeden, çalışmadan, kafa yormadan olmuyor ama ezber yapmaya çalışınca hiç olmuyor.
CHP kampanyası dışında başka bir başarılı kampanya görüyor musunuz şu sırada?
Twitter hesabım yok. Hiçbir gazete okumuyor, tv izlemiyorum. Dolayısıyla reklam da pek görmüyorum. İnanın eksikliğini hissetmiyorsunuz.
Ekrem İmamoğlu’nun ceketini, kravatını çıkarıp gömleğinin kollarını sıvaması gibi bir jest nasıl oldu da bu kadar çok konuşuldu, halk neyi bekliyordu, özlemişti?
Güzel oldu. Hani Atatürk heykelleri serisi vardır ya, kılıcını Samsun’da çıkarır, İzmir’de tekrar kınına yerleştirir. Böyle sembolik şeyler hoşuma gidiyor. Bu dozda iyi, fazlası abartı.
Genç bir reklamcısınız. Bundan sonra hedefiniz nedir? Siyasi kampanyalara devam mı?
Çok sayıda yeni il ve ilçe CHP’li oldu. Buralarda iyi niyetli ama bilgisi yeterli olmayabilen arkadaşlar var. Bir şekilde hepsine ulaşmak boynumun borcu oldu. Bu seçim başarısını 2023’e taşımak gerek. Daha kolları sıvamaya yeni başladık. Tarık Akan bir röportajında “Yakışıklı cici çocuk imajından çıkmak için çok uğraştım” demişti. Siyasi olmayan insanlar için siyasi kampanyalar yapıyorum, benim kampanyalarımda bildik siyaset hiç olmaz. Oylarını istediğimiz insanlara gömlek veya otomobil de satabilirim ama sanırım gitgide o dünyadan kopuyorum. Eskiden siyasi kampanya yapmak aşağılanırdı ve ben de bu algı iktidarına aynen boyun eğmiştim… Geçenlerde birden aklıma geldi: Çorap, deterjan veya kaşar peyniri satmak neden siyasi kampanyadan daha havalı olsun? Tarık Akan’dan farkım, bana yüklenen bu imajla barışmam gerek. Bizim dükkandan bir arkadaş “siyasi reklam yapmak havalı değil” diyerek çıktı, şimdi havalı bir ajansta ticari araç kataloğu yapıyor.
AKP’nin oyun alanı yok olacak
Seçmenin kararlarında en belirleyici unsur ne?
Ağaca değil ormana bakarsak, en büyük travmayı görürüz. Hani insanlar için bile denir ya, “Ev taşımak üç büyük depresyon nedeninden biri” diye. Göç de kitlesel travmaların en önemli nedeni. AKP’nin çıkışı köyden kente göç, bu parti göçmenlerin partisi. Erzurum veya Rize’de aldığı oyun da temelinde, o kentlerden İstanbul vb’ne göç eden kişilerin memleketlerine taşıdığı iklim var. AKP oyunu birinci ve ikinci nesil göçmenlerden alıyor. Kavramsal olarak köylü, adada yaşar; onun için köyün dışı in cin şeytan yatağıdır. Köyünden büyük şehre gelen göçmen de “dışarı”yı canavarlardan ibaret görür ve bu korkuyu tetikleyen kişi veya partilere yaslanır. Köylü kente gelince daha dindar olur, içinde yaşarken pek önem vermediği köyü hayallerde cennet bahçesine dönüşür…
Benim bir palto benzetmem var. Bir adam kalın paltosuyla sıcak bir eve giriyor. Evdekiler ona yabancı ve adam paltosunu çıkartmıyor, çünkü her an geri gidebilir. Ama zamanla ortama ısınıyor, insanlarla sohbete başlıyor ve birden paltoya ihtiyacı kalmadığını fark ediyor. Paltoyu çıkartıp askıya asıyor. O paltolar köylünün din, mezhep, hemşehrilik kimlikleri. Zaman geçip kente ısındıkça ve çocukları meslek edinmeye başladıkça bu paltoya ihtiyaçları kalmayacak. İstanbul, Bursa, Kocaeli, Ankara ve İzmir varoşları hızla değişiyor. İstanbul gerçek bir kent oldukça göçmen partisi AKP’nin oyun alanı yok olacak. AKP bu değişimi analiz edemiyor, sanırım CHP’den başka hiçbir parti farkında değil. Seçim sonucunda en belirleyici konu bu oysa.